Eğitimde sürdürülebilirlik, okul liderinin en önemli şapkası olan öğretimsel liderlikle mümkün. Bir okul lideri, yalnızca müfredatın tasarımı ve uygulanmasını yönlendirmekle kalmaz; aynı zamanda öğrenci, öğretmen ve veli arasında ortak bir dil oluşturur. Öğrenme sürecine odaklanan öğretimsel liderlik rolü, okul ekosistemini bir öğrenme topluluğuna dönüştürür. Bu makale, öğretimsel liderliğin eğitimde nasıl bir devinim yarattığını ve okul liderlerinin rolünü yeniden tanımlayan bir yol haritasını sunuyor.
Bir okul lideri için en büyük hayal kırıklığı öğrencilerinin öğrenmediğini fark ettiği an olsa gerek. Aksine, her gün eğitimin kalitesini daha iyiye doğru götürmek, öğrencilerin heyecanla okula koştuğunu görmek ve öğretmenlerin sıradanlığı aşarak yaratıcı öğrenme deneyimleri kurguladıklarına şahit olmak isteriz. Bunun için pek çok yol var elbette ancak bir okul lideri okul ekosisteminde sürdürülebilir bir yapı kurmayı arzu ediyorsa öğretimsel liderlik şapkasını takmalı.
Öğretimsel liderlik literatürde müfredatı geliştirme, tasarlama, uygulama, değerlendirme, izleme, müfredat ile ilgili doğru soruları sorma ve doğru verileri toplama sürecine liderlik etmek olarak tanımlanıyor. Kısacası öğretimsel liderlik “müfredat” ile ilgili. Ancak öğretimsel liderlik bu mekanik tanımın çok ötesinde. Öğretimsel liderliği, bir okul ekosisteminde hem öğrencilerin öğrenmesini güvence altına alan hem de öğrenci-öğretmen-veli arasında ortak dili oluşturan bir yaklaşım olarak ele almak gerekiyor.
Öğretimsel liderliğe bu gözle baktığımızda okulu bir “öğrenme topluluğu”, müfredatı da bir “topluluk sözleşmesi” olarak yapılandırabiliyoruz. Tam da bu nedenle okul ekosistemi sadece akademik bir yapı değil aynı zamanda sosyal bir yapıdır da. Bir yandan da okul liderlerinin bu karmaşık ama zengin yapıyı yönetmesi ve güçlendirmesi için bir kılavuza ihtiyacı var.
Bir okul liderinin elbette ki başka rolleri ve yükümlülükleri de var. Okul sistemindeki çarkların sağlıklı bir şekilde dönmesi için hayata geçirilen operasyonel işler zaman ve enerjinin büyük kısmını tüketiyor. İnsan kaynağını yönetmek, iç iletişime zaman harcamak, okulun nitelikli bir eğitim sunduğuna dair veliyi inandırmaya çalışmak, yaşanılan olağanüstü durumlarda çeviklik göstermek ve krizleri yönetmek…. İşte tam bu noktada öğretimsel liderlik rolü ön plana çıkıyor. Tüm bu birbirinden bağımsız gibi görünen yükümlülüklerin birleştiği, altını dolduramadığımız pek çok gerçeği rahatlıkla ve güvenle tanımlayabildiğimiz ve hatta proaktif bir liderlik anlayışının yolunu açan bir çerçeve sunuyor öğretimsel liderlik.
Öğretimsel liderin kabaca üç derdi var: (1) Hedeflere ulaşmak için öğretmenleri nasıl örgütlerim? (2) Tüm öğrencilerin öğrenme sürecinde eşit fırsatlara sahip olması için öğrenmeye erişimi en iyi şekilde nasıl düzenlerim? (3) Hedeflere ulaşmak için gerekli alt yapıyı nasıl sağlarım? Tüm bu sorular aslında okulun temel rolü olan öğrenme alanında çok kritik meselelere işaret ediyor. İşte öğretimsel liderlik rolünü benimseyen okul liderinin birincil önceliği de günlük sıradan idari konuların aldığı zamanı optimize ederek odağını öğrenme alanına yoğunlaştırması.
Peki, öğretimsel liderliği sadece okul lideri mi yapabilir? Elbette hayır. Bir okul sistemi içinde, okul liderleri, müfredat yöneticileri, bölüm başkanları, sınıf düzeyi liderleri, eğitim koçları ve profesyonel gelişim uzmanları öğretimsel lider olabilir. Önemli olan yetkinlikler ve mizaçtır. Öğretimsel lider; gelişim odaklıdır, proaktiftir, ihtiyaca yönelik çalışır, etkileşime ihtiyaç duyar, üretkenlik ister, katılımcı karar alma mekanizmasını benimser ve bir profesyonel öğrenme topluluğu kurar ya da aktif bir üyesi olarak çalışır. Kısacası öğretimsel liderin bir alet çantası vardır ve o tüm bu araçları hünerli bir şekilde kullanır, açık görüşlü ve gelişim odaklı bakış açısını benimseyerek ortak akılla hareket eder.
Son 15 yıldır Türkiye’nin önde gelen eğitim kurumlarında biriktirdiğim tüm bilgiyi ve deneyimi kullanarak yazdığım Öğretimsel Liderlik kitabımda işte sözünü ettiğim öğretimsel liderin yol haritasını tarif etmeye çalıştım. Bu yol haritası; okul liderlerini özellikle öğrenme ve öğretme süreçleriyle ilgili daha fazla düşünmeye davet ediyor, müfredatla yakından ilgilenmenin uzun vadede okulda sürdürülebilir bir sistem kurmadaki önemini vurguluyor. Öğretimsel lider olmanın adımları şu şekilde:
1. Öğrencilerin öğrendiğinden emin olun
Müfredatın temel amacı öğrenmeyi sağlamaktır. Bu nedenle müfredat, öğrenmeyi sağlamak için öğrenme ortamını tasarlayan öğretmene hitap edilerek yazılır. Öğretmenden öğreneni merkeze almasını ve öğrenenin öğrendiğine emin olmasını bekler. Müfredat, öğrencilerin neler öğrendiğini, nasıl öğrendiğini, öğrendiklerinin nasıl anlaşılacağını içerir. Öğretmenlerin bireysel zenginliklerine ve öğrencilerin ihtiyaçlarına ulaşabilecek kadar esnek olmalıdır. Ve her şeyden önemlisi bir müfredat programının uygulanıp uygulanmadığı ve öğrencilerin hedeflenen öğrenme çıktılarına ulaşıp ulaşmadığı sürekli izlenmelidir.
Müfredatın merkezinde öğrenen yer alıyor. Bu nedenle müfredatı tüm bileşenleriyle birlikte ele almadan önce öğreneni yakından tanımak ve anlamak gerekir. Böylece müfredatı kimin için geliştirdiğimize odaklanarak bileşenleri en uygun şekilde detaylandırabiliriz. Akademik standartların gün geçtikçe yükselmesi ile müfredat tasarımında içerik ve ölçme değerlendirme, öğrencilerimiz için en iyisini yapma hâlinin önüne geçebiliyor. Kimi zaman da ulusal ve/veya uluslararası standartlar ve kazanımların gölgesinde kalan müfredat programı uygulamalarımız, öğrencilerin ihtiyaçlarını ve beklentilerini geri planda bırakıyor. Hâlbuki müfredat programımızda sadece öğrencilerimizin neleri bilmeleri, hangi becerilere sahip olmalarının ötesinde öğrendiklerinin kalıcı hâle gelmesi ve hatta gerçek hayatta öğrendiklerini kullanabilmelerini hedeflememiz gerekiyor. Tam da bu yüzden müfredatın bileşenlerine bakmanın yanı sıra öğrencilerimize, onların hazır bulunuşluklarına, ihtiyaçlarına, ilgilerine ve öğrenme hedeflerine ulaşıp ulaşamadıklarına da düzenli olarak odaklanmalıyız.
2. Müfredatı okulun temel ifadeleri ile ilişkilendirin
Her eğitim kurumununtemel ifadelerivardır. Bu ifadeler o kurumu kuran veya karar vericiler tarafından sonrasında oluşturulan ifadelerdir. Temel ifadeler kurumdan kuruma çeşitlilik gösterebileceği gibi her kurumda tüm temel ifadeler olmak zorunda da değildir. Bu ifadelerin asıl amacı eğitim kurumunun temel var olma nedenini açıklıkla ifade edebilmesi ve genel bir çerçeve sunabilmesidir. Temel ifadeler arasında misyon, vizyon, eğitim felsefesi, öğrenen profili, temel değerler ve öğrenme prensipleri ya da ilkeleri bulunabilir.
Hangi değerlere vurgu yapılacağını, hangi becerilere odaklanılacağını, hangi ölçme değerlendirme yöntemlerini ön plana çıkarılacağını, hangi yöntem ve yaklaşımlarla hareket edileceğini belirleyen okulun misyonudur. Bu nedenle müfredat, doğal olarak okulun misyonu ile uyumlu olmalıdır. Örneğin, bir okulun misyonunda “liderlik” ve “topluma katkıda bulunma” gibi ifadeler yer alıyorsa müfredatta liderlik, takım çalışması, sosyal sorumluluk çalışmalarına aktif katılım, iletişim becerileri ve problem çözme becerilerine yönelik öğelerin yer almasını bekleriz. Böylece öğrencilerimiz, okulumuzun misyonunda belirtildiği hedefe ulaşmak üzere kurgulanmış bir eğitim öğretim sürecinden geçerler.
Öğretimsel lider, paydaşlar arasında fikir birliğine varılması için çalışır, okul misyonunun okul paydaşları tarafından sahiplenilmesini sağlar. Okul misyonu sık sık değişmese de zaman zaman paydaşlar tarafından gözden geçirilmelidir. Yapılandırılmış toplantılar, atölyeler eşliğinde misyon ifadesi üzerinde mesleki diyaloglar kurulur. Sık sık dillendirilir, okulun her köşesinde direkt ya da dolaylı olarak görünür olur ve misyona dair ögeler eğitim öğretim süreçlerinin bir parçası hâline getirilir. Bu eylemlerin temel amacı kimi zaman kendimizi ve pratiklerimizi hizalamak kimi zaman da misyonumuzun güncel ve bilimsel yaklaşımlarla olan paralelliğini gözden geçirmektir. Kısacası, öğretimsel lider; müfredatı okul misyonunu dikkate alarak sürekli gözden geçirir, değerlendirir ve iyileştirir.
3. Müfredat bileşenlerini tanıyın
Bir öğretimsel lider olarak müfredat bileşenlerini derinlemesine anlamak, onu etkili bir şekilde yönetmenin temelidir. Hepimizin de bildiği gibi etkili öğretim tasarımı yap(a)mayan öğretmenler bazı günahlara yakalanabilirler. Bir öğretim tasarımı yaklaşımı olan UbD’in (Understanding by Design – Tasarım yoluyla anlama) yaratıcıları Wiggins ve McTighe bu günahları iki başlık altında toplamış: Müfredat yetiştirme ve aktivite bombardımanı. Müfredat yetiştirme daha çok ortaokul ve lise düzeylerinde sıklıkla rastladığımız, müfredat yoğunluğu içinde öğretmenlerin doğrudan anlatım metoduna fazlasıyla başvurdukları bir öğretim sürecini beraberinde getirir. Aktivite bombardımanı da daha çok anaokulu ve ilkokul düzeylerinde sıklıkla rastladığımız, ardı sıra etkinlik odaklı öğretme sürecine öğretmenleri sürükler. Her iki günaha yakalanmamak ve öğrencilerin hedeflenen kazanımlara ulaştığından emin olmamızı sağlamak amacıyla bir öğretim tasarımı modelinin kurumda benimsenmesi, öğretimsel liderin dikkat etmesi gerekenler arasında.
Hangi öğretimsel metodolojiyi kullanırsak kullanalım müfredatın temel üç bileşeniyle karşılaşırız. Müfredatın ilk bileşeni “ne?” ile ilgilidir. Yani öğrencilerimizin neyi bilmesini, neyi yapmasını ve ne olmasını istiyoruz sorusunu sorarız kendimize. İkinci bileşen ise ulaşmak istediğimiz hedeflere ulaştığımızı “nereden bileceğimizi” sorgular. Yani ölçme ve değerlendirmeyi kurgularız. Üçüncü bileşen ise “nasıl?” sorusunun etrafındadır. Bu bileşen, yöntem, strateji ve kullandığımız araçlarla ilgilidir.
Günümüzde müfredatı ve bileşenlerini tasarlarken, öğrencilere yalnızca temel okuma, yazma ve işlem becerileri kazandırmanın ötesine geçilmeli. Öğrencilerin, elde ettikleri bilgileri gerçek yaşamda kullanabilecekleri, iletişim kurabilecekleri, dijital becerilerde kendilerini geliştirebilecekleri ve geleceğin karmaşık sorunlarıyla başa çıkmalarını sağlayacak bir beceri setine sahip olmaları önemli. Küresel ısınma, göç, eşitsizlik ve dijital dünyanın hızlı değişimi gibi günümüzün zorlukları, öğrencilerin eleştirel düşünme, yaratıcı problem çözme, etik davranış ve kolektif akıl gibi yeteneklere sahip olmalarını zorunlu kılıyor. Geleneksel sınıf yapısı yerini, katılımcı ve aktif bir öğrenme ortamına bırakıyor. Bu bağlamda, öğretimsel liderin odağı müfredatı ve bileşenlerini çağın gereksinimlerine uygun hale getirmek olmalı.
4. Müfredat gelişim planı ve takibini yapın
Öğretimsel liderler; öğretim programını geliştirmek, takip etmek ve bu zorluklar karşısında öğretmenlere destek olmak için bazı mekanizmalara ihtiyaç duyarlar. Öğretimsel lidere yardımcı olabilecek bu mekanizmaları sıralayabilir ve çeşitlendirebiliriz. Bunlar, öğretimsel liderin müfredat geliştirme sürecini takip edebileceği bir yandan da eğitimcileri katılımcı, katkı sunan ve sorumluluk alan rolde konumlandırabileceği mekanizmalar olacaktır.
Müfredat ile ilgili dokümantasyon tekniklerini ve müfredat haritalama araçlarını kullanmak; öğretmenlerin, müfredatın en küçük ünitesi olan ünite planlarını derslerini planlamak, içeriği organize etmek ve öğrencilere etkili bir şekilde öğretim sunmak için kullanmalarını sağlamak; ortak planlama için zaman yaratmak; meslektaşlar arasındaki müfredat ile ilgili diyalogları etkili bir şekilde yönetmek ve ekip içinde eleştirel, yaratıcı ve üretken bir iş birliği süreci yaratabilmek için “protokoller” uygulamak; müfredata dair değerlendirme, geliştirme ve değiştirme için veriyi toplamak, analiz etmek, yorumlamak ve kullanmak; müfredat gelişimi ve takibi için akıllı hedefler koyarak eylem planı hazırlamak; müfredat gelişimi için ihtiyaç analizi, iyi uygulamaların paylaşımı, araştırma odaklı çalışmalar, hedef odaklı çalışmalar gibi müfredat gelişimi stratejilerini kullanmak; anket, görüşme, odak-grup, günlük, video-fotoğraf gibi müfredat değerlendirme araçlarını kullanmak en çok kullandığımız mekanizmalar arasında sayılabilir.
5. Müfredat sistemini bütüncül olarak kurgulayın
Müfredatı bir “sözleşme” olarak tanımladığımızda öğrenme topluluğu olarak okulun öğrenci, öğretmen ve veli arasındaki işbirliğini nasıl beslediğini de ele almamız gerekir. Öğrenme topluluğunu geliştirmek ve sürdürülebilir kılmak için ise tüm paydaşları kapsayan bir ağ kurmaya odaklanırız. Böylece okul, bütüncül bir öğrenme ortamına dönüşür.
Okullarda sıklıkla görülen yüzeysel ve hızlı çözüm arayışları, kolektif aklın gücünden faydalanmadan yapılan yönetim hatalarını beraberinde getiriyor. Shirley M. Hord’un “mikrodalga fırın” olarak nitelendirdiği bu yönetim tarzı, sorunları kısa vadeli ve geçici çözümlerle gidermeyi hedefliyor. Ancak araştırmalar, öğrenen toplulukların değişim için gerekli bilgi birikimini oluşturduğunu gösteriyor. Buna rağmen, elde edilen bu bilgileri hayata geçirebilmek için gerekli olan motivasyon ve ilgiyi yaratmak hâlâ bir sorun olarak duruyor. Öğrenen toplulukların tanımı üzerine çeşitli yaklaşımlar bulunuyor. Bunlardan biri, öğretmenler ve liderlerin iş birliği içinde öğrenmeyi sürekli kıldıkları, etkili uygulamalar için birlikte çalıştıkları yapılar.
Öğrenen toplulukların başarısı, destekleyici bir liderlik ve uygun çalışma koşulları ile yakından ilişkili. Michael Fullan gibi eğitimciler, öğretmenlerin yenilikleri uygulamaya geçirebilmesi için çalışma ortamlarının uygun hale getirilmesi gerektiğini savunuyor. Öğretmenlerin birbirlerinin derslerini gözlemlemeleri ve geri bildirim paylaşmaları, paylaşılmış bir vizyon ve destekleyici koşulların sağlanmasıyla mümkün. Ayrıca, meslektaşlar arasında güvene dayalı ilişkiler, öğrenme topluluklarının başarısına katkı sağlıyor; öğretmenler fikir ayrılıklarını hoş görerek hem başarılarını hem de zorlandıkları noktaları rahatça paylaşabiliyorlar. Bu tür bir kültür, okullarda öğrenme odaklı, kaliteli ve iş birliğine dayalı bir ortam oluşturuyor.
6. Teknolojiyi etkin kullanın
Geçtiğimiz yüzyıl, öğrenme ve öğretme yaklaşımlarının bolca tartışıldığı, proje tabanlı öğrenmeden ters yüz öğrenmeye, iş birliği ile öğrenmeden bireyselleştirilmiş öğrenmeye kadar pek çok farklı eğitim yaklaşımının hayatımıza girdiği bir dönem oldu. Pandemi döneminde uzaktan ve hibrit eğitimi deneyimleyen eğitimciler olarak artık keşfedilecek ne kaldı ki derken hayatımıza hükmeden bir teknoloji daha girdi ve öğrenmeye bakış açımız evrildi. İşte o teknolojinin adı “yapay zekâ”.
Yapay zekâ araçlarının hızla gelişmesiyle birlikte öğretimsel liderler, üretken yapay zekâ teknolojilerini dijital asistan olarak kullanma fırsatına sahip oldular. 10 binden fazla yapay zekâ aracı bulunmasına rağmen eğitimcilerin yalnızca ihtiyaçlarına göre belirli araçları seçmeleri öneriliyor. GPT tabanlı modelleri derslerde kullanmak ve istem yazma pratiği yapmak, eğitimcilerin verimliliğini artırabilir. Aynı zamanda, öğrencilerin bu teknolojileri günlük yaşamlarında kullanmaya başlamalarıyla birlikte, ders içeriklerinin ve ödevlerin yeniden yapılandırılması gerekliliği de doğdu. Eğitimde öğrencilerin yaratıcı düşünme ve eleştirel analiz becerilerini geliştirmeye odaklanmak önem kazanıyor.
Gelecekte eğitim, öğrenci merkezli bir süreç, yaratıcılık ve iş odaklılık üzerine yoğunlaşacak. Yapay zekâ, eğitim sürecini içerik üretmekten öte bir deneyim alanına dönüştürerek öğretmenleri destekleyebilir. ChatGPT gibi sohbet botları, kişiselleştirilmiş eğitim, dil öğrenimi, tartışmalar ve ders materyallerinin otomasyonu gibi alanlarda etkili kullanılabilir. MagicSchool, Rytr ve Dall-E gibi yapay zeka uygulamaları ise öğretmenlerin ders planlamasında, içerik hazırlığında ve görsel materyal üretiminde işlerini kolaylaştıracak çözümler sunuyor. Bu süreçte, öğrencilerin etik, dil gelişimi ve yapay zekâ kullanım becerilerinin de desteklenmesi gerekiyor.
Sonuç
Okullar aynı canlı bir organizma gibi nefes alıp verir. Dinamiktir, hassastır, duygusaldır, yabancı organizmaları bağışıklık sistemi ile yok eder ve her şeyden önemlisi her bir parçası birbirine derinden bağlıdır. Öğretimsel liderlik yaklaşımında tüm bu metaforları hep göz önünde bulundurmak gerekiyor. Öğretimsel lider, güvenin, birlikte başarmanın, hayal etmenin, ortak değerlerin ve her sabah sıcak bir günaydın ile başlamanın sihrine inanır. Deneyimden ve hatadan öğrenmenin hakkını verir. Baskıcı, dogmatik ve otoriter yaklaşımın aksine bağ kurmanın, empatinin ve saygının uzun vadede daha etkili olduğunu bilir.