G. Hofstede 56 ülkede yaptığı araştırmadan sonra, “Kültür insan zihninin yazılımıdır,” demişti. Kültürün iletişime etkilerini inceleyen L. Szalay ise, “Kendi görüşlerimizin ve yaşantılarımızın mutlak ve evrensel olduğuna inandığımız sürece, farklı ortamlardan, yaşantılardan ve kültürlerden gelen ve o nedenle de farklı yaşam anlayışına ve dünya görüşüne sahip insanlarla iletişim kurmaya hazır değiliz demektir,” diyor. Cohen’e göre egemen olan müzakere anlayışı daha çok bireyci kültürün bir ürünüdür. Oysa toplulukçu kültürlerin müzakere tarzları bambaşkadır, iletişim biçimleri de farklıdır. Bireyci kültür kişilere değil konuya ve hızlı sonuç almaya odaklanır. Toplulukçu kültür ise önce dostça ilişki kurmaya ve geliştirmeye özen gösterir, konuya acelesiz yaklaşır. Bireyci kültür önce durumu masaya yatırır, çözüm seçeneklerini enine boyuna tartışmak ister. Toplulukçu kültür başından tezini masanın üstüne koyar, önce ilkede anlaşıp sonra ayrıntılara geçmeyi bekler.
Kültür farklarının olanca belirleyiciliğiyle öne çıktığı iletişim süreçleri ve ilişkiler vardır. Devletler arasında yürütülen diplomatik müzakereler bunların başında gelir. Şu günlerde Türkiye; Kıbrıs, AB’ye giriş ve Kuzey Irak konusunda zorlu müzakerelerin içinde bulunuyor. Toplum olarak zaman zaman büyük hayal kırıklıkları yaşıyor, dost bildiklerimizi anlamakta zorluk çekiyoruz. İlişkilerin kopma noktasına vardığı anlar oluyor.
Tıpkı farklı kültürden gelen, farklı davranış normları ve anlam sistemleriyle büyümüş, farklı algılara sahip bireylerin iletişim kurmakta zorlanması gibi, koskoca devletler de aynı nedenlerle iletişim kurmakta zorluk çekebilir. Kültürün izleri o kadar güçlüdür ki, görevleri gereği çok sayıda farklı kültürle yoğun temas içinde bulunan diplomatlar bile, ait oldukları kültürün etkisinden sıyrılamazlar.
G. Hofstede 56 ülkede yaptığı araştırmadan sonra, “Kültür insan zihninin yazılımıdır,” demişti. Kültürün iletişime etkilerini inceleyen L. Szalay ise, “Kendi görüşlerimizin ve yaşantılarımızın mutlak ve evrensel olduğuna inandığımız sürece, farklı ortamlardan, yaşantılardan ve kültürlerden gelen ve o nedenle de farklı yaşam anlayışına ve dünya görüşüne sahip insanlarla iletişim kurmaya hazır değilizdemektir,” diyor.
Szalay, iletinin biçimiyle içeriğini birbirinden ayırıyor. Ona göre, aktarmak istediğim anlamı, yani içeriği kendimce şekillendirip karşımdakine sunarım (şifreleme). Karşımdaki de iletinin içeriğini anlayabilmek için benim iletimin biçimini kendince yorumlamak ve çözmek zorundadır (deşifre etme). Beni anlayabilmesi için benim kullandığım ileti biçiminin özelliklerini iyi bilmesi ve onları doğru çözmeye uğraşması gerekir. Szalay diyor ki, “İletiyi şekillendirenle çözen ayrı bireyler olduğuna göre, ancak aynı yaşantıları paylaşır, aynı ortamın insanları olurlarsa, benzer tepkiler gösterebilirler. Birbirlerinden ne kadar farklı olurlarsa, şekillendirilen iletiyle çözülen ileti arasındaki fark da o kadar büyük olacaktır.”
Devletler arası müzakerelerde kültürün rolünü inceleyen R. Cohen özellikle iki farklılığa dikkat çekiyor:
- Bireyci ve toplulukçu kültürler : Toplulukçu kültürlerde iletişim; ilişkiyi önde tutma, nezaket, usulünce hareket etme, dolaylı ve örtük anlamları tercih etmeye dayalıdır. Bireyci kültürlerde ise iletişim doğrudandır, açık seçiktir, imalar ve üslup kaygılarından uzaktır, nezaket kurallarıyla bağlı değildir.
- Zaman anlayışı: Batı kültürü sistematik bir zaman anlayışına sahiptir, programa ve takvime uygun davranmak esastır, hız bir erdemdir. Zamanı insan iradesinin dışında kendi içinde akan bir gerçeklik olarak gören kültürlerde ise hayatın temposu daha yavaştır, sabır ve istikrar erdemdir, geçmişe bağlılık güçlüdür.
Cohen’e göre egemen olan müzakere anlayışı daha çok bireyci kültürün bir ürünüdür. Oysa toplulukçu kültürlerin müzakere tarzları bambaşkadır, iletişim biçimleri de farklıdır.
- Bireyci kültür kişilere değil konuya ve hızlı sonuç almaya odaklanır. Toplulukçu kültür ise önce dostça ilişki kurmaya ve geliştirmeye özen gösterir, konuya acelesiz yaklaşır.
- Bireyci kültür önce durumu masaya yatırır, çözüm seçeneklerini enine boyuna tartışmak ister. Toplulukçu kültür başından tezini masanın üstüne koyar, önce ilkede anlaşıp sonra ayrıntılara geçmeyi bekler.
- Bireyci kültür müzakereyi pazarlıkla sürdürür, toplulukçu kültürde “onurlu ve itibarlı kişilere böyle küçük şeylerle uğraşmak yakışmaz.”
- Toplulukçu kültürde, varılan anlaşmanın kazanım sağlaması yetmez, aynı zamanda ulusal onuru ve itibarı da gözetmesi gerekir. Ulusal egemenlik, ulusal değerler ve tarihsel olgular müzakere edilemez konulardır. Karşı tarafın onur kırıcı üslubu, bir kazanımdan vazgeçilmesine bile neden olabilirken, sembolik bir kazanım, önemli kayıpların hoş görülmesini sağlayabilir. İtibarı korumanın yollarından biri de, yazılı olmayan gayrı resmi sözlü anlaşmalarla yetinip utandırıcı bir durumda inkar yoluna gitmektir.
- Bireyci kültür doğrudan, güvenli ve hatta saldırgan iletişimi tercih eder, toplulukçu kültür dolaylı iletişimi, dostluk ilişkisi geliştirmeyi, anlaşmayı kolaylaştıracak güveni kazanmayı. Zorlanırsa nazik bir üslupla durumu geçiştirir.
Ortak çıkarlara sahip müttefik devletler bile bazen, farklı profesyonellik anlayışları, birbirlerinin tarzlarına yabancılıkları ve birbirlerinin iletişim şifrelerini çözmekte zorlanmaları yüzünden işbirliği yapmakta ve sürdürülebilir ilişkiler geliştirmekte engelle karşılaşırlar.
Kaynak:
- Cohen, R., “Negotiating Across Cultures: Communication Obstacles in International Diplomacy”, (Washington, D.C.: United States Institute of Peace Press, 1991),
- www.colorado.edu/conflict/peace/example/cohe7517.htm
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir