Kendini Doğrulayan Kehanet ve Pygmalion Etkisi

1911 yılında iki Alman araştırmacı, Stumpt ve Pfungst, o yıllarda ünü ülkeyi sarmış Akıllı Hans adındaki bir atı incelemeye karar vermişler. Akıllı Hans toplama, çıkarma, çarpma ve bölme yapabiliyor, kelimeleri heceleyebiliyor, müzikal armoni problemleri çözebiliyormuş. Üstelik bunları terbiyecisi Alman matematikçi Von Osten yanında olmadığı zaman da yapabiliyor, Von Osten’ı bile şaşırtıyormuş. Stumpt ve Pfungst, önce Hans’ın soruyu yönelten kişiyi göremediği zaman, hiç de akıllı olmadığını, doğru cevap veremediğini saptamışlar. Dahası, soruyu soran kişinin kendisi cevabı bilmiyorsa, Hans da cevap veremiyormuş. Pfungst, soru soran kişi başını ileri doğru eğdiğinde Hans’ın ön ayağını vurmaya başladığını, soru soran başını arkaya attığı zaman da durduğunu fark etmiş. Hatta soru soranın kaşlarını kaldırması bile Hans’ın cevap vermekten vazgeçmesine neden oluyormuş. Daha da ilginci, karşısındaki kişinin burun deliklerinin açılması bile Hans’ın durmasına yetiyormuş. İşin doğrusu, soru soran kişiler, fark etmeden Hans’a doğru cevaplarla ilgili ipuçları veriyor ve beden dilleriyle ondan ne beklediklerini anlatıyorlarmış. Hans da bu işaretlerin en küçüğünü bile yakalıyor, ona göre cevap veriyormuş. Hans, insanlar onun akıllı olmasını bekledikleri zaman “akıllı” davranıyormuş!

1911 yılında iki Alman araştırmacı, Stumpt ve Pfungst, o yıllarda ünü ülkeyi sarmış Akıllı Hans adındaki bir atı incelemeye karar vermişler. Akıllı Hans toplama, çıkarma, çarpma ve bölme yapabiliyor, kelimeleri heceleyebiliyor, müzikal armoni problemleri çözebiliyormuş. Üstelik bunları terbiyecisi Alman matematikçi Von Osten yanında olmadığı zaman da yapabiliyor, Von Osten’ı bile şaşırtıyormuş. Stumpt ve Pfungst, önce Hans’ın soruyu yönelten kişiyi göremediği zaman, hiç de akıllı olmadığını, doğru cevap veremediğini saptamışlar. Dahası, soruyu soran kişinin kendisi cevabı bilmiyorsa, Hans da cevap veremiyormuş. Pfungst, soru soran kişi başını ileri doğru eğdiğinde Hans’ın ön ayağını vurmaya başladığını, soru soran başını arkaya attığı zaman da durduğunu fark etmiş. Hatta soru soranın kaşlarını kaldırması bile Hans’ın cevap vermekten vazgeçmesine neden oluyormuş. Daha da ilginci, karşısındaki kişinin burun deliklerinin açılması bile Hans’ın durmasına yetiyormuş. 

İşin doğrusu, soru soran kişiler, fark etmeden Hans’a doğru cevaplarla ilgili ipuçları veriyor ve beden dilleriyle ondan ne beklediklerini anlatıyorlarmış. Hans da bu işaretlerin en küçüğünü bile yakalıyor, ona göre cevap veriyormuş. 

Hans, insanlar onun akıllı olmasını bekledikleri zaman “akıllı” davranıyormuş!

Bilimde “kendini doğrulayan kehanet”

Akıllı Hans’ın öyküsü birçok bilim adamına da esin kaynağı olmuş. İlk kez Columbia Üniversitesi profesörlerinden sosyolog Robert Merton, 1957 yılında yazdığı eserinde, “Bir durumun yanlış tanımlanması, yanlışı doğru hale getiren yeni bir davranışa yol açar” saptamasını yapmış ve bu duruma “kendini doğrulayan kehanet” adını vermiş. 

Bir başka deyişle, bir kez bir beklenti oluştu mu, yanlış bile olsa, insanlar (hatta atlar bile) bu beklentiye uygun davranırlar. Sonuçta, sanki sihirli bir güç sayesinde beklenti doğrulanır. Bu olguyu Rosenthal 1971’de önce farelerle yaptığı bir deneyle, sonra da ilkokul çocuklarında çok bilinen araştırmasıyla kanıtlamış ve kendi adıyla tanınan ya da beklenti etkisi olarak anılan saptamayı yapmış. 

Mitolojide Pygmalion etkisi

Olgunun eski Yunan mitolojisinde yer alan örneği hiç kuşkusuz sihire dayanıyor. Kıbrıs Prensi, aynı zamanda heykeltıraş Pygmalion, ideal kadını temsil eden fildişinden bir heykel yapmış ve ona Galatea adını vermiş. Galatea o kadar güzelmiş ki, kendini ona aşık olmaktan alıkoyamamış ve ona hayat vermesi için Tanrıça Venüs’e yakarmış. Venüs onun bu isteğini kabul etmiş ve sonsuza kadar bahtiyar yaşamışlar. 

Sahnede “My Fair Lady” 

1916 yılına gelindiğinde, büyük İngiliz oyun yazarı George Bernard Shaw, bu efsaneden esinlenen Pygmalion adlı bir oyun yazar. Daha sonra My Fair Lady adıyla müzikale dönüştürülen ve yıllarca dünya sahnelerinde oynanan piyesin kahramanı Professor Henry Higgins, sokaklarda çiçek satan kaba saba bir varoş güzeli Eliza Doolittle’ı sert bir eğitimden geçirerek bir düşes olarak kabul ettireceği iddiasıyla onu korumasına alır ve bunu başarır da… Ancak oyunun can alıcı mesajı, Eliza’nın Higgins’in dostu Pickering’e söylediği şu sözlerde dile gelir. “Aslında ne konuşmanın mükemmelliği, ne şık giysiler… Bir hanımefendiyle bir çiçekçi kız arasındaki fark, onun nasıl davrandığı değil, ona nasıl davranıldığıdır. Profesör Higgins için her zaman bir çiçekçi kız olacağım, çünkü o bana öyle davranıyor. Size ise bir hanımefendi olacağım, çünkü siz bana her zaman bir hanımefendi gibi davrandınız.” 

İş hayatında “olumlayıcı beklenti” 

Bilerek ya da bilmeyerek, karşımızdaki insanlara onlardan ne beklediğimize ilişkin ipuçları veririz. Binlerce ipucu vardır; bazen başı öne eğmek, kaşları kaldırmak, burun deliklerini açmak, ama hepsinin de mesajı açıktır. Ve insanlar bu mesajı alırlar…

Kaynak:

  1. Strom, R. (1971) Teachers and the Learning Process, Prentice-Hall, 
  2. www.accel-team.com/pygmalion/

Diğer Makaleler

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir

Son Makaleler

En Çok Yorumlanan

Öne Çıkan Videolar

Hayatın Hakkını Vermek

Hayatın Hakkını Vermek | Prof. Dr. Acar Baltaş | TEDxIzmir

Mesleğimi nasıl seçmeliyim?

Kurumların yönetim felsefesini hayata taşıyan insan ve değişim projeleri üzerine çalışan Prof. Dr. Zuhal Baltaş, mesleğinizi nasıl seçmelisiniz konusu üzerine bilgi veriyor.

Hayalini Yorganına Göre Uzat

Prof. Dr. Acar Baltaş, TEDxAnkara'da yaptığı konuşmada istek ve başarı arasındaki ilişki ile "yatkın olduğumuz şeyleri hayal etmenin" önemini anlatıyor.

Öne Çıkan Kitaplar

Personova Kişilik Envanteri Testi