Yasa Bürünen Yaşamlarda Anlam Aramak

<strong>Yasa Bürünen Yaşamlarda Anlam Aramak</strong>

Deprem sürecinde yaşanılan acizlik gösteriyor ki, kendimizi daha güvende hissetmemizi sağlayacak yeni “var eden” normlar oluşturmamız gerek. Elbette kaybın acısı unutulmaz fakat bu acı anlamlandırılarak dönüştürülebilir. Böylelikle her yas süreci travmatik bir deneyime dönmez. Dayanışma da bu acıları sevgiye dönüştürmenin en güzel yollarından biri olabilir. Başka bir hayata dokunmak, evrende üretken olmak ve başkalarının hayatında bir fark oluşturmak bizlere güç verebilir. Bu yazı acıları anlamlandırmak ve onları donüştürmek üzere size farklı bir bakış açısı sunacak.

Afetler; can ve mal kaybına neden olur, saniyelerle ölçülen zamanlarda meydana gelir, başladıktan sonra insanlar tarafından engellenemez. Yıkıcı ve tüketici afetler güçlü dayanışma gerektiren zor zamanları getirir. 6-7 Şubat gibi iki büyük yer altı levhasının yer değiştirdiği ve üst üste bindiği depreme tanık oluyorsanız, yaşananlar çok ağırdır. Yerin ayağınızın altından kaydığı, çatınızın dağıldığı, nefessiz ve düşüncesiz kaldığınız, varlığın yokluğa dönüştüğü bir hiçlik anını yaşarsınız.

Bu büyük depremin birinci ayında resmî rakamlara göre 46 bin canımızdan olduk. Bir ay önce yaşamda olan bu insanların her birinin yaşına, cinsiyetine, ait olduğu gruba ve sosyo-ekonomik koşullarına göre farklı hayalleri vardı. Resmi dokümanlar insanları sayısal olarak dile getirir. Ancak hikâyeleri onları farklılaştırır. Ete kemiğe kimliğe bürünürler. Yaşamda kalanlar ve acıyı içinde yaşayanlar can kaybının sayı olarak temsilinden ürkerler. Can kaybının özündeki ve ötesindeki yaşam hikâyelerini önemserler.

21. yy, ülkelerin ve insanların hayatını farklı krizlerle etkilemektedir. Etrafımız doğa kökenli jeolojik ve meteorolojik afetler, insan hatalarına bağlı yıkımlar ve savaşlarla çevrildi. Normal yaşamı durduran olaylar fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olur.

Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre Covid-19 en az 6 milyon 870 bin kişiyi dünya nüfusundan sildi. Global İklim Riskleri Endeksi ise önümüzdeki 20 yılda en az 475 bin kişinin doğal afetler nedeniyle yaşamını yitireceği öngörüsünde bulunuyor. Bu büyük depremin insan kaybı Mart başı itibarıyla 46 bin. J.P. Morgan, bu afetin Türkiye’ye maliyetini 25 milyar dolar olarak saptadı. Ayrıca 71 milyon ton atığın asbest ve dökülme alanı sorunu ile taşınması sırasında oluşacak 63 milyon kg karbondioksitin yol açacağı sağlık ve üretim sorunları var. Dünyanın beklediği iklim krizinin maliyeti de eklenince bu yüzyılın ilk yarısında kaybedeceğimiz insanlarımızın sayısı çok düşündürücüdür. 

Hepimiz yaşadıklarımızı sorguluyor, kendimiz ve toplum için yararlı olacak güçlü yönlerimizi ve sınırlarımızı sınıyoruz.

Dayanışma ve yeni normların önemi

Normlar; birey, toplum ve doğa etkileşimini düzenleyen kurallar bütünü olarak görülür. Onlar adet, görenek, gelenek, bir işin yapılış düzeni, yasaklar ve yönetmeliklere kadar uzanan yazılı olan veya olmayan kurallardır. Sosyal normların tohumları en ufak sosyal birim olan ailede atılır. Ülkenin devlet kurumları tüm taraflar için adil ve yararlı olan kuralları oluşturur ve korur. Bunlar belirli durumlara özgü tanımlanmış sosyal, ekonomik, siyasi, hukuki ve benzer durumları kapsar. İnsanlar kendilerinden bekleneni ve diğerlerinden ne beklediklerini tanımlayıcı normlardan öğrenirler. Norm varsa norma uygun davranış da zaman içerisinde gelişir. Normlar sağlıklı ve güvenli yaşamanın gelişim kurallarını tanımlar ve onlara uymak güven verir. Birey ve toplum için yararlı normlar hayatı kolaylaştırır.

Var eden ve yok eden normlar söz konusudur. Kullanılan normlar insan ve toplum için düzen kurulmasından ziyade bir grubun maddi kaygılarına odaklanıyorsa orada sorunlar oluşur. Var olan normlar yaşatmıyorsa zorunlu olan yeni normların gerekliliğidir. Afetler toplumun kılcal damarlarındaki normları harekete geçirir. Değerlerin oluşturduğu bu normlar davranışın ortaya çıkmasında rol alan öncü faktörlerdir. Depremde yaşanan acz; fiziki güvenli koşulların oluşması, sağlık hizmetleri, psikolojik, sosyal destek ve diğerleri ihtiyaçlar için yeni normlar oluşturmamızın gerekliliğini ortaya koyuyor.

Devlet kurumları, meslek birlik, oda ve dernekleri, sivil toplum hayat yıkan normları saptamak ve yaşamı koruyan güvenli bağlanmayı saplayacak normları geliştirmelidirler. 

Anlama giden yol

Birebir yaşananlar veya tanık olunanlar emniyet ve güven açısından fiziki koşulları, temel ihtiyaçları ve duygusal tepkileri görmeye imkân verir. Yaşananlar, görülenler, dinlenenler iç görüyü tetikler. Böylece anlar kişiselleşir, şeffaflaşır. Yaşananlardan bireye inmek bireyden diğerlerine ve topluma uzanmanın çatısını kurar.

Elisabeth Kübler-Ross’un ortaya koyduğu yas aşamalarının beşincisi kabullenmedir. Bu aşamada, kaybın gerçekliği kabul edilir. Bu kabul yas sürecinin kapanması olarak görülse de acının tamamen sona erdiği anlamına gelmez. Zaman zaman hatırlanan anılar bazı pişmanlıkların yaşanmasına sebep olarak farklı hislere yol açar. Acıyı dönüştürmenin yolunu arayanlar yaşam süreçlerini anlamlı kılabilirler. Bu ne keyfi, ne de zorunlu bir adımdır.  Ancak birçoklarının sezgisel olarak geçtiği, bazı kişinin yararlı paylaşım arayışının bir adımıdır. 

Altıncı aşama olarak görülen anlam diğerlerini kapsayan bir iyileştirme vaadidir. İçinizde bir anlam yolunu açan ve hizmeti şekillendiren kaynak buradadır. Diğerlerinin varlığına, ayağa kalkmasına elverme ve yardım etme arzusu bu kaynaktan beslenir. Bu kaynak farklı kanallara dökülüp farklı anlamlar oluşturacaktır.

Biyoetik uzmanı olan David Kessler derin travmalar yaşamış.  Çocukluğunda annesinin ölüm döşeğinde olduğu hastanede yangın çıktığında bir terör olayının içinde kalmıştı ve oğlunu 21 yaşında uyuşturucu nedeniyle yitirmişti. Kendi yaşamı bir anlam arayış hikâyesi olan Kessler olayların kendisini şifa ve kayıp üzerinde çalışmaya ittiğini düşünüyor. Uzun yıllar ilk müdahale ekiplerinde yer alan doktor, hemşire, danışman ve polislere “hayatın sonu, travma ve yas” eğitimleri veriyor. Gösterdiği yolu insanların acılarını sevgiye dönüştürme yolu olarak tanımlıyor. Kişilerin acıyı bırakırlarsa sevdikleriyle bağlarını kaybedeceklerinden korktuklarını, bu yüzden onlara acının kendilerine ait olduğunu ve onu kimsenin alamayacağını hatırlatmayı önemsiyor. Ancak acıyı anlam yoluyla salıvermenin bir yolunu bulabilmenin, kaybettikleriyle aralarında derin bir sevgi bağı olarak devam edeceğini düşünüyor. Kişinin içinde anlam bulmasının yası şekerle kaplamak olduğunu ancak bunu herkesin yapmayı istemediğini görüyor.

Travmanın içinde her zaman yas vardır, ancak her yas travmatik değildir. Bazen insanlar kayıplarında anlam bulmak istemediklerini söyler. Olayın başa geldiğini ve acısıyla gömüleceğini düşünürler. Kayıplar başaçıkılacak bir acı değildir. Anlam bulmak için, ölüm nedenini ve yok oluşu anlamak gerekmez.  Zira bulunan anlam asla kaybettiğiniz canlara değecek bir şey olamaz. Acıyı anlam yoluna sermek onlarla kurulan bağın sürekliliğini sağlar.

Anlamın ne olduğunu yalnızca kendimiz bulabiliriz. Kurulan bağ acı veren anıları iyileştiricidir.

Sonuç

Afetlere maruz kalanlar ve onlara el vermek isteyenlerdeğişime uğrarlar ve anlam arayışı için yola çıkabilirler. Yaşanan kaybın acısı unutulmaz ancak her birimizin varlığı zihniyet değişimi açısından değerlidir. Anlam kendinizi alamadığınız bir uğraş içinde olmak, diğerlerine değmek ve evrende üretken bir iz bırakmaktır. Ölümlülüğümüz üzerine düşünmek, başkalarının hayatlarında gerçek bir fark oluşturmak için bize güç verebilir.

Kaynakça:

Kessler D. Finding Meaning; The Sixth Stage of Grief. Scribner; 2019.

  • World Federation For Mental Health Day, Dignity In Mental Health Psychological and Mental Health First Aid For All (2016) [İnternet]. Uygun erişim: https://www.who.int/mental-health-day/ paper_wfmh_2016.pdf?ua=1 

Diğer Makaleler

Son Makaleler

En Çok Yorumlanan

Öne Çıkan Videolar

Hayatın Hakkını Vermek

Hayatın Hakkını Vermek | Prof. Dr. Acar Baltaş | TEDxIzmir

Mesleğimi nasıl seçmeliyim?

Kurumların yönetim felsefesini hayata taşıyan insan ve değişim projeleri üzerine çalışan Prof. Dr. Zuhal Baltaş, mesleğinizi nasıl seçmelisiniz konusu üzerine bilgi veriyor.

Hayalini Yorganına Göre Uzat

Prof. Dr. Acar Baltaş, TEDxAnkara'da yaptığı konuşmada istek ve başarı arasındaki ilişki ile "yatkın olduğumuz şeyleri hayal etmenin" önemini anlatıyor.

Öne Çıkan Kitaplar

Personova Kişilik Envanteri Testi