Değerli Dostumuz,
30 yıl önce Türkiye’de, iletişim konusunu ve anlaşmanın zorluğunu ilk dile getiren kişilerden biri olarak, Kaynak’ın 21. sayısını iletişim ve ilişki yönetimine ayırma kararı verirken bu sayının çok kolay olacağını düşünmüştüm. Gerçekten de tam 30 yıldır ben ve ekip arkadaşlarım gerek akademik ortamlarda gerekse iş dünyasına ve ailelere yönelik verdiğimiz eğitimlerde, binlerce ve binlerce kere iletişim ve ilişki anlatmışızdır. Bu konu üzerinde sürekli düşünen ve yazan bir kişi olarak damarlarımızda dolaşan o bildik kavramlardan her birinin nasıl yeniden yeniden üretildiğini anlatmak gerçekten zor.
İletişim ve ilişki; yaradılıştan bu yana olanca karmaşıklığıyla sürüp giden, ele gelmeyen, formüle edilemeyen, iç içe geçmiş ve dinamik bir olgu. İnsanlık tarihinde şu yeryüzüne ayak basmış insan sayısı ve çeşidi kadar iletişim ve ilişki biçimi olsa gerek. Her birey, birlikte yaşayan her çift ve insan topluluğu, her durum ve ortam, kendine özgü iletişim biçimini ve ilişki türünü üretmiştir. Böylesine bir zenginliğe hangi kapısından girerseniz, o yönde renkli bir yolculuğa çıkarsınız. Sonra da bu uçsuz bucaksız dünyanın gördüğünüzle sınırlı olduğu yanılgısına kapılmak bile mümkündür.
İnsanlar arasındaki iletişim ve ilişkiler, 1960’lardan sonra sistematik olarak araştırılmaya ve birçok bilimsel çalışmaya konu olmaya başladı. Her araştırmacı iletişime kendi disiplini içinde bir açıklama getirdi ve ilişkiyi farklı yönleriyle ele aldı. Sonuç olarak günümüzde sayıları 40’ı, 50’yi bulan ilişki teorisinden söz etmek mümkündür. İlişki nasıl başlar, nasıl gelişir, nasıl biter, bu süreçte hangi iletişim öğeleri ve biçimleri devreye girer, iletişim mi ilişkiyi belirler, ilişki mi iletişimi belirler, ilişkinin tarafları ilişki içinde hangi rolleri üstlenir, neden o rolleri üstlenir, bu roller ilişki boyunca aynı mı kalır, kaç çeşit ilişki vardır, yakın birebir ilişkiyle kurumsal ilişkilerin özellikleri nelerdir, kültürün iletişime etkileri nelerdir, tarafların benlik algılarının iletişime ve ilişkiye etkileri nelerdir ve daha yüzlerce soru ve bunları yanıtlama çabası…
Kaynak dergisinin sınırlı sayıdaki sayfaları bu insanlık tarihi kadar eski konuyu kapsamaya yetmeyeceği muhakkaktır. Olsa olsa biz okurlarımıza, kuşbakışı bir resim sunabiliriz. Biz sadece, son yıllarda eğitimciliğe soyunan herkesin kolaylıkla üstesinden gelebileceğini düşündüğü “iletişim”in ve “iletişimi tanımlayan ilişki”nin ne denli çapraşık ve geniş bir konu olduğunu göstermeye çalıştık. Amacımız göz korkutmak değil. Bu duyarlı konunun üzerine daha bir dikkat ve titizlikle gitmeyi özendirmek…
Saygılarımızla,
Prof. Dr. Zuhal BALTAŞ