Dünyaya Mal Olan Bir Zihniyetin Temsilcisi: Mevlânâ Celâleddin Rumî

İlahi yolculuğumuz ,bir islam ilahiyatçısı olan Mevlana ile başlamıştır. Mevlevi hareketi ise o öldükten yıllar sonra başladı. Şuan ise tüm dünya için evrensel bir kişi haline geldi. Bu makalede de Mevlana’nın hayatından bahsedilmektedir.

Bir Afgan, İranlı ve Türk ne zaman bir araya gelse Mevlânâ’nın kendi ülkelerinden olduğu konusunda bir tartışmaya girerler. Aslında üçü de belli derecede haklıdır. Mevlânâ, bugün Kuzey Afganistan’ın da dahil olduğu Büyük Horasan’da 1207 yılında doğmuştur. Neredeyse bütün şiirlerini 13. yüzyıl Farsçasıyla yazmıştır. 1273 yılında vefat ettiği ve hayatının büyük bir kısmını geçirdiği yer ise Anadolu’dur, Türkiye’dir.

Doğuda Efendimiz manasına gelen MEVLÂNÂ, batıda ise Anadolu’da yaşadığı için Anadolulu anlamına gelen RUMÎ olarak anılır. Tam adı ise Mevlânâ Celâleddin Rumî’dir.

Değişimi umutla birleştiren zihniyet

Herkes Mevlânâ Celâleddin Rumî’nin hazinelerinin bir ülkenin sınırlarına sığmayacak kadar büyük olduğunu kabul etmektedir. O bütün insanlığa mal olmuştur. Çok nadiren bir insanın herkes gibi başlayan hayatı Allah’a bu kadar yakın olarak sona erer ve diğerlerine bu kadar etkili ve zengin bir şekilde eriştiklerini aktarır.

Mevlânâ, din ve ırk ayırımı gözetmeden bütün insanlara çok yakındır. Aklın (mantık) ve inancın çıkmaz sokaklarında hayal kırıklığına uğrayanlar için, Mevlânâ’da umut vardır. Hiçliğin derin sessizliğini Mevlânâ kadar iyi ifade eden bulunamaz.

Mevlânâ koca bir dağdır. Yamaçları insanlık, zirvesi hiçliktir. Bu dağa tırmanmak için “fena” (benliğin yok olması) gerekir. Mevlânâ’nın sözleri dikkatle okunduğu takdirde, bu dağa tırmanmak isteyenler için bir yol haritası haline gelir.

Mevlânâ kendini şöyle tanımlar:

Ne topraktanım ne de sudan

Benim yerim yersiz

Benim izim izsiz

İkiliği bir kenara bırakmışım

İki dünyayı bir görmüşüm

İlk O, son O

İçerideki O, dışarıdaki O

Önce kanla beslendim, sonra sütle

Sonra süt gıda oldu bana kan yerine

Bilgelik dişim çıkınca, sütten kesildim

Ekmek peşinde koştum bir süre, yalanlarla

Allah beni beslemeye başladığından beri

Özgürüm yalan ve kandırmacadan

Mevlânâ’nın 800 yıl önce söylediği sözler, daha yeni yeni sorulmaya başlayan sorulara bile cevap vermektedir. Bu soru ve cevapları mantık çerçevesi ile sınırlamak Mevlânâ’ya büyük haksızlık olur. Kendi içimizde sıkışıp kalmadan, her fırsatta dünyaya açılma düşüncesini yansıtan “Mevlânâ Rubâîler” adlı eser, onun Farsça dilinde yazdığı orijinal metinleri, İngilizce ve Türkçe olmak üzere iki dile çevirerek okuyucuyla buluşturdu.1

Benliği yıkarak değişimi başlatmak

Mevlâna’nın şiirlerinde en sık rastlanan tema AŞK’tır, ancak benliğin tamamen yok edilmesi ile erişilebilecek türden bir aşk. Benlik algısıyla erişilen Aşk semboliktir. Gerçek Aşk değildir. Gerçek Aşka odaklanan birçok Rubâî’si vardır, en dikkatli okunması gerekenler de bu dörtlüklerdir.

… 

Aşıklar meclisindeki hava başkadır.

Aşk şarabının sarhoşluğu başkadır.

Medresede öğrendiğin bilgi ayrıdır,

Aşk’ta öğrendiğin apayrı.

Aşk geldi, damarlarımdaki kan ve tenim oldu.

Beni benden boşaltıp, Sevgili’yle doldurdu.

Vücudumun her yeri O’nunla dolu.

Bana bir tek ismim kaldı. Gerisi O oldu.

Kendi içinde bir şeyler yapmalısın

Bu düğüm masallar dinleyerek çözülmez

Evin içindeki çeşme 

Dışındaki ırmaktan iyidir.

Zihniyet değişikliğinin bu değişimi deneyimleyen farklı kişilerce nasıl ortak bir dil oluşturabileceğini, dönüşümün kişide yaşattığı baş döndürücü duygu ve düşünce zenginliğini, sadece bilmenin yeterli olmadığını, değişime kendimizden başlamamız gerektiğini, ancak bunun hikayelerden çok somut yaşantılarla gerçekleşebileceğini Mevlânâ’nın bu dizelerinde fark edebiliyoruz.

İnsanoğlu doğumundan ölümüne kadar bir zindandadır. Tuhaf olan ise insanın bu zindanın anahtarını elinde tutuyor olmasıdır. Zihniyet değişikliğinin önündeki en büyük engel de kişinin kendi yaşantılarıdır.

İnsanın ötesine geçmeden, insanı asla anlayamazsın.

İnsanoğlunun en büyük becerisi zıtları bir araya getirmesidir.

Kuş kafeste kaldıkça, 

Her zaman birinin kontrolü altındadır.

Gerçek yolculuktaki en büyük düşman “BENLİK” algısıdır. “NEFSİMİZ “gözümüze batan bir saç teli, ayağımızdaki dikendir. Onu çıkarmadan ne görebilir, ne de yürüyebiliriz. “Benliklerini” feda edenler sonsuzluğu fethedeceklerdir. Kişinin benliğinin parçası haline geldiğine inandığı tutum ve davranışlarını değiştirmesi ne kadar zor olsa da, bu yolda atılan her küçük adımının etkisi büyük olacaktır.

… 

Dedim ki, “Gönlüm öyle küçük ki, görmesi bile zor,

Bu koca gamlar ona nasıl sığıyor? ” 

Dedi ki, “Kıyaslamak istiyorsan gözüne bak.

O da küçük ama koca dünya ona sığıyor.”

Sonuç

Mevlânâ bir İslam ilahiyatçısıydı. Babasının din okulunu devam ettirdi. 1244 yılının sonbaharında bir cumartesi günü Ekim ya da Kasım ayının 24’de Şems ile karşılaşmasaydı, muhtemelen onu hiç tanıyamayacaktık. İLAHİ YOLCULUĞU onunla başladı. Mevlevi hareketi ise o öldükten yıllar sonra başladı. Farklı dillerde yayınlanan eserleriyle fikirleri dünyaya yayılma imkanı buldu ve zihniyet değişikliğinin gücünü evrensel bir boyuta taşıdı.

Kaynakça:

  1. Ergin NO, Ekmekçioğlu M. The Rubais of Rumî: Mevlânâ Rubâîler. Saray Medya Yayınları; 2016.

Diğer Makaleler

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

Son Makaleler

En Çok Yorumlanan

Öne Çıkan Videolar

Hayatın Hakkını Vermek

Hayatın Hakkını Vermek | Prof. Dr. Acar Baltaş | TEDxIzmir

Mesleğimi nasıl seçmeliyim?

Kurumların yönetim felsefesini hayata taşıyan insan ve değişim projeleri üzerine çalışan Prof. Dr. Zuhal Baltaş, mesleğinizi nasıl seçmelisiniz konusu üzerine bilgi veriyor.

Hayalini Yorganına Göre Uzat

Prof. Dr. Acar Baltaş, TEDxAnkara'da yaptığı konuşmada istek ve başarı arasındaki ilişki ile "yatkın olduğumuz şeyleri hayal etmenin" önemini anlatıyor.

Öne Çıkan Kitaplar

Personova Kişilik Envanteri Testi