“Toplumun ve insanlığın gelişmesinde önemli bir yer tutan ve insanın belirli bir yeteneğini ifade eden yaratıcılık, doğuştan getirilen gizli bir güç olarak ifade edilebilir. Yaratıcılıkla ilgili olan tanımlar incelendiğinde ortak olarak kullanılan kavramın “”yeni”” ya da “”yenilik özelliği”” olduğu görülmektedir. Yaratıcılık bir düşünme biçimidir ve hayal gücü ile çok yakın ilişkisi vardır. Yaratıcılık tüm duygusal ve zihinsel etkinliklerde, her türlü çalışma ve uğraşın içinde vardır. Çocuk erken yaşlarda yaşaması gereken deneyimleri yaşamaz ise yaratıcılık potansiyelini ortaya çıkarma fırsatını kaçırmış olur. Bu potansiyel günlük etkinlikler, evde ve okulda kurulan etkileşimler sonucu oluşur. Gerçeğin tek boyutlu olmadığını, dünyadaki olayların ve olguların birden çok nedene sahip oluğunu ve bunların birden çok çözümünün var olduğunu çocuklara öğretmek, okulların sorumluluğundadır. Çocuğa buluş ve keşif dolu bir ortam sunan öğretmen, çocuğu aynı zamanda sorun çözmeye yönlendirmiş olmaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi karar verme gücünü elinde tutabilen, inisiyatif alabilen, yaratıcı sorun çözebilme gücüne sahip liderlerin yetişmesi, ancak erken gelişim yıllarından itibaren bu gelişimlerine fırsat hazırlayan aile ve okul çevresinin desteğine bağlıdır.”
Yaratıcı Düşünce Becerisi
İkinci büyük açık da, Türkiye’de yenilikçiliğe olan inançların az olmasıdır. Ancak insanların inançlarını değiştirmenin ne kadar zor bir iş olduğu düşünülürse erken yaşlardaki eğitimlerin önemi ortaya çıkar.
Günümüzde iş sonuçlarına fayda sağlamayan hiçbir bilgi veya yenilik, değer ifade etmemektedir. Yapılan yenilikler işlerin gereğini yerine getirmekle beraber, ürünün veya hizmetin geliştirilmesine de yardımcı olmalıdır. Türkiye’ye bakıldığında yenilik yapma konusunda ciddi sorunlar olduğu belirlenmiştir. Gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında, Türkiye’de yaşanan bu sorunun büyük bölümünün ArGe yatırımlarına ayrılan payın azlığından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Toplumun ve insanlığın gelişmesinde önemli bir yer tutan ve insanın belirli bir yeteneğini ifade eden yaratıcılık, doğuştan getirilen gizli bir güç olarak ifade edilebilir. Yaratıcılıkla ilgili olan tanımlar incelendiğinde ortak olarak kullanılan kavramın “yeni” ya da “yenilik özelliği” olduğu görülmektedir.
Yaşamın ilk yılları
Yaratıcılık bir düşünme biçimidir ve hayal gücü ile çok yakın ilişkisi vardır. Yaratıcılık tüm duygusal ve zihinsel etkinliklerde, her türlü çalışma ve uğraşın içinde vardır. Yaratıcı yeti, insan yaşamının ve gelişiminin tüm yönlerini meydana getirmektedir. “Ana yoldan ayrılma, deneye açık olma ve kalıplardan kurtulma” yaratıcılığı tanımlamada kullanılan anahtar kavramlardır.
Okul öncesinde çocuklar her şeyi araştırarak, risk alarak, test ederek, mevcut şeyleri değişik formlara sokarak öğrenirler. Okula başladıktan sonra ise, çocukların öğrenmesi belli kalıplar içerisine hapsedilmekte, standart bazı yöntemlerle eşyayı ve çevresini öğrenmesi beklenmektedir. Böylece çocuklardaki yaratıcılık yıllar içerisinde körelmektedir
Çocuk erken yaşlarda yaşaması gereken deneyimleri yaşamaz ise yaratıcılık potansiyelini ortaya çıkarma fırsatını kaçırmış olur. Bu potansiyel günlük etkinlikler, evde ve okulda kurulan etkileşimler sonucu oluşur. Bu görüşlere, Bloom’un, yaşamın ilk 6 yılında zekâ bölümünün %80 ‘inin ortaya çıkmış olduğunu ileri süren savını da eklersek, erken gelişim dönemlerinin önemi bir kez daha anlaşılmış olur.
Okul öncesi dönemde ailenin ve okul öncesi eğitimin önde gelen görevi, çocukta var olan gizli yetileri saptamak ve onları ortaya çıkartmaktır. Bütün bunlar, uyarıcı çevre koşullarında mümkün olur. Çocuğun aktif katılımıyla gerçekleştirilen, ona “yaparak, yaşayarak öğrenme” fırsatını sunan bu zenginleştirilmiş ortam, onu gözlemleyen yetişkinlere de çocuğu keşfetme fırsatı verir.
Çocukta yetenek gelişimi
Örneğin resim etkinliği, çocukların dış dünyayı algılayışlarının göstergesi olmanın yanında, gelişimlerini ve becerilerini açığa çıkaran bir göstergedir. Resimler bize çocukların düşünüş biçimlerinin yanı sıra, diğer çocuk ve yetişkinlerle olan iletişimlerini, varsa sorunlarını yansıtır ve bu sorunlarını çözüş biçimleriyle ilgili ipuçları verir.
Oyun ortamı çocuğun yaratıcılığının geliştirilebileceği en uygun ortamlardan biridir. Çocuk başkaları ile dramatik oyun oynarken, kendini değişik rollerle ortaya koyarken, değişir ve işbirliği gelişir. Örneğin çocuk bloklardan yüksek bir bina kurarken, öğretmen, bu süreçte çocukla karşılaştığı problemleri tartışır ve bu arada da problem çözme ve düşünme becerilerini çocuğa öğretmeye çalışır.
Özgür ortam
Yaratıcılık sürecinde, öğretmenin önemli bir rolü vardır: Otoritenin olmadığı bir öğrenme iklimi, yaratıcılık ortamını hazırlar. Serbestlik yaratıcılığı kolaylaştırır. Öğretmen, yaratıcı düşünme sürecini desteklediği takdirde, çocukları veriler arasında yeni ilişkiler araştırmaya, birleştirmeye, hayal kurmaya, probleme değişik Çözüm yolları bulmaya, geniş tahminler yapmaya, fikirler ödünç almaya, başkalarının fikirleri üzerinde yeni fikirler inşa etmeye ve fikirleri değişik taraflara yönlendirmeye teşvik eder.
Kısaca, gerçeğin tek boyutlu olmadığını, dünyadaki olayların ve olguların birden çok nedene sahip oluğunu ve bunların birden çok çözümünün var olduğunu çocuklara öğretmek, okulların sorumluluğundadır. Çocuğa buluş ve keşif dolu bir ortam sunan öğretmen, çocuğu aynı zamanda sorun çözmeye yönlendirmiş olmaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi karar verme gücünü elinde tutabilen, inisiyatif alabilen, yaratıcı sorun çözebilme gücüne sahip liderlerin yetişmesi, ancak erken gelişim yıllarından itibaren bu gelişimlerine fırsat hazırlayan aile ve okul çevresinin desteğine bağlıdır.
Sonuç
Bir düşünce biçimi olan yaratıcılığın, hayal gücü ile olan yakın ilişkisi ve bu özelliğin erken yaşlarda olgunlaştığı dikkate alındığında erken gelişim dönemlerinin, yaratıcılık üstünde büyük önemi olduğu anlaşılmaktadır. İşte bu dönemde, “yaşayarak öğrenme” ilkesinin benimsenmesi, otorite ortamından uzak deneyimlerini çözümlerinde kullanabileceği bir eğitim ortamı sağlanması, geleceğin yaratıcı bireylerini topluma kazandırma ilk adım olacaktır.İş hayatında çok ihtiyaç duyulan yenilikçiliğin ve yaratıcılığın kökleri görüldüğü gibi çocukluk dönemine dayanmaktadır. Ne yazık ki, gerek aile içinde, gerekse eğitim ortamındaki değer ve tutumlar; çocukların ve gençlerin yaratıcılık potansiyellerini hayata yansıtmaları konusunda teşvik edici gözükmemektedir. Umarız yetişen genç kuşaklar, kendi çocuklarına bu açıdan daha destekleyici yaklaşırlar.
Kaynak:
- Ömeroğlu, Esra (1988), Yapıcı ve Yaratıcı Nesiller Yetiştirmek, Eğitim ve Bilim 12 (67):46–49 Özden Yüksel, (1999), Öğrenme ve Öğretme PegemA Yayıncılık: Ankara
- Renzulli (1986), Akt. Üstün Yetenekli Çocuklar Durum Tespiti Raporu 2004, Çocuk Vakfı Yayınları İstanbul
- Yavuzer, Haluk (1992), Resimleriyle Çocuk, Remzi Kitabevi, İstanbul
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *