Birbirini izleyecek iki Çarşamba yazım dini inanışın ve teolojik alemin sağlık ve hayat süresi üzerindeki etkilerinin bilimsel perspektiften değerlendirilmesi konusunda olacak. Konuya ilgi duyanlar için araştırma verileriyle desteklenmiş düşündürücü ve ufuk açıcı…
İnsan anlam arayan bir canlıdır. Kişi yetiştirilme tarzına ve içine girdiği çevreye bağlı olarak bu anlamı dinde, bilimde, felsefede ve sanatta bulur. Bilim, felsefe ve sanattan farklı olarak din, insanların zihinlerindeki temel iki soruya bilinçli veya bilinçsiz cevap bulur. Bu sorular “neden varım?” ve “ne olacağım?” sorularıdır. Dücane Cündioğlu bir konuşmasında, “Din anlam verir ancak açıklamaz. Bilim ise doğası gereği açıklar ancak anlam vermez” demişti. Daha doğrusu anlam aramaz. Bunun sonucu olarak din ısıtır fakat aydınlatmaz, bilim ise aydınlatır ama ısıtmaz.
İnsanların dine yönelmesi aynı zamanda dindar insanların uzun yaşam ile ilişkisi olabilir mi? Örneğin temel kişilik özellikleri olan tedbirlilik ve uzlaşılabilirliği ele alalım. Kişiliklerinde bu özellikleri barındıran insanlar bir görevin gereklerine, çevresindekilerin istek, duygu ve ihtiyaçlarına göre davranışlarını düzenleme eğilimine sahiptir. Bu sebeple, dindarlığın bu iki kişilik özelliği ile ilişkili olması şaşırtıcı değildir. Ancak aynı kişilik özellikleri daha iyi sağlık davranışı göstermekle de ilişkilidir. Diğer taraftan evlilik, aile, toplum, iş ve din gibi sosyal kurumlara bağlılık da yaşam boyunca özdenetimde; yani kişilik özellikleri açısından tedbirlilik ve uzlaşılabilirlikte artışa yol açabilir. Bu açıdan dindarlığın uzun yaşamla ilişkisi incelenirken bu değişkenlerle karşılıklı etkileşimini anlamak önem kazanır.1
Dindarlık bir yönüyle ibadet mekânına gitme ve toplu dini ritüellere katılma sıklığı, bir yönüyle ahlaki ilkelere uyum, bir yönüyle de zararlı alışkanlıklardan uzak durmayı ve doğru sağlık davranışları içinde olmayı sağlaması açısından araştırmalara konu olmuştur.
Din ve sağlık konusuna ilginin geçmişi modern psikoloji kuramcıları W. James, S. Freud ve C. G. Jung’a kadar uzanır. Ancak seksenli yıllardan sonra dindarlık, ruh ve beden sağlığı arasındaki ilişki çok sayıda araştırmanın konusu olmuştur. Bu konuda Hıristiyan ve Yahudi toplumları üzerinde çok sayıda araştırma yapılmış olmasına rağmen Müslüman toplumları içine alan çalışmaların sayısı azdır. Bunlardan bir tanesi de sınırlı sayıda denekle (282) ve dini eğitim veren kurumlardaki öğrencilerden oluşan dar bir çerçevede yürütülen A. Ayten’in araştırmasıdır.2
Bu araştırmada tütün ve alkol kullanmama en fazla, sağlık kontrolü ve düzenli aşı olma en az uyulan sağlık davranışı olmuştur. Kadınlar, neredeyse tüm literatürde olduğu gibi, bu araştırmada da erkeklere kıyasla daha dindar bulunmuş, sağlık davranışlarına uyumlarının ve yaşam doyumlarının da daha yüksek olduğu görülmüştür. Yaş ve yaşam doyumu arasında hem bu araştırmada hem de Ayten’in 14-62 yaş arasındaki denekleri içine alarak yaptığı araştırmada bir ilişki bulunamamıştır. Suhail ve Chaudry’nin 16-80 yaş arasındaki 1000 Pakistanlıyı içine alan araştırması da bu yönde bir ilişki saptamamıştır. Ancak Ayten’in araştırması dindarlık ile yaşam doyumu arasında bir ilişki bulmuştur. Okulicz-Kozaryn, Dünya Değerler Araştırması verilerinden yola çıkarak, dindar toplumların seküler olanlara kıyasla daha yüksek yaşam doyumuna sahip olduğu sonucunu çıkartmıştır. Araştırmacı bunu “aidiyet ihtiyacının” karşılanmasına bağlamıştır.
ABD, Avrupa ve Asya’da dine inananların inanmayanlardan daha uzun yaşadığı çok sayıda araştırmayla ortaya konmuştur. Bunun dua etmeye mi, yoksa başka nedenlere mi bağlı olduğu tam olarak açık değildir.
On Emir’den biri, cennete gitmek için anne ve babaya saygı göstermektir. Bunun açıklaması, doğru yaşayanların uzun ömürle ödüllendirileceğidir. Bu ilkeler anne-babaya saygının topluluğun devamı için gerekli olduğu, saygıya dayalı aile hayatının ve sosyal yapının istikrarlı bir uygarlığa, sağlıklı ve uzun bir hayata imkân vereceğine işaret etmektedir. Çağlar gerisinden gelen bu eski görüşler, günümüzde aile, din, sosyal ilişkiler ve sağlığın birbiriyle ilişkisini çok iyi ve açık bir biçimde tanımlamaktadır. Bunun nedeni insanların tarih boyunca gözlem ve deneyimlerinden yola çıkarak anne-babaya saygıyı içine alan iyi bir aile hayatının ve başka insanlara kendini adamanın sağlık için iyi olduğunu gözlemlemiş olmalarıdır.
Stres tepkisi, bilinçli farkındalık ve din
Dinin sağladığı yararın önemli ölçüde ritüellerden ve bu ritüellerin insan fizyolojisi üzerindeki özelleşmemiş etkilerinden kaynaklandığını düşünenler de vardır.
İnsanın takvim yaşı, hastalık ve ölümün temel belirleyicisidir. Ancak hastalık ve ölümü çok sayıda değişken etkiler. Bu nedenle biyolojik yaşlanmanın ve bunu etkileyen diğer faktörlerin anlaşılması bilimsel ve klinik ilginin merkezi olmuştur. Hücresel düzeyde yaşlanmanın zaman içinde ortaya çıkan kritik etkisini anlamak insanın yaşam süresini çözmek açısından değer taşır. Telomerler her kromozomun ucunda bulunan başlıklardır ve telomerlerin uzunluğu hayat süresini kestirmek açısından önemli ipuçları verir. Telomerler ilerleyen yaşla kısalır ve kalp damar hastalıkları için yaştan bağımsız olarak risk faktörü oluşturur. Telomerler aterosikleroz ve diyabet gibi yaşa bağlı hastalıklarla kısalır ve kronik stres ve uzun süreli depresyondan etkilenir. Bu bulgu hücresel düzeyde yaşlanmanın psikolojik süreçlerle nasıl etkileştiği ve niteliğinin değiştiği sorusunu gündeme getirmiştir. Bunun üzerine araştırmacılar telomerlerin kısalmasında etkili olan zihinsel tehdit (stres) ve bunu yavaşlatan bilinçli farkındalığın (mindfullness) hücresel yaşlanma üzerindeki etkilerine odaklanmıştır.
Stres tepkisi yaşamsal öneme sahip olmakla birlikte, hücre düzeyinde esas sorun stres verici uyaranla başaçıkmak konusunda uygun olmayan tepki verilmesidir. Duygular amaca yönelik davranışın ortaya çıkması için yapılan yorumun bir sonucudur. Buna karşılık hatalı çıkarımlara dayanan ve korku yaratan inançlar uzun ömür için zararlıdır. Zihinsel değerlendirme sonucunda bir durum tehdit olarak algılanır, kişi kendini suçlamaya başlar ve bu uzun süre devam ederse, bu hücresel düzeyde değişime neden olur. Buna karşılık bilinçli farkındalık ve buna benzer meditasyon/gevşeme teknikleri bazı kişilerde zihinsel değerlendirmeyi tehdit algısından mücadeleye (gelişme için fırsat olarak görmeye) çevirmeye ve böylece kendini suçlayıcı düşüncelerin ve stres tepkisinin uyarıcı etkisinin azalmasına neden olur. Bu tür uygulamaların stresin telomerlerin kısalması üzerindeki etkisini hafiflettiği sonucu çıkarılmaktadır. Farklı meditasyon türleri yaşanılan ana odaklanmayı sağlar, farkındalığı artırır, olumlu zihinsel değerlendirmeye imkan verir, kontrol duygusu doğmasına veya kontrol ihtiyacından vazgeçmeye zemin hazırlar. Böylece kişi kendisini zorlayan duygusal yaşantıyı yargılamadan kabul ederek stresini yönetebilir. Bilinçli farkındalık (mindfullness) uygulamaları bu alışkanlığı kazandırmayı amaçlar. Ayrıca bilinçli farkındalık doğrudan olumlu uyanıklık durumunun doğmasına yol açabilir. Benzeri yöntemleri uzun yıllar önce kendinde ve danışanlarında uygulamış bir kişi olarak, bu yöntemlerin herkeste beklenen sonucu vermediğini, hatta bazı kişilerde kaygıyı artırdığına tanık olduğumu belirtmek isterim. Kişisel düşüncem bu uygulamaların büyük ölçüde uygulanan yöntemin özelleşmemiş etkisinden(**) kaynaklandığı yönündedir. Aşağıda yer alan araştırma da bu düşüncemi destekler niteliktedir.
Dini bağlılık ve bilinçli farkındalık arasındaki ilişkiyi inceleyen Türkiye’ye özgü çalışmanın çok sınırlı olduğunu belirtmiştik. Mevcut çalışmalardan biri C. Aydın’a aittir.4 Aydın’ınbulgusuna göre iki değişken arasındaki ilişki düşük, ancak anlamlı düzeydedir. Aydın söz konusu pozitif ilişkinin neredeyse tüm dinlerde, o dine inananların kurallara uyma sürecinde yüksek bir farkındalıkla hareket etmelerinin beklenmesiyle bağlantılı olduğunu belirtmiştir.
Dua ne kadar işe yarıyor?
Kişinin kendisini dine adamasının ve duanın sağlık üzerindeki etkisi ve hasta bir insanı iyileştirme potansiyeli konusunda birçok araştırma yapılmıştır. Bunlar arasında çift kör çalışmalar da vardır. Bu gayretler, psikolojik, sosyolojik ve davranışsal faktörlerin sağlık ve iyilik hali üzerindeki etkilerinin toplumun bir bölümü tarafından küçümsenmesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü bilimin sözcülüğünü yaptığı modern tıp, çok kere sağlığı basit, mekanik bir neden-sonuç ilişkisine indirgeyerek birçok hastada hayal kırıklığı doğurmuştur. Diğer taraftan bu hayal kırıklığının bir sonucu olarak “alternatif tıp” adı altında bütünüyle kontrol dışı ve bilimsel olmayan bir alan doğmuştur. Bu alanda uzmanlıkları ve kerametleri kendilerinden menkul kişiler, kendilerine farklı isimler vererek çaresiz insanlara umut vaat ederek, onları istismar etmiştir. Tamamlayıcı tıp, alternatif tıptan farklıdır ve hekimler eliyle yürütülmesi yakın zamanda ülkemizde yasalarla düzenlenmiş ve bazı durumlarda hastalığın niteliğine ve evresine bağlı olarak sınırlı ölçüde katkı sağlayan bir alandır. Ancak bazı tıp otoriteleri, tamamlayıcı tıp kavramına da karşı çıkmakta ve tıbbın bir bütün olduğunu ve zaten kendi içinde birbirini tamamladığını söyleyerek tartışmayı derinleştirmektedir.
Sonuç
Hem on bir yaşındaki 1528 çocuğun seksen yıl süreyle izlendiği Terman grubuyla, hem başka gruplarla yapılan çalışmalar; iyi sağlığın gerçekte çok karmaşık bir olgu olduğunu ve dini inancın uzun hayata uzanan bir yol için önemli fikirler vereceğini ortaya koymuştur. Örneğin, bazı insanların dini inanışları çok güçlü olabilir ve zamanlarını uzun uzun dua ederek geçirebilirler. Bu hayat tarzı birçok insanın kendini daha iyi hissetmesine, daha müşfik ve sevecen olmasına neden olabilir. Ancak araştırmalarda sağlık açısından bunun önemini ortaya koyan bir sonuç çıkmamıştır.
Gelecek yazıda konumuz uzun yaşayan dindar kadınlar, kültürün dindarlıkla ilişkisi, dinin sosyal katılımla ilişkisi ve yaşlılık dönemi ile din arasındaki ilişki olacak.
(*) Bu yazı “Hayatın Hakkını Vermek (Sağlıklı, uzun ve mutlu yaşamak)” Doğan Kitap, 2020 değiştirilerek alınmıştır.
(**) Özelleşmemiş etki: Bir yöntemin doğrudan kendisinin değil de, o yönteme özgü rütüelleri disiplinli şekilde uygulamanın sonucunda kişinin hissettiği olumlu sonuçlar.
Kaynakça:
- McCullough ME, Friedman HS, Enders CK, Martin LR. Does devoutness delay death? Psychological investment in religion and its association with longevity in the Terman sample. Journal of Personality and Social Psychology 2009; 97(5): 866–882.
- Ayten A. Dı̇n ve sağlık: Bı̇reysel dı̇ndarlık, sağlık davranışları ve hayat memnunı̇yetı̇ ı̇lı̇şkı̇sı̇ üzerı̇ne bı̇r araştırma. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 2013; 13(3):7 -31.
- McCullogh ve ark. Religious Involvment and Mortality. A Meta-Analitic Review, Health psychology, 19 (2000)
- Aydın C. Dindarlık ile bilinçli farkındalık arasındaki ilişkinin incelenmesi. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2019; 47: 235-265.
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir