Değerli Dostumuz,
Gelişmeyi tanımlayan değişimdir. İlerlemeyi, değişim belirler. Büyümenin ölçütü, bir evreden bir üst evreye geçiştir, yani değişim… Toplumsal kalkınma ise, değişimin kitlelerce benimsenerek yaşamın kıvrımlarına eklemlenmesidir.
Değişim üstelik acımasızdır; direneni bağışlamaz, dışlar. Değişim, güldür güldür akıp giden bir koca ırmaksa, akıntıya karşı yüzmek enerjiyi tüketir. Irmağın kıyısına bırakılmak, suyun hızla, çoğala çoğala önünden akıp gittiğini seyretmek acıların büyüğüdür; bireyler için de, toplumlar için de. Hakedilmeyen bir yaşama razı olmak, “yaşamı ıskalamak”tır.
2001 Şubat krizi, zihinlerde ister istemez bu tür yankılanmalar yapıyor. Özellikle bu coğrafyada, değişime direnç ya da değişimin bir yöneten azınlığınca eritilerek evcilleştirilmesinin sayısız örneği var. Matbaanın kabulünden tutun da, sanayi devrimi, aydınlanma çağı ve daha nice değişimi uzaktan izlemenin ezikliğini yüzyıllardır yaşayan bir toplumuz. Bilimsel düşünce ve yöntemi dışlayan, bilgiyle kavgalı, bildiğinden şaşmayan, rehavet içinde bir toplum olmaya indirgenmiş olmanın acısını yaşıyoruz. Tüm krizlerimizin kökeninde bu gerçeğin yattığını düşünüyoruz. Son yaşadığımız krizi de, zorlu ve sancılı bir yeniden yapılanma döneminin başlangıcı olarak görmek istiyoruz.
İş dünyası için de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve olmamalı da. Değişimin önemini farkeden şirketler, kendilerini yeni ekonomiye ve yeni iş yapma yöntemlerine hazırlıyorlar. Ne var ki, bu sürecin gerçekleşmesi kolay değil. Değişimin gerektirdiği yeni yetkinliklere ve yeni rollere hazır olmak ya da zihin haritaları değişimle bağdaştırmak gerekir.
Değişime direnenler aslında bindikleri dalı kesmekte olduklarını farketmezler. Enerjilerini direnerek harcamak yerine, değişimin gerekleri yönünde harcamanın gelecekleri açısından çok daha akılcı olduğunu görmekte zorlanırlar. Değişim projelerinin iletişim ve eğitim boyutlarının hedefi, değişimin öznesi olan insan kaynağını geçmişe sarılmak yerine geleceğe asılmanın kişiyi daha kazançlı kıldığı gerçeğiyle buluşturmaktır. Bu yaklaşımın benimsenmesi, gerek bireysel, gerekse kurumsal geleceğin ve kalitenin güvencesidir.
Saygılarımızla,
Prof. Dr. Zuhal BALTAŞ