İnsan, hem üretici, hem de tüketici olarak ekonominin odağında bulunan bir varlık. Her iki kimliği ile yaptığı tercihler, ekonominin işleyişini etkilediği gibi, kendisi de ortaya çıkan sonuçlardan etkilenmekte…“Homo economicus” yani ekonomik insanın, önceliklerine ve eldeki kaynaklara göre ürettiğini var sayarız. İnsanın kendi ego’sunu aşıp, başkalarını düşünmesi ise ekonominin değil, din ve ahlakın işidir. İnsan üretici kimliği yanısıra aynı zamanda bir tüketicidir. Tüketici davranışı ise ekonominin dişli çarklarının dönmesi için en önemli etkenlerden biridir. İnsan mı ekonominin hizmetindedir yoksa ekonomi mi insanın hizmetinde? Bunun yanıtı basittir. Her ikisi de birbirinin hizmetindedir veya olmak zorundadır. Bazı insan, çok hizmet eder az kazanır, Bazısı da az hizmet eder çok kazanır. Buna da ekonomik nimetlerin adil paylaşılamaması diyoruz. Diyoruz da pek az ülke veya sistem ekonomik adaleti sağlamada başarılı oluyor.
İnsan, hem üretici, hem de tüketici olarak ekonominin odağında bulunan bir varlık. Her iki kimliği ile yaptığı tercihler, ekonominin işleyişini etkilediği gibi, kendisi de ortaya çıkan sonuçlardan etkilenmekte…
Üretici olarak İnsan
Üretici kimliğinde, insan ve ekonomi ilişkisi belki tarihin derinliklerinde bir efendi-köle düzeni ile belirleniyordu. Ama modern zamanlarda bu ilişki adeta bir yaratan ve yaratılan ilişkisi haline gelmiştir. İnsanın, insanların ürettiği mal ve hizmetlerin toplamı ekonomik değerleri oluşturur. Devletin sadece düzenleyici bir birim olarak yeraldığı piyasa ekonomilerinde, insan, özgür iradesi, yaratıcı zekası ve girişimciliği ile üretir, yaratır. Ortaya çıkan değerler ise, ülkenin gücünü, üretme yeteneğini göstermesi açısından önemlidir. Neyin, nerede, nasıl ve ne zaman üretileceğine karar verenin de yine insan olması, onun üretici kimliğinin önemini ortaya koyar.
“Homo economicus” yani ekonomik insanın, önceliklerine ve eldeki kaynaklara göre ürettiğini var sayarız. İnsanın kendi ego’sunu aşıp, başkalarını düşünmesi ise ekonominin değil, din ve ahlakın işidir. Üretirken doğaya, çevreye vermekte olduğu hasarı, kirlettiği havayı, zehirlediği suyu ve yok ettiği ormanı son 30-35 yıldır sorgulama basireti kazanan da yine insan. Ortak toplumsal ihtiyaçların, ekoloji ile ilgili kaygıların belirlenmesi için ise bir kamusal alan gerekir. Modern devletlerin kurulması ile, kamusal alanlar tanımlandığı için, bu alanlar da ekonominin bir parçası olmuştur. Bu denetim mekanizmasını kuran da insan değil midir? Evet sera gazını atmosfere salan da, onu sınırlamak için protokol üstüne protokol imzalayan da insandır; insanın yarattığı kamusal organizasyonlardır.
Belirli kalıplar içinde hareket eden, risksiz seçenekleri yeğleyen insanları kimi zaman “dananın kuyruğu gibi ne uzar, ne kısalır” diye hor görür, kimi zaman “yaş tahtaya basmaz” diye temkinli oldukları için överiz. “Gözünü budaktan esirgemez” insanlara ise, bilinçli ataklıklarından dolayı ya gıpta ederiz veya bilinçsiz risk üstlenmeyi, “cahil cesareti” olarak sıfatlandırırız. Başarılı olunursa, şansın yaver gittiğini düşünürüz.. Evet standart ekonomi teorisi, insanın risksiz koşullar altında bir denge aradığını varsayar. Ancak risk almayan insan davranışı ile, risk alarak hareket eden insan davranışı, farklı farklı ekonomik sonuçlar doğurur. Bunların ortak etkisi ise, ekonominin performansını, insanın maddi ve manevi kazanç ve kaybını belirler.
Tüketici olarak İnsan
İnsan üretici kimliği yanısıra aynı zamanda bir tüketicidir. Tüketici davranışı ise ekonominin dişli çarklarının dönmesi için en önemli etkenlerden biridir. Standart ekonomi teorisi, tüketiciyi rasyonel davranan, kişisel çıkarını en yüksek düzeye ulaştırmaya çalışan bir insan olarak tanımlasa da, hepimiz rasyonalitenin, aslında her zaman geçerli olmayan bir özellik olduğunu pekala biliriz. Mutlu olduğumuz zaman ki tüketici davranışı ile, mutsuz olduğumuz zaman ki tüketici davranışı çok farklı olduğu gibi, eğitim ve kültür düzeyimiz, inanç ve alışkanlıklarımız ile yaşam tercihlerimiz de tüketici kalıp ve davranışlarımızı belirler.
Tüketici, aynı zamanda geleceğe yönelik beklentilerine göre davranır. “Gününü gün eden” insan, çoğu kez mutlu, ama belki de geleceği düşünmeksizin “harvurup harman savuran” bir insandır. Geleceğe umutla bakan insan, ekonomik ibrelerin çok oynamamasına yardımcı olur. Kötümser bir tüketici davranışı ise, ekonomik dengeleri altüst eder.
Bu günlerde köşe yazıları ve reklamlarla, dünyanın hemen her yerinde ve tabii Türkiye’de insanlara daha fazla tüketmelerinin, bunu yaparlar sa, ekonominin dişli çarklarının daha iyi işleyeceğinin telkin edildiğine dikkat ettiniz mi? Tanınmış simalar, örneğin Türkiye’de “bir demet gül”den, “2 simit”e kurulan bir asma köprüsü ile azgın durgunluk ırmağının, nasıl aşılabileceğini anlatıp duruyor. Tasarruf alışkanlıkları çok ta iyi olmayan bir toplumda, “ak akçenin kara gün dostu” olduğu savını bir kenara itip, tüketim özendirilerek, herkezin kazanacağını söylemek oldukça şaşırtıcı değil mi? Ama unutmayalım, hem dünya genelinde, hem Türkiye’ de bugünlerde ekonomik sorun durgunluk. Ayrıca son 30 yıl içinde, Türkiye de bir tüketim ekonomisi oldu. Küreselleşen sermayenin sınır tanımadığı yeni dünya düzeninde, ulusal tasarruf açığının nasılsa yabancı sermaye ile telafi edilebileceğinin düşünülmesi, “harca-kazan” ı, “sakla-kazan” a daha üstün kılmış gibi gözüküyor. Bankalar bunun için tüketici kredisi vermeye çalışıyor. Bir çok insan, hiç te rasyonel olmayan biçimde kredi kullanıp ödeme güçlüğü içine düşebiliyor. Ekonomi kazanırken, rasyonel olmayan insan, kendi tercihi ve sitemin özendirmesi ile büyük kayıplara uğrayabiliyor.
Yine de tüketici, aşırı harcarsa başka, harcamazsa başka bir ekonomik sorun yaratır. Kurumsallaşmış piyasa ekonomilerinde, ekonomiye duyulan güven, perakende satışların durumuna bakarak anlaşılmaktadır. Satışların azalması ile, ekonominin durgunluğun derin sularına düşürme tehlikesi doğmaktadır. Aşırı artması ise, enflasyon canavarını hortlatabilir. Anlaşılacağı gibi her sorunun başlangıcında da sonunda da insan bulunmaktadır.
Ekonomik Çevre ve İşte İnsan!
Ama sorun veya sorunların çözümü de yine insan eseridir. Bunun için hemen her ülkede kullanılan benzer ekonomi politikası yöntemleri ve onları uygulamaya sokan yöneticiler vardır. Kriz dönemlerinde çoğu kez önlem paketlerinin adlarının, paketleri yürürlüğe sokan bürokrat veya politikacı ile anıldığını hatırlayalım. Adı ister Cavallo, ister Salinas veya Derviş olsun, farklı cografyalar da olsa bile, sorunlara çözüm üretenler de yine insandır. Onların karizmatik kişiliklerindeki farklılık, çözümlerin başarısını belirler. İnsanlara güven veren yönetici, politikacı veya uygulamacının, politika uygulamasındaki başarısı da yüksektir.
Bazen koskoca piyasalar, ufak bir sözden, bir bakıştan, bir gülüşten etkilenir. Gevşer veya gerilir. Savaş olur krize girmez, hatta çıkar da, bir Cumhurbaşkanı ile, bir Başbakan arasındaki sert bir kitapçık atışmasından, krize girer. O halde ekonomik krizi çıkaran da insandır, krizin yükü altında ezilende…
Bütün bu saptamaların bizi getirdiği noktada şu soruyu sorabiliriz: İnsan mı ekonominin hizmetindedir yoksa ekonomi mi insanın hizmetinde? Bunun yanıtı basittir. Her ikisi de birbirinin hizmetindedir veya olmak zorundadır. Bazı insan, çok hizmet eder az kazanır; Bazısı da az hizmet eder çok kazanır. Buna da ekonomik nimetlerin adil paylaşılamaması diyoruz. Diyoruz da pek az ülke veya sistem ekonomik adaleti sağlamada başarılı oluyor. Günümüzde kişi başına milli gelir ortalaması yılda 30-40000 Dolar olan ülkelerde bile, günde 1 veya 4 Dolar arasında, yani fakirlik çizisinin altında bir gelir ile, yarı aç, yarı tok yaşamak zorunda olan insanlar var. Bu da dünyada ekonominin hizmet veremediği insanların bulunduğunu göstermektedir.
Zengin yeraltı kaynaklarının üstünde fakirlik içinde yaşayan, sattığı “kanlı elmasların(blood diamonds)” kazancı ile aldığı silahları birbirine karşı kullanan bir Sahra altı Afrika varsa, burada da insana hizmet edemeyen bir sistem, sisteme hizmet edemeyen bir insan var demektir.
Sonuç
Evet, en yalın tanımı ile sınırsız insan ihtiyaçlarını, sınırlı kaynaklarla karşılama mekanizması ve sistemler bütünüdür ekonomi… İhtiyaç ta insanındır, kaynak ta insanın yönetimindedir. Amaç iyi çalışan bir ekonomi ve bu düzeni sağlayacak yasal, kurumsal, toplumsal ve siyasi yapılanma sözkonusu olduğunda, yine bu işte, insanın parmağı ve onun davranışları vardır. Herşey artık doğayı, çevreyi hırpalamayan insanın refahı için olmalıdır. Tabii ekonomi de…

Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *