Onlara Y Kuşağı diyorlar. Onlar ikinci binyılın ilk kuşağı. Eskilere oranla çok daha özgüvenli, iyimser, girişimci ve sürekli arayış içindeler. Hepsi teknoloji sihirbazı, hiçbir yenilik onları şaşırtmıyor, çünkü teknolojinin içine doğdular. Buckingham’e göre, yeni kuşak çalışanlar daha fazla kontrol, daha fazla yetki, işyerinde geçirecekleri zaman içinde daha fazla takdir görmek istiyorlar. Övgü, onaylanma ve terfi talep ediyorlar. Y Kuşağı hayatlarını daha iyi yönetmek istiyorlarsa, biz de onlara güçlü oldukları yönlerini kullanmayı ve zaaflarından uzaklaşmayı öğretmek zorundayız. Güçlü ve güçsüz yönlerini keşfetmenin sorumluluğunu üstlenmelerini isteyebiliriz. Güçlü yönlerini ortaya koyarak işyerine daha fazla katkıda bulunmalarını bekleyebiliriz. Güçlü yönlerini, övünmeden ve ukalalık etmeden dile getirmeyi ve zayıf yönleri hakkında bahaneler üretmeden söz etmeyi öğretebiliriz. Böylelikle bu kuşağın güçlü yönlerini organizasyonun yararına yönlendirmek elimizdedir.
Onlara Y Kuşağı diyorlar. Onlar ikinci binyılın ilk kuşağı. Eskilere oranla çok daha özgüvenli, iyimser, girişimci ve sürekli arayış içindeler. Hepsi teknoloji sihirbazı, hiçbir yenilik onları şaşırtmıyor, çünkü teknolojinin içine doğdular. Hiçbir şeyin kalıcı olmadığı inancıyla yetiştiler. Ne evliliklerin, ne işlerin ne de barışın sürekli olmadığı gerçeğiyle büyüdüler. Hiçbir şeye, en sevdiklerine bile, bağlanmadan yaşamak, bu kuşağın büyük çoğunluğunun temel felsefesi. Kısacası değişim onlar için yaşamın en doğal bir parçası.
Şu sıralar yönetimde bulunan, geçen yüzyılda doğmuş ve yetişmiş olan kuşak bazen onları anlamakta zorluk çekiyor:
“Her şeyi kendilerinde hak görüyorlar. İşe alım görüşmelerinde bile yukarıdan bir bakışları var… Doğru, iyi eğitim görmüşler, ama biz de iyi eğitim gördük. Üstelik biz ne zorluklardan geçtik; bu çocuklar her şeyi hazır buldular. Sabretmeyi, beklemeyi öğrenmeleri gerek. İşe başladıktan altı ay sonra terfi etmeyi bekliyorlar. Yöneticilerini, işlerini beğenmemeye başlıyorlar. Gözleri dışarıda. Kaçacak fırsat kolluyorlar.”
Bu kuşak farklı bir toplumsal iklimde yetişti. Anne babalarının ve öğretmenlerinin savundukları değerlerin parçalanıp gittiğini gözlemledi. Aşkın sonsuza kadar sürmediğini bire bir yaşadı. Teknolojinin zirvesindeki NASA’nın uzaya fırlattığı Challenger’in kalkıştan kısa bir süre infilak edişini TV’den izledi. Dünyanın en dokunulmaz ülkesinin en devasa kentinde en görkemli yapısının bir avuç imanlı gencin gözü kara eylemiyle yerle bir olup gidebileceğini gözleriyle gördü. İnsan hayatının en yüce değer olduğunu savunanların dünyanın en eski uygarlık merkezi olan Mezopotamya’yı yok edişini, kendi çıkarları için sivil halka gözünü kırpmadan kıyışına tanık oldu. İş dünyasının tepesindeki başarılı şirketlerin, bir dönem idol haline getirilen, açgözlü yöneticilerinin ahlak tanımaz girişimlerini izledi. Onlara neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlatmak artık çok zor… “Büyükleri”nin hiçbir sözüne ve davranışına artık sorgulamadan inanmıyorlar ya da kendi günübirlik değerlerini kendileri oluşturuyorlar. Onlar artık nelerin yanlış ve eksik olduğunu değil, sahip oldukları ve elde kalan iyi şeylerin nasıl daha iyi olabileceğini duymak ve görmek istiyorlar.
Yeni kuşağı iş hayatıyla barıştırmak
Yetenek geliştirme konusunda günümüzün önde gelen yazarlarından Buckingham onlar için şöyle diyor: “Bana göre bu kuşağın talepleri ve daha fazlasını hak ettiklerine ilişkin inançları, günümüzün şirketlerinin, yaratıcı, yenilikçi, becerikli, esnek, azimli ve kendini işine veren çalışanlara olan ihtiyacıyla çok güzel bağdaşıyor. O halde şirketlerin bu kişilere, ‘Sana kendini daha da güçlü hissetmeni sağlayacak faaliyetleri nasıl bulacağını öğretebilirim’ demesi, şirketin yararına olacaktır.”
Buckingham’e göre, yeni kuşak çalışanlar daha fazla kontrol, daha fazla yetki, işyerinde geçirecekleri zaman içinde daha fazla takdir görmek istiyorlar. Övgü, onaylanma ve terfi talep ediyorlar. Hiç kuşkusuz yöneticiler, onlar istiyor diye bunları vermek durumunda değiller. Ancak bu talebe direnmek sürekli bir savaşı göze almaktır. Yapılacak şey, “İstediklerini almana destek oluruz, çünkü senden daha fazla katkı bekliyoruz” demektir.
Y Kuşağı hayatlarını daha iyi yönetmek istiyorlarsa, biz de onlara güçlü oldukları yönlerini kullanmayı ve zaaflarından uzaklaşmayı öğretmek zorundayız. Güçlü ve güçsüz yönlerini keşfetmenin sorumluluğunu üstlenmelerini isteyebiliriz. Güçlü yönlerini ortaya koyarak işyerine daha fazla katkıda bulunmalarını bekleyebiliriz. Güçlü yönlerini, övünmeden ve ukalalık etmeden dile getirmeyi ve zayıf yönleri hakkında bahaneler üretmeden söz etmeyi öğretebiliriz. Böylelikle bu kuşağın güçlü yönlerini organizasyonun yararına yönlendirmek elimizdedir. Çünkü insanın en yaratıcı, en yenilikçi ve en esnek olduğu konular en iyi bildiği ve en iyi yapabildiği konulardır. Ve insan kendini en güçlü hissettiği alanda en büyük iştahla çalışır ve kendini işine verir. Yeni kuşak çalışanlara bu bilinci kazandırırken, yöneticinin de aynaya bakıp, kendi güçlü yönlerinin farkına varmasını, en güçlü olduğu yönlere odaklanmasını, kendi iş yapma biçimini yeniden gözden geçirmesi gerekir. Zaten bunu başaran yönetici yeni kuşak çalışanlarını da daha iyi anlayacak ve gereken fırsatları ve desteği verecektir. Önemli olan farklı güçlü özellikler arasındaki sinerjiyi yakalamaktır.
Güçlü yön ne demek?
Güçlü yönlerin en berrak tanımı, kişinin en iyi olduğu alandır. Ancak çoğu kez insanlar en iyi oldukları alanda, egolarının yapısına bağlı olarak, ya kendilerine karşı çok acımasızdır ya da aşırı özgüvenli olabilirler. O nedenle güçlü özellik sadece en iyi olduğunuz alan değildir. Gerçekten de bazıları iyi yaptıkları işleri yaparken çeşitli nedenlerle kendilerini çok kötü hisseder. Böylelerinin bu alanda yaratıcı ve esnek olabileceğini söyleyebilir misiniz? Tabii ki hayır… O halde güçlü özellik daha fazla bir şeydir.
Bunu bir formülle açıklayalım: BİGİ. “B” başarılı olduğunuz işleri temsil eder. “İ” içimizden gelen sesi. Başka deyişle yapmaktan kendinizi alamadığınız işleri… Bir hafta geriye gidin ve içinde yer almak için can attığınız faaliyetleri gözden geçirin. “G” gelişim fırsatlarını içerir. En güçlü olduğunuz alanlara daha fazla ilgi duyarsınız, o konuda daha çok okursunuz, o alanda çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız bile, yorulsanız bile devam edersiniz ve gelişirsiniz. Demek ki en fazla geliştiğiniz alanlar güçlü yönlerinizdir. İkinci “İ” ihtiyaçtır. Güçlü bir özelliğinizi hayata geçirmek bir ihtiyacınızı karşılar, size doyum verir, o alanda kendinizi özgün ve gerçek hissedersiniz. BİGİ’nin İGİ ayakları güçlü yönlerinizin en önemli boyutlarıdır. Kişinin iştahını temsil eder. Yeteneği en çok yönlendiren de bu iştahtır. Bu nedenle bir eylemin içindeyken, ne hissettiğinize dikkat edin, çünkü en belirleyici etken budur.
Bir şeyi tekrar tekrar yapmak insanı geliştirir, ancak her tekrarladığınız şey de size zevk vermez ve yalnızca bazılarını dönüp dönüp yeniden tekrarlamak istersiniz. Öte yandan tekrar tekrar yapmaktan kedinizi alamadığınız bazı şeylerde de ne kadar gayret ederseniz edin, daha iyi olamazsınız. Bu olguyu iş hayatına uyguladığımızda, istek duyduğunuz bir güçlü yönünüz her zaman iş hayatında verimli ve olumlu bir sonuca yol açmayabilir. Örneğin, çok güvenli biri satışta çok başarılı ama işyerinde ekip içinde başarısız olabilir. Burada kritik nokta kişinin duygusal zekâsını kullanıp güçlü yönlerini amaca yönelik alanlara yönlendirebilmesidir.
Rekabetçiliği ele alalım. Eğer kişi rekabetçiliğini iş arkadaşlarına yöneltirse olumsuz sonuçlar yaşanır. Rekabetin özünde kazanma isteği yatar. Kazanmak isteği, kurum dışındaki rakiplere yönelerek, doğru yönde kullanılırsa çok verimli ve olumlu bir güce dönüşebilir. Aksi halde kurum içinde tarafların hepsi için insan ilişkilerinde çatışmalara yönelirse, kâbusa dönüşebilir. O halde, güçlü yönlerimizi içgüdülerimiz ve ihtiyaçlarımız yönlendiriyorsa, bunları belirlemek kişinin kendi sorumluluğudur. Burada işin sırrı, aşklarımızı ve nefretlerimizi belirleyip, yönetici ve iş arkadaşlarımızdan alacağımız geribildirimleri iyi izlemek ve güçlü özelliklerimizi verimli alanlara yönlendirmektir. Bunu yapabildiğimizde, hem bireysel hem de kurumsal düzeyde harikalar yaratmak mümkündür.
Kaynak:
- Galagan, P, “Energizing Generation X: An Interview with Marcus Buckingham”, T+D Magazine, Ağustos 2006, sayfa 26-30.
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir