Başkalarıyla kurduğumuz etkileşimler, kendimizi ve başkalarını yeniden ve yeniden tanımamızı sağlar. Kendimizle ve başkalarıyla ilgili yargılarımızı toplumsal çevremiz kadar o çevreyle kurduğumuz iletişim de belirler. Ailemiz, öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, eşimiz ve yöneticilerimiz, bize her fırsatta, kim olduğumuza ve nasıl iletişim kurmamız gerektiğine dair ipuçları verirler. Öte yandan biz de, kurduğumuz iletişim aracılığıyla çevremizin beklentilerini şekillendirir ve değiştiririz. İnsanların günlük yaşam gerçekleri iletişimlerini etkiler, ancak bireylerin kurduğu iletişimler de günlük yaşam gerçeklerini etkiler. İletişim kurarken hepimiz içinde yaşadığımız gerçekliğin yaratılmasına katkıda bulunuruz.
Başkalarıyla kurduğumuz etkileşimler, kendimizi ve başkalarını yeniden ve yeniden tanımamızı sağlar. Kendimizle ve başkalarıyla ilgili yargılarımızı toplumsal çevremiz kadar o çevreyle kurduğumuz iletişim de belirler. Ailemiz, öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, eşimiz ve yöneticilerimiz, bize her fırsatta, kim olduğumuza ve nasıl iletişim kurmamız gerektiğine dair ipuçları verirler. Öte yandan biz de, kurduğumuz iletişim aracılığıyla çevremizin beklentilerini şekillendirir ve değiştiririz.
İnsanların günlük yaşam gerçekleri iletişimlerini etkiler, ancak bireylerin kurduğu iletişimler de günlük yaşam gerçeklerini etkiler. İletişim kurarken hepimiz içinde yaşadığımız gerçekliğin yaratılmasına katkıda bulunuruz.
İletişim ve Sosyal Gerçeklik
Berger ve Luckmann’ın Gerçekliğin Sosyal İnşası teorisi iletişim olgusuna yeni bir perspektif kazandırıyor. Buna göre, tek tek bireylerin davranışları iletişim yoluyla topluma yayılır, bir süre sonra kurumsal bir beklentiye ve davranış normuna dönüşür. Bu anlamda insanlar iletişim aracılığıyla yaşadıkları çevrenin gerçeğini oluştururlar. Zaman içinde bu gerçekliğin bizzat insanlar tarafından oluşturulduğu unutulur ve beklentiler sosyal bir gerçekliğe dönüşür.
- Bireylerin günlük yaşamlarını kolaylaştıran ve alışkanlık olarak nitelediğimiz bazı davranışları vardır. Alışkanlıklar iki yönlü yarar sağlar: Birey rutin durumlara hayatını kolaylaştıran otomatik tepkiler geliştirir. Ötekilerle iletişim süreci içinde insanlar birbirlerinin alışkanlıklarını görür ve birbirlerinden ne bekleyeceklerini önceden bilme şansı elde ederler Bir süre sonra tanıdıklarımızı belirli tiplerle tanımlarız. Güler “neşeli”dir, Demet “gürültücü”, Emel “dediğim dedik”, Nuran “titiz” gibi. Bu tiplemeler zamanla arkadaşlarımızın ve tanıdıklarımızın bir parçası haline gelir ve onlarla etkileşimimizi yönlendirir. Örneğin, bir iş lideri, toplantıyı kapatmadan önce o gün alınan kararı ve kime ne görev verildiğini yazdırarak toplantıya katılanlara imzalatma alışkanlığına sahiptir. Zamanla bireylerin bazı alışkanlıkları toplumun tüm üyeleri tarafından paylaşılmaya başlar.
- Bireysel alışkanlıklar toplumda yaygınlık kazandığı zaman kurumsallaşır ve genel bir beklenti haline gelir. Bu da sosyal rollerin gelişmesine neden olur. Yakın ilişki kurduğumuz kişiler hakkında tiplemelerimiz, onlarla iletişimimizden edindiğimiz bilgilere dayanırken, pek tanımadığımız kişilerle karşılaştığımızda, o kişinin kurumsal ve sosyal rolüyle ilgili beklentilerimize bağlıdır. Örneğin bir satış görevlisiyle kurduğumuz iletişim “satış görevlisi” rolüyle ilgili yaygın beklentiye dayanır. Belirli bir kurum içinde belirli bir rolü üstlenen kişi kendisinden beklenen davranışları sergiler; biz de o kişiyle o kurumun bir temsilcisi olarak ilişki kurarız. İlk verdiğimiz öerneğe dönersek, iş liderinin her toplantıda kararın altını imzalatması bir süre sonra tüm ekip tarafından benimsenir. Ekip üyeleri de kendi ekipleriyle yaptıkları toplantılarda aynı uygulamaya sürdürürler. Satış teşkilatında bu uygulama kurumsal bir nitelik kazanır. Artık bir toplantıyı yönetme rolü üstlenen herkes, toplantı sonunda kararı ve görev bölümünü katılımcılara imzalatacaktır.
- Kurumsal roller, kurum ve toplum düzenini sağlar. Herkes biribirnden ne bekleyeceğini bilir. Bu durum yerleştikten sonra artık yeni kuşaklara da aktarılmalıdır. Böylece kurumlar gelenekler ve eğitim aracılığıyla o davranışı meşrulaştırırlar. Zamanla bazı kurumsal davranışlar maddi çevrenin doğal bir parçası haline gelir ve şeyleşir. Örneğin, insanlar ABC şirketindeki toplantı adabının 25 yıl önce bu şirkette satış müdürlüğü yapmış olan Hüsnü Bey tarafından başlatıldığını unutur, sorgulamadan kabullenir. Teşkilata yeni katılanlardan da bu uygulama beklenir. ABC şirketinde artık bu uygulama bir zorunluluk, bir ödev haline gelmiştir.Berger ve Luckmann modelinin öngördüğü doğrultuda, insanlar birbirleriyle kurdukları iletişim sürecinde maddi gerçekliği olan toplumsal yapılar yaratırlar. Özetlemek gerekirse, toplumdaki bazı insanların kişisel alışkanlıkları topluma mal olur, bu alışkanlıklar zamanla toplumun diğer üyelerince ve sonra gelen kuşaklar tarafından benimsenir ve sonunda sanki her zaman var olmuşlarmış gibi hayatın tartışılmaz bir gerçeği haline gelirler.
Kaynak:
- Dillman, R. W., Tutorial: A Study-Tour Of Communıcatıon, http://http://hfcl.ticopa.com/TUTOR/
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir