Avrupa‘daki üniversitelerde eğitim kalitesi ile Türkiye arasında büyük bir fark var. Türkiye’deki üniversiteler bizi ve ülkemizi yarınlara hazırlıyor mu?
İngiltere’de üniversite son sınıf öğrencisi, okul sonrası ‘’ne yapacağım?’’ endişesi ile rektörün kapısını çalmış, ‘’Bu yılsonu mezun oluyorum efendim, hayatımı yönlendirmem konusunda yardımcı olur musunuz?’’ sorusuna ‘’Delikanlı biz üniversitemizde mevcut işlerde çalışacak eleman değil, kendi işini yaratarak okuldan ayrılabilecek öğrenciler yetiştiriyoruz, ceplerini biraz yokla!’’ cevabını almış.
Türkiye’de ve yurt dışında çok uzun yıllar eğitim vermiş biri olarak, Türkiye dışında karşıma çıkan katılımcılarla, ülkemizde karşılaştığım katılımcılar arasında zaman zaman bariz farklar görüyorum.
İngiltere’yi ve Amerika’yı ayrı tutmam gerekse de Avrupa‘daki üniversitelerde eğitim kalitesi Türkiye’ye nazaran büyük farklılıklar gösteriyor.
Ülkemizde yüksek liseye döndürülen üniversiteler, öğrencilere nasıl kutunun dışında düşüneceklerini öğretmekte oldukça eksik kalıyor.
Dikkatimi çeken diğer konular; doğu toplumlarında eğitim sistemlerinin iktidarlara göre şekillendirilerek yaz boz tahtasına çevrilmiş olması ve bu yapıdan gelen, üniversitelere hoca olarak atanan birçok öğretim görevlisinin de beklenen ihtiyaçlara cevap veremez durumda olmasıdır.
Yönlendirme gücü olmayan, bugüne gelecekten bakamayan eğitmenlerle doldurulan ve sırf ismi ve cismi olsun diyerek açılan yüksek okul ve üniversiteler, eğitim kalitesini buna bağlı olarak da iş hayatına atılan çalışan kalitesini çok aşağılara çekmeye başladı.
Bugün ülkemizde, mühendisler güvenlik görevlisi olarak, ekonomistler barmen olarak, öğretmenler polis olarak ve daha nice kendi konularında kariyer yapmış insanlar, kendilerini tatmin etmeyen alanlarda, iş hayatları ile özel yaşamları arasında anlam duygusu kuramadan mutsuz bir hayat sürdürmek zorunda kalıyor.
Asıl soru, ülkemizde bugün üniversiteler bu ortamı hazırlamakta mıdır?
Bugün karşımıza çıkan yeni mezun, iş hayatına yeni atılmış, iş gücünü yaratan bu grubun, entelektüel sermayeden pek de nasibini almadan yeni dünyada yer bulmaya çalışması ve beklenenle, beklentiyi gidermesi gereken bilgi arasındaki boşluk çeşitli içsel ve dışsal çatışmalara neden olmaktadır.
Sonuç
Üniversitelerimiz, kendine sağlanan kamu kaynaklarını en akılcı şekilde kullanarak “hayat boyu eğitim” anlayışına ulaşmalı, öncü olma görevini üstlenirken, sanayi ve diğer sektörlerle yaptığı işbirlikleri ile toplumun ekonomik ve kültürel kalkınmasına katkı sağlamalıdır. Dünya üniversiteleriyle sürekli etkileşim içinde kalarak eğitim ve öğretim programlarını toplumun ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirmek için tasarlamalıdır.
Unutulmamalıdır ki üniversitelerin kalitesi bir ülkenin yaşam kalitesini belirleyen en önemli güçtür.
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir