Değerli Dostumuz,

Son birkaç yıldır, davranış bilimlerinin odak noktasını tümüyle değiştiren yeni bir psikoloji akımı dikkat çekiyor. Temellerini 30 yıl önceden atmaya başlamış olsa da, “öğrenilmiş çaresizlik” ve “iyimserlik” konularındaki çalışmalarıyla tanıdığımız Martin Seligman’ın başını çektiği bu akım, bu gün Pozitif Psikoloji adı altında ABD’nin belli başlı üniversitelerinde etkili olmakla kalmayıp, yine Seligman tarafından kurulan MEDICI II adlı bir oluşumla da etkinliklerini genişletiyor.

Çeşitli disiplinlerden düşünür ve uygulamacıları şemsiyesi altında toplayan bu oluşum, büyük olasılıkla dünyanın yaşamakta olduğu kökten sarsıntıların yarattığı olumsuz koşullara ve kaygılara bir tepki niteliği taşıyor. Ne var ki, bir anda dünya literatürünü işgal eden olumlayıcı zeka, olumlayıcı benlik, olumlayıcı lider, olumlayıcı kurum kültürü, olumlayıcı sorgulama gibi kavramların hayatın her alanına ilişkin çözümler sunmasının yanı sıra, iş hayatına ilişkin de çeşitli açılımları var. David Cooperrider, Gervase Bushe, Paul Pearsall, Tojo Thatchenkery ve Marcus Buckingham gibi araştırıcılar da yeni gelişmelerin sözcülüğünü yapıyor. Pozitif psikoloji ve olumlayıcı sorgulama Sidney’de 2006 “Uluslar Arası Audit Araştırmaları Konferansı”nda audit kalitesinin en önemli elemanlarından biri olarak da karşımıza çıktı. Özellikle de olumlu örgütsel davranış kapsamı içinde gelişmekte olan kavramların, yöntemlerin ve olumlayıcı sorgulama tekniğinin yöneticilere ve İK profesyonellerine farklı bakış açıları kazandıracağı inancındayız.

Okuyucularımızı bu yeni gelişmelerle tanıştırabilmek amacıyla Kaynak dergisinin 27. sayısını Güçlü Yönlere Odaklanmak başlığı altında olumlayıcı yaklaşımlara ayırdık. Olumlayıcı yaklaşımlar bize alışkanlıklarımızı söndürmeden kolayca uygulanacak bir anlayış sunmuyor. Yararlarını irdelemek ve bu doğrultuda zihin haritalarımızı değiştirmek için uğraş vermek ve zaman harcamak gerekiyor. Bu nedenle akımın savunuculuğunu yapan kişilerin çeşitli görüşlerinden derlediğimiz çalışmalar farklı uygulamalarla karşınıza çıktı. Baltaş Grubu olarak benimseyip kullandığımız olumlayıcı sorgulama yöntemini de uygulama alanlarıyla sunmayı amaçladık. Bütün bu gelişmelerin henüz uç vermeye başladığı yılların da öncesinden başlayarak, yazıları ve topluluklar önünde yaptığı konuşmalarla “güçlü yönlere odaklanma” fikrinin ülkemizde sözcülüğünü yapan Prof. Dr. Acar Baltaş’la yaptığımız bir söyleşiyi de bu sayı için hazırladık.

Kaynak dergisinin bu sayısının da İK profesyonellerinin ve yöneticilerin yeni bakışa açılarına ve uygulamalarına ışık tutmasını diliyoruz.

Saygılarımla,

Prof. Dr. Zuhal BALTAŞ

Başarı Güçlü Yönleri Güçlendirerek Gerçekleşir

Meslek hayatım boyunca hem sanat, hem de spor alanında istisnai başarı göstermiş birçok kişiyle sohbet etmek, sorunlarını dinlemek ve yaşantılarını paylaşmak fırsatını buldum. Kendi alanlarında üstün başarı gösteren bu insanların ilişkilerinde iki özellik dikkatimi çekti: Birincisi, yaptıkları işe kendilerini yürekten adamış olmaları, ikincisi de, hangi özellikleri iyiyse, enerjilerinin ve güçlerinin yüzde 90’ını, o özelliklerini daha da güçlendirmeye odaklamaları. Barcelona’dan Galatasaray’a transferi sırasında Fatih Terim, fikrini almak için aradığı Hagi’nin eski hocasından, “İyi bir futbolcun, ancak koca bir bebeğin oldu” cevabını almıştı. “Güçlü yön”, belirli bir konuda veya işte, sürekli olarak kusursuza yakın performans demektir. Güçlü yönünün bütününü ortaya koyamayan kişi kendisini işine yürekten adayamaz. Neye odaklanırsak gerçeğimiz olur. Yanlışlara odaklanmak, insanın güçlü yönlerini hayata yansıtmak konusundaki güvenini zedeler ve performansını olumsuz yönde etkiler.

Yeni Kuşak Çalışanları Anlamak…

Onlara Y Kuşağı diyorlar. Onlar ikinci binyılın ilk kuşağı. Eskilere oranla çok daha özgüvenli, iyimser, girişimci ve sürekli arayış içindeler. Hepsi teknoloji sihirbazı, hiçbir yenilik onları şaşırtmıyor, çünkü teknolojinin içine doğdular. Buckingham’e göre, yeni kuşak çalışanlar daha fazla kontrol, daha fazla yetki, işyerinde geçirecekleri zaman içinde daha fazla takdir görmek istiyorlar. Övgü, onaylanma ve terfi talep ediyorlar. Y Kuşağı hayatlarını daha iyi yönetmek istiyorlarsa, biz de onlara güçlü oldukları yönlerini kullanmayı ve zaaflarından uzaklaşmayı öğretmek zorundayız. Güçlü ve güçsüz yönlerini keşfetmenin sorumluluğunu üstlenmelerini isteyebiliriz. Güçlü yönlerini ortaya koyarak işyerine daha fazla katkıda bulunmalarını bekleyebiliriz. Güçlü yönlerini, övünmeden ve ukalalık etmeden dile getirmeyi ve zayıf yönleri hakkında bahaneler üretmeden söz etmeyi öğretebiliriz. Böylelikle bu kuşağın güçlü yönlerini organizasyonun yararına yönlendirmek elimizdedir.

Kendini Doğrulayan Kehanet ve Pygmalion Etkisi

1911 yılında iki Alman araştırmacı, Stumpt ve Pfungst, o yıllarda ünü ülkeyi sarmış Akıllı Hans adındaki bir atı incelemeye karar vermişler. Akıllı Hans toplama, çıkarma, çarpma ve bölme yapabiliyor, kelimeleri heceleyebiliyor, müzikal armoni problemleri çözebiliyormuş. Üstelik bunları terbiyecisi Alman matematikçi Von Osten yanında olmadığı zaman da yapabiliyor, Von Osten’ı bile şaşırtıyormuş. Stumpt ve Pfungst, önce Hans’ın soruyu yönelten kişiyi göremediği zaman, hiç de akıllı olmadığını, doğru cevap veremediğini saptamışlar. Dahası, soruyu soran kişinin kendisi cevabı bilmiyorsa, Hans da cevap veremiyormuş. Pfungst, soru soran kişi başını ileri doğru eğdiğinde Hans’ın ön ayağını vurmaya başladığını, soru soran başını arkaya attığı zaman da durduğunu fark etmiş. Hatta soru soranın kaşlarını kaldırması bile Hans’ın cevap vermekten vazgeçmesine neden oluyormuş. Daha da ilginci, karşısındaki kişinin burun deliklerinin açılması bile Hans’ın durmasına yetiyormuş. İşin doğrusu, soru soran kişiler, fark etmeden Hans’a doğru cevaplarla ilgili ipuçları veriyor ve beden dilleriyle ondan ne beklediklerini anlatıyorlarmış. Hans da bu işaretlerin en küçüğünü bile yakalıyor, ona göre cevap veriyormuş. Hans, insanlar onun akıllı olmasını bekledikleri zaman “akıllı” davranıyormuş!

Pozitif Psikolojide ‘Beethoven Faktörü’

Ludwig van Beethoven, bugünkü pozitif psikolojinin felsefesini en çarpıcı biçimde yansıttığı için, bu anlayış için bir sembol olmuştur. Hayatındaki büyük bir fizyolojik engele rağmen, kişilik özellikleriyle zekâsının kendisine verdiği güç ve insanlığa sunduğu eşsiz armağanlar, psikologlara tartışmasız bir yol göstericilik yapmıştır. Yaratıcılığı ile kendini insanlığa karşı borçlu ve görevli sayan Beethoven, büyük bir sorumluluk duygusu içinde insanlığını, doğaseverliğini ve ahlaki olgunluğunu eserlerinde dile getirmiştir. Günümüzün pozitif psikoloji yaklaşımında “Beethoven Faktörü” , insanın kendisinde var olduğuna inandığı üstünlükleri yaşatma ve diğerleriyle paylaşma azmindeki ısrarlılık ve tutarlılıktır. İnsan kendi kaderini belirleyen gücün sadece kendinde olduğunu bilmelidir. Pozitif psikoloji akımının savunucularına göre, güçlü özellikleri güçlendirerek zaafları onarmak temel meselemiz olmalıdır. Bu nedenle, bugüne kadar felsefi, soyut ve bilimdışı kabul edilen insan özelliklerini bilimsel yöntemlerle incelemek için sayısız araştırma projesi destekleniyor.

Yeni İş Dünyası İçin Yeni Yaklaşımlar

Son yıllarda yaşanan gelişmelere bakılırsa, iş hayatında psikoloji giderek daha fazla söz sahibi olacak. Çünkü iş hayatının temel meseleleri eninde sonunda insana gelip dayanıyor. İş liderlerini en çok uğraştıran konuların başında, çalışanların kendilerini işlerine daha fazla vermelerini sağlamak, giderek zorlaşan pazarlarda önlerde koşabilmek için özgün ürünler ve hizmetler sunarken müşterilerin ne istediğini öngörebilmek yer alıyor. Geleceğin dünyasında iş yaşamında başarıyı inşa edecek olan, insanların yönelimleri olacak. Bu zorlu mücadelede, ne işletme ve yönetim bilimlerinin, ne mühendisliğin ve finansın, ne de pazarlama ve satış tekniklerinin tek başına yeterli olması mümkün görünmüyor. İş liderleri, insanları ve duyguları yönetme becerileriyle öne çıkacak. Bireyi işine daha fazla bağlamak, odaklamak, daha doyurucu bir iş ortamı yaratmak ve üretken kılmak, geleceğin başarısında anahtar rolü oynayacak. O halde, sahip olduğumuz ve pek de sorgulamadığımız tutumlarımızı gözden geçirmemiz ve hatta yenilememiz gerekecek.

Ekip Performansında Olumlayıcı Sorgulama

Kurumlar iş hayatının başlangıcından beri üretim ve verimlilik konusunda çaba harcamışlardır. Son 20 yıldır, kurum çalışanlarının çalışma davranışları ve iş başarısı üzerinde yürütülen çalışmalar, bizi günümüzde farklı kavramlarla yüz yüze getirdi. Kurumsal yapıları güçlendirerek, performansı en üst seviyelere çıkarmayı hedefleyen, en çok odaklanılan yaklaşım Olumlayıcı Sorgulamadır. Bu yaklaşım, insanların var olan ve geçmiş den günümüze taşıdıkları, olumlu sonuç veren başarılı yönlerini tanıyarak, bu yönlerini vurgulayarak, yeni yaklaşımlar geliştirme esasına dayanmaktadır. Başarı örneklerinin ortaya çıkması, yöneticilerin çalışanları ile ilgili olumlu ortak özelliklerini, kuruma kattığı değerlerini tanıma imkânı verir. Bu ortak noktalar, her kuruma özgü farklı değerler olarak karşımıza çıkar, örneğin güven, esneklik, kârlılık, istikrar gibi. Ayrıca kurumun nelere yetkin olduğu hakkında da zengin bilgiler elde edilir. Bu analizler, kusurları bir yana bırakıp, suçlu arama ya da parmakla gösterme davranışından vazgeçip, nelerin yolunda gittiğine bakılırsa, kurum olarak “en iyi örnekler” in, neler olabileceğine ilişkin fikirlerin oluşumuna imkân sağlar. Burada amaç, daha önce yaşanan başarılardaki ortak kullanabilir konuları netleştirerek ortaya çıkarmaktır. Olumlayıcı Sorgulama sürecinin, bir kurumda en çok ekip oluşturma ve geliştirme sürecinde katkısı olduğunu düşünmekteyiz, bu sebeple Baltaş-Baltaş’ın yeni geliştirdiği” Ekip Süreçleri ve Dinamikleri” eğitimi, Olumlayıcı Sorgulama felsefesine dayanan kişilik özellikleri ve değerlerini tanıma olanağı sağlamaktadır.

Prof. Dr. Acar Baltaş’la “Güçlü Yönlere Odaklanma”

Bu yazı,Prof. Dr. Acar Baltaş’la “Güçlü Yönlere Odaklanma” ile ilgili söyleyişidir.

Kurum İklimi ve Pozitif Psikoloji

Bir şirket düşünün ki satış bölümü, yüksek baskı altında çalışılan, acımasız bir iş ortamı olarak tanınıyor. Yüksek beklentileri olan hoşgörüsüz bir yöneticisi var. Bölüm içinde dişe diş bir rekabet yaşanıyor. Ekip, tepelerinde sallanan bir kılıcın tehdidi altında çalışıyor. İş terki çok yüksek… Buna karşılık planlama bölümü uyarıcı ve zevkli bir iş ortamı olarak biliniyor. Bölüm yöneticisi ilgili ve ekibini geliştirmeye önem veren bir kişi. Çalışanların hepsine adil ve saygılı davranılıyor. Hepsi seçkin ve yüksek motivasyona sahip kişiler. Herkes olumlu ve destekleyici ortamdan memnun. Bölüm olarak her zaman başarılı sonuçlar alıyorlar. Üst düzeyde performans olumlu ve anlamlı bir ortamda yeşerir. Farkı yaratansa iş iklimidir. İş iklimi, işyerinin çalışanlar tarafından algılanan psikososyal yönüdür. Bir başka deyişle bir arada çalışan kişilerin soluduğu havanın niteliğidir.

“Tohumun içindeki görkemli meşeyi görmek”

İş hayatında başarılı olmuş, girişimci, yenilikçi ve değişimci kişileri yakından incelediğimizde, bu kişilerin birlikte çalıştıkları kişiler ve çevrelerindeki en iyi özellikleri ayırt edebilen, gerçekliği yeniden yapılandırabilen bir özelliğe sahip olduğunu görürüz. Bu insanların ileriyi, fırsatları ve gelişme potansiyelini farklı bir biçimde görme yeteneği vardır. Olumlayıcı Zekâ, belirli bir durumu yeniden yorumlayarak farklı bir bağlamda görebilmek, olumlu yönlerini takdir edebilmek ve o durumun özelliklerinden geleceğin nasıl şekilleneceğini öngörebilmek yeteneğidir. O anın içinde barındırdığı olumlu ve üretken potansiyeli fark edebilmektir. O anda gizli olan, çığır açıcı bir ürünü, üstün bir yeteneği, geleceğe uzanan bir çözümü keşfedebilmektir. Olumlayıcı zekâ, olumsuzlukları olumlu gibi görmek, başarısızlıklar karşısında bahaneler üretmek, destek vermek adına yeteneksizliklere övgü düzmek demek değildir. Gerçekleri görmemek ya da inkâr etmek de değildir. Gerçekleri daha iyi bir gelecek için yeniden yorumlamaktır.

Personova Kişilik Envanteri Testi