Metaverse’ün İnsan Psikolojisine Etkisi

Metaverse’ün İnsan Psikolojisine Etkisi

Metaverse’ün akıl ve ruh sağlığına etkisi hakkında çıkarım yapmaya imkân veren çok sayıda çalışma bulunuyor. Bu makale Türkiye’de internet erişiminden yola çıkarak aşırı teknoloji kullanımı, patoloji ve iyilik hali arasındaki ilişkiyi farklı araştırma bulgularıyla ele alıyor, metaverse’ün insan psikolojisi için oluşturduğu risk alanları konusunda size özgün bir bakış açısı kazandırıyor.

Dünyada önde gelen bir gündem maddesi olan metaverse konusundaki gelişmeler bizi ne kadar ilgilendirmeli? Türkiye bu teknolojiyi kullanmak için gerekli altyapıya ne ölçüde sahip? Bunun için Türkiye’nin, Dünya ölçülerine göre internet ve sosyal medya kullanımı açısından durumuna bir göz atmakta yarar var.

Türkiye’de ve Dünya’da internet ve sosyal medya kullanımı

TÜİK verilerine göre Türkiye’de internete erişim imkânı olan hane oranı yüzde 92’ye ulaştı. Datareport’un 2021 yılı verilerine göre Türkiye’de 66 milyon kişi internet, 60 milyon kişi de sosyal medyayı kullanıyor. 14-64 yaş arasındaki nüfus günde sekiz saatini internette geçiriyor. Dünya ortalaması 6.54 saat ve bu kullanım süresi ile Türkiye Dünya’da sekizinci sırada. Herhangi bir cihaz üzerinden video oyunu oynayanların oranı yüzde 92.5 ve bu Türkiye’yi, bu tür oyunları pazarlayanlar için Dünya’nın en önemli altıncı ülkesi yapıyor.

Öztürk ve Alkaya yaptıkları araştırmada Covid döneminde 13-16 yaş arasındaki ergenlerde günde üç saat ve üstünde internetin eğlence amaçlı kullanımının, her beş gençten birinde risk oluşturduğunu ve günlük internet kullanımının psiko-sosyal problem doğurma riskini artırdığını göstermiş. Aynı araştırmaya göre, kullanım süresi arttıkça risk yükseliyor ve sosyo-ekonomik statü düştükçe problemli internet kullanımı da artıyor.

Aşırı teknoloji kullanımı ve patoloji

Aşırı teknoloji kullanımının akıl ve ruh sağlığını nasıl etkileyeceği konusunda ipuçları veren çok sayıda araştırma var. Phil Reed’in Psychology Today’deki derlemesi bu konuda yaşanacaklar konusunda fikir veriyor. Sanal etkileşim içine girmenin en çarpıcı sonucu olarak, şizoid eğilimli insanların yaşadığı algısal bir bozukluk olan halüsinasyon (olmayanı görme/varsanı) ve bilişsel bir bozukluk olan hezeyanları (akıl dışı olana inanma) kışkırtması ve patolojilerini büyütmesi kaçınılmaz. Klinik bir sınırda olmayan “kafaya takma” (overvalued ideation) sorunları olan kişileri kolayca hezeyana yöneltmesi çok muhtemel. Bu açıdan öte evren psikotikler ve psikotik sorun potansiyeli olan kişiler için büyük bir tehdit oluşturuyor.

Doğacak olumsuz sonuçlar bunlardan ibaret değil. Yoo ve arkadaşlarının Koreli çocuklar ile ilgili araştırması, dijital teknolojinin aşırı kullanımı ile somatik semptomlarda yüzde 6, depresyon semptomlarında yüzde 4, paranoid fikirlerde ve ciddi akıl sağlığı sorunlarında binde beş artış olduğunu ortaya koymuş. Facebook’un sanal gerçeklik evreninin günlük yaklaşık 1.9 milyar kişi tarafından kullanılacağı öngörüsü ile değerlendirildiğinde, metaverse’ün toplumdaki psikotik nüfus üzerinde yıkıcı etki yapacağını düşünmek abartı olmaz. Facebook’un Reality Labs Bölümü, başkalarıyla oyun gibi etkileşim içinde olmanın yaratacağı duyguları yakından araştırıyor. Facebook bu laboratuvarın ortaya koyduğu sonuçların, dijital karşıtı propagandaya dönüşmemesi ve insanların seçim özgürlüğünün ellerinden alınmaması için büyük çaba harcıyor ve muhtemelen de olumsuz sonuçları gizliyor.

Freeman ve ark., bu tür sanal etkileşimlerin kontrollü klinik ortamlarda hezeyan ve halüsinasyonların tedavisinde olumlu sonuçlar verdiğini bildirmiş. Ancak ticari öte evrende denetimli bir klinik çerçeve olmadığı için, yaratılan sanal ortam, gündelik hayata uyum sağlamakta zorlanan insanların sorumluluklarından kaçmaları için bir fırsat olacak.

Alışılmamış (garip) deneyimler, dürtüsel itaatsizlik ve zihinsel organizasyon bozukluğu (mantıklı düşünememe) ile dijital teknolojilerin aşırı kullanımı arasında sıkı bir bağ var.  Truzoli ve ark.’ın, şizofrenik kişileri araştırma zorluğundan ötürü sub klinik (klinik öncesi / henüz uyumu tamamen bozulmamış) şizoit eğilimleri olan kişilerle yaptığı araştırma, gelecekte yaşanacak tehlikenin potansiyel boyutu konusunda fikir veriyor. Problemli internet kullanımı (PİK) olan 20-30 yaşlarındaki 100 kişi incelendiğinde bu kişilerde depresyon, kaygı ve güçlü şizoit eğilimler saptanmış. Ayrıca PİK ile depresyon ve kaygı arasında sıkı bir ilişki olduğu öteden beri biliniyor. Mittal ve ark. da ergenlik dönemindeki şizoit kişilerin, aşırı Facebook kullanmalarıyla PİK arasındaki ilişkiyi göstermiş. Kısacası aşırı dijital kullanım ile şizoit semptomlar ve şizofreniye paralel diğer psikozlar arasında güçlü bir ilişki olduğu tartışma götürmeyecek kadar açık.

Sosyal medya ve iyilik hali

Blachino ve ark., Satıcı ve Akın’ın araştırmaları sosyal medya kullanımının ağırlıklı olarak Facebook’a yönelik olduğunu ve artan kullanım süresinin; depresyon, kaygı ve yetersiz uykuya neden olduğunu gösteriyor. Bu kişilerde aynı zamanda iyilik hali, hayat enerjisi (vigor) ve yaşam doyumunda da düşüş görülmüş.

Hou ve ark., Facebook gibi sosyal medyayı uzun süre kullananlarda stres, kaygı ve depresyon görüldüğünü ve bunun uzun dönemli iyilik halini olumsuz etkilediğini bildirmiş. Pantic ve ark. Sırbistan’da, Lin ve ark. da ABD’de lise öğrencilerinin sosyal medyada uzun süre vakit geçirmesinin depresyona neden olduğunu ortaya koymuş. Ayrıca sosyal medya kullanımı ile düşük akademik performans arasındaki ilişki çok sayıda araştırma ile doğrulanmış. Junko’nun ABD’de 1893 kişiyi içine alan çalışması, Facebook’ta geçirilen zaman ile GPA notları arasında negatif ilişki bulmuş. Wood ve ark., mesajlaşma, e posta trafiği ve Facebook kullanımında çoklu odaklanma (multitasking) ile gerçek zamanlı öğrenme arasında olumsuz ilişki olduğunu göstermiş. Hou da benzer şekilde Çin’li öğrencilerde, tweetleşme ile bilgi özümseme arasında olumsuz ilişkiyi bulmuş.

Rosenberg ve Egbert sosyal medya kullanımının olumsuz sonuçlarından birinin özsaygıda azalmaya neden olduğunu söylemişler. Her ne kadar kişinin kendi profilini gözden geçirmesi ve güncellemesi özsaygısını artırıyor gibi gözükse de kişinin çevrim içi temsilinin gerçekle uyuşmaması, kendi gözündeki değerini düşürüyor. Facebook’un yaygın kullanılmaya başlandığından bu yana bilinen gerçek, insanların buraya koydukları mutlu anlarının bir taraftan gerçeği temsil etmemesi, diğer taraftan da başkalarının yaşadığı mutlu anlarla ilgili kıskançlığa ve mutsuzluğa neden olması. Sosyal medya kullanımı özsaygıyı düşürüyor, bu da akademik performansı, iş performansını ve ruh sağlığını olumsuz etkiliyor.

Psikiyatri dünyasının kutsal tanı kitabı olan DSM-V’in, aşırı internet kullanımına yer vermesine rağmen, sosyal medya kullanımına henüz yer vermemesi yadırganan bir durumdur. Casale ve Fioravanti, aşırı internet kullanımı açısından risk altında olan iki grup tanımlamış. Birinci grubu oluşturan ergenler, “dışında kalma/kaçırma korkusu” (fear of missing out) FOMO olarak adlandırılan bir durumu yaşıyor. Bunlar sosyal medyada arkadaşlarının yaptıklarından haberdar olmadıkları için bazı şeyleri kaçırmaktan korkuyor. İkinci grup Facebook bağımlılığı gösteren üniversite öğrencilerinde görülen narsisizm. Şafak ve Kahraman araştırması da sosyal medya bağımlılığı ile narsistik kişilik özelliği arasında ilişki bildirmiş.

Amerikan Milli Sağlık Enstitüsü’nün 20’li yaşlardaki Amerikan vatandaşlarının yüzde 10’unun klinik olarak ağır narsist teşhisi alacak durumda olduğunu bildirmiş. Bu oran 60’lı yaşlarda olanlar için yüzde 3’tü. Narsist bir dünyada sosyal medya, gizledikleri kişilikleriyle kullanıcılarına ne kendilerini ne de başkalarını inandıran, bir yeterlilik ve özgüven illüzyonu vermektedir. Sosyal medya özellikle de Facebook, özellikle narsist eğilimleri yüksek olan kişilere haz verir ve onların kendilerini överek yüceltmelerine ve yüzeysel ilişkiler kurmalarına imkân verir.

Sebep mi, sonuç mu?

Ancak bilimsel perspektiften değerlendirildiğinde önemli bir soru cevap beklemeye devam ediyor. Dijital kullanım, hezeyan ve zihinsel organizasyon bozukluğunu içine alan şizotipik eğilimlere mi neden oluyor, yoksa bu tip eğilimi olanlar dijital teknolojilerin kullanıcısı mı oluyor? Her ne kadar ilk seçenek daha korkutucu olsa da metaverse açısından her iki ihtimal de çok vahimdir.

Schimmenti ve ark., çok oyunculu çevrim içi oyun oynayan 83 kişiyi incelendikleri bir araştırmada, katılımcıların şizotipik davranışlarını değerlendirmiş. Oyunda yüksek şizotipik davranışlar gösterenlerin daha yüksek ölçüde dijital teknolojileri kullandıkları gözlenmiş. Ancak araştırmanın en çarpıcı bulgusu gerçek hayatta yüksek şizotipik davranışlar gösterenlerin, oyun sırasında bu davranışları daha az sergilediği yönündeki gözlem olmuş. Araştırmacılar bu durumu, şizotipik eğilimli insanların, gerçek problemlerinden kaçmak için oyuna ve dijital dünyaya yöneldikleri yönünde yorumlamış. Bu sonuç öte evrene yapılacak ziyaretlerin gerçek hayatla bağlantı kuramayacak insanları, bu evrene yönelmeye teşvik edeceğini düşündürüyor.

Aile ilişkilerinde doyumsuzluk yaşayan ergenler internet bağımlılığı açısından risk taşıyor. Bütün bu bulgular problemli internet kullanımının duygu düzenleme zorluklarını telafi etmek için kullanıldığını gösteriyor ve bu durum kızlara kıyasla erkeklerde çok daha yaygın.

Dünyada oyun bağımlığı oranının yüzde 3 dolayında olduğu ve bu oranın aynı zamanda obsessif kompulsif bozukluk ve madde bağımlığı kadar olduğu bildiriliyor. Kumar bağımlığı çoğunlukla erkek lise öğrencilerinde yaygın ve rol oyunu oynayanlarda daha sık ortaya çıkıyor. Kumar bağımlılarının beynin farklı bölgelerini inceleyen bir fMRI çalışması, beyindeki olumsuz duyguları yöneten amigdala’da, korku ve acı duygusu hissinin oyunla yatıştığını göstermiş. Benzer şekilde video oyunları da olumsuz duygulardan kaçmaya ve onları bastırmaya yardımcı oluyor.

Sonuç

Bütün bu bulgular gençlerin sağlıklı internet kullanımı konusunda eğitilmesinin önemini ortaya koyuyor. Bu eğitim belirlenmiş bir içerikle okul öncesinden başlamalı, formel eğitim içine yerleştirilmeli, içeriği yıllar içinde geliştirilmeli ve ailelerin doğum öncesi eğitimlerinde de yer almalıdır.

Diğer Makaleler

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

Son Makaleler

En Çok Yorumlanan

Öne Çıkan Videolar

Hayatın Hakkını Vermek

Hayatın Hakkını Vermek | Prof. Dr. Acar Baltaş | TEDxIzmir

Mesleğimi nasıl seçmeliyim?

Kurumların yönetim felsefesini hayata taşıyan insan ve değişim projeleri üzerine çalışan Prof. Dr. Zuhal Baltaş, mesleğinizi nasıl seçmelisiniz konusu üzerine bilgi veriyor.

Hayalini Yorganına Göre Uzat

Prof. Dr. Acar Baltaş, TEDxAnkara'da yaptığı konuşmada istek ve başarı arasındaki ilişki ile "yatkın olduğumuz şeyleri hayal etmenin" önemini anlatıyor.

Öne Çıkan Kitaplar

Personova Kişilik Envanteri Testi