Benchmarking, Müşteri Odaklı Pazarlama, Data Base Yönetimi, CRM, Toplam Kalite, Değişim Mühendisliği, Yalın Üretim, 5.Disiplin, Kaizen Yönetimi, Six Sigma… Bir çırpıda aklıma geliveren bir zamanların moda akımları. Hepsi bir fırtına gibi geldi geçti. Şirketleri verimliliğe, ileriye, yükseğe, karlılığa taşımayı öneriyorlar ve herkesin dilinde dolanıyorlardı. Bir ara herkes “Benchmarking”ciydi, bir ara herkes “Toplam Kalite”ci…Şimdi de moda “İnovasyon”. Artık herkes inovasyoncu. Hakkında ciltlerle kitap yazılıyor, makaleler, konferansların bini bir para. Yaratıcılığın, yeniliğin, buluşçuluğun veya moda tabiri ile inovasyonun kaynağının ne olduğunu algılamamız, anlamamız ve bunu hazmetmemiz çok önemli. Yaratıcılık bilinen iki şey arasında bilinmedik bir ilişki görebilmektir de ondan. Bunu görebilmek ise bilgi kalitesi değil, fikir ve düşünce kalitesi ile mümkündür. Konusunda oldukça bilgili ve deneyimli adamları toplayarak yenilikçi, yaratıcı bir şirket olmanız mümkün değildir.” Çünkü yaratıcılığın kaynağı bilgi ve tecrübe değil fikirdir. Yeni bir fikrin duyulduğu anda, negatif eleştiri bombardımanına tutulduğu yerler çorak arazilerdir. Oralarda yaratıcılık filizlenmez, yenilik çıkmaz. Yeni fikirler henüz embriyolardır. Bakıma ilgiye ihtiyaçları vardır. Bu bakış açısı (negatif eleştiri) onları daha doğmadan öldürür. Yeni bir fikir, ilk kez duyan herkese çok mantıklı geliyorsa, o fikrin yaratıcı bir fikir olmadığı kesindir. Her yenilik, her yaratıcı fikir risk içermelidir. Riski yoksa, getirisi de olmayacaktır.
Benchmarking, Müşteri Odaklı Pazarlama, Data Base Yönetimi, CRM, Toplam Kalite, Değişim Mühendisliği, Yalın Üretim, 5.Disiplin, Kaizen Yönetimi, Six Sigma… Bir çırpıda aklıma geliveren bir zamanların moda akımları. Hepsi bir fırtına gibi geldi geçti. Şirketleri verimliliğe, ileriye, yükseğe, karlılığa taşımayı öneriyorlar ve herkesin dilinde dolanıyorlardı.
Bir ara herkes “Benchmarking”ciydi, bir ara herkes “Toplam Kalite”ci…Şimdi de moda “İnovasyon”. Artık herkes inovasyoncu. Hakkında ciltlerle kitap yazılıyor, makaleler, konferansların bini bir para.
Böyle modaların peşine takılıp, kitaplarına, konferanslarına para yatırmak insanları mutlu ediyor. Aynen eve kondüsyon bisikleti almanın veya bir zayıflama kitabına sahip olmanın mutlu ettiği gibi. Zayıflatmıyor ama mutlu ediyor, sizi bir inovatör yapmıyor ama mutlu ediyor. Olsun, bu da bişey… Artık herkes inavasyoncu; yaşasın!
Zaman zaman inovasyon yerine yaratıcılık, yenilikçilik veya buluşçuluk da diyoruz. Bu kavramlar o kadar moda ki, yaratıcılığa, yenilikçiliğe en büyük zararı verenler bile, yaratıcılığa, yenilikçiliğe çok inandıklarını ve yılmaz destekçileri olduklarını söylüyorlar.
Üstelik bunu söylerken de inanıyorlar söylediklerine. Çünkü yaratıcılığın, yenilikçiliğin nasıl bir şey olduğu henüz oluşmamış kafalarında, bu kavramların içi neredeyse tamamen boş onlar için. Bilim adamı, akademisyen v.b. ünvanlı kişilerin çoğu için de durum bundan farksız.
Yaratıcılığın, yeniliğin, buluşçuluğun veya moda tabiri ile inovasyonun kaynağının ne olduğunu algılamamız, anlamamız ve bunu hazmetmemiz çok önemli.
Şunu en başından kabul etmeliyiz, yaratıcılık (veya inovasyon) tümüyle fikir ve düşünce kalitesinin eseridir. Hayatlarında yaratıcı ve yenilikçi olduğu kanıtlanmış insanlar böyle düşünürken, hayatlarında pek bir yaratıcılık veya yenilik sergilememiş insanlar (mesela bazı akademisyenler) yaratıcılığın bilgiden, veriden kaynaklandığını söylüyorlar. Peki, bu doğru mu?..
Yaratıcılık, yenilikçilik, bilgiden mi doğar?..
Statükocu zihniyet bize (bilimde, sanayide, ticarette…) her alanda fikir üretmemiz için bilgileri analiz etmemizi öğretmiştir. Bunun doğru olmadığı (görebilenler için) apaçık ortadadır.
Bilgiyi (yani veriyi) analiz edersek, zihinlerimizde zaten bulunan gerçekleşmesi muhtemel fikirleri(yani eski fikirleri)kontrol ederiz.
Veri analiziyle sigara ile akciğer kanseri arasındaki ilişki gibi bağlantılı ilişkileri görebiliriz ancak sigara ile trafik lambası arasındaki ilişkiyi göremeyiz. (Ne ilgisi olduğunu az ileride açıklayacağım) işte bu nedenle “önce fikir, sonra bilgi”yaratıcı süreç (maalesef) böyle çalışır. Bilgi analizi yöntemiyle yenilikçi fikirlere gidilebilseydi herkes yaratıcı ve yenilikçi olurdu. Çünkü bilgi artık ortalarda, gizli kapalı değil.İsteyen istediği bilgiye ulaşabiliyor. Bilgi bu kadar açık seçik ortada dururken herkesin yenilikçi, buluşçu, yaratıcı olması lazım değil mi?
Peki neden olmuyor o zaman?..
Söyleyeyim; yaratıcılık bilinen iki şey arasında bilinmedik bir ilişki görebilmektir de ondan. Bunu görebilmek ise bilgi kalitesi değil, fikir ve düşünce kalitesi ile mümkündür.
Biraz daha somut bir cümle kurayım; “konusunda oldukça bilgili ve deneyimli adamları toplayarak yenilikçi, yaratıcı bir şirket olmanız mümkün değildir.” Çünkü yaratıcılığın kaynağı bilgi ve tecrübe değil fikirdir.
Birkaç örnek sizi belki ikna edebilir. Mesela Arşimet. Suyun kaldırma kuvvetini bulan fizikçi… Kendisiyle aynı eğitimi görmüş, aynı okuldan, aynı hocalardan mezun bir yığın fizikçi ve onların da gözü önünde duran su ve üstündeki hamamtası…Neden sadece Arşimet bu ilişkiyi kurabildi.
Peki…Elmalar yüzyıllardır sapır sapır dökülürken ve bir çok fizikçi de bunu görürken neden sadece Newton yerçekimini bulabildi?..(Kafasına düştüğü için mi?)

Şimdi isterseniz, sigara ile trafik lambasının ne ilişkisi olabileceği konusunu açalım. Trafik lambasında kırmızı dur demektir. Bir sigara üreticisi, ürettiği sigaralarda filtrenin 1.5 cm uzağına kırmızı bir nokta koysa sizce ne yapmış olur?.. Bence büyük bir buluş yapmış olur, fark yaratmış olur, rekabette öne geçmiş olur. İnsanlar o kırmızı noktayla filtre arasındaki 1.5 cm’lik alanın nikotin deposu olduğunu düşünür ve sigaralarını bu kırmızı noktaya geldiklerinde söndürürler.
Bu neyi sağlar?.. İki şeyi:
- İnsanlar sigaralarını 1.5 cm önce söndürdükleri için daha fazla sigara tüketirler (yani satışlar artar.)
- Sigarayı üreten firmanın, onun sağlığını düşündüğünü düşünür ve o markayla bir gönül bağı kurarlar (yani marka sadakati artar.)
Belli bir üçüncü faydası da şu olur; diğer sigara markaları da bir süre sonra bu uygulamaya geçerlerse sizin markanızın önderliği, liderliği, yenilikçiliği iyice tescillenmiş olur. Sektör kuralını değiştiren marka olursunuz.
Şimdi aranızda “olur mu canım böyle saçma şey”diye düşünen varsa onlara da yaratıcılığın, yenilikçiliğin en büyük düşmanlarından bahsetmek isterim.
Yeni bir fikrin duyulduğu anda, negatif eleştiri bombardımanına tutulduğu yerler çorak arazilerdir. Oralarda yaratıcılık filizlenmez, yenilik çıkmaz. Yeni fikirler henüz embriyolardır. Bakıma ilgiye ihtiyaçları vardır. Bu bakış açısı (negatif eleştiri) onları daha doğmadan öldürür.
Bizim şirkette, en önemli kurallardan biri, yeni bir fikir ortaya atıldığında, önce bunun neresi iyi diye bakarız. (Önce pozitif eleştiri)
Elbette, değer taşıyan her yaratıcı fikir mantıklı olmalıdır. Yoksa düpedüz sadece çılgınca bir fikir olur. Veee, elbette her yaratıcı fikir, hemen başında mantıklı görünmediği için çöpe gider.Ancaaak…
Yeni bir fikir, ilk kez duyan herkese çok mantıklı geliyorsa, o fikrin yaratıcı bir fikir olmadığı kesindir.
Her yenilik, her yaratıcı fikir risk içermelidir. Riski yoksa, getirisi de olmayacaktır.

Çok değer verilen bir başka yaratıcılık ve yenilikçilik zararlısı da tecrübedir. İyi kullanılmadığı ve denetlenmediği takdirde tecrübe bir yenilik düşmanıdır. Algılarımızdan %90’ından fazlası, daha önce belirlenmiş rutinler ve kalıplar (yani önyargılar) tarafından yönetilir. Peki bu önyargılar nereden gelmektedir?…Bilgi ve tecrübeden. Bu önyargılar daha önceki bilgi ve tecrübelerin eseridir. Bir iş alanında bilgi ve tecrübeli olmanın avantajı, bu işte o güne kadar uygulanan tüm kalıpları bilmektir. Diğer taraftan da bizi “bu iş böyle böyle
yapılır”kalıplarıyla sıkıştıran, yeni birşey üretemez hale ve yeni fikirlere kapalı duruma getiren de bu tecrübelerdir. Genellikle daha önceden belirlenmiş kalıpları (yani tecrübesi) olmayan birisi yeni bir ilişkiyi görebilir, yaratıcı bir fikir ortaya koyabilir.
Ama, genellikle kabul gören nedir? Tecrübe. Tecrübeye itibar eder, tecrübesizi reddederiz..
Şunu da unutmayın: Tecrübeden, yani kalıplardan kurtulmadan, yaratıcı fikre erişemeyiz.
Eğer mesleğinde bilgili ve tecrübeli biriyseniz (ve yenilikçilik, yaratıcılık istiyorsanız) yeni önerileri dinlerken, değerlendirirken veya yaratıcı bir fikir peşindeyken tecrübenizi ve bilgilerinizi (kalıplarınızı,önyargılarınızı) rafı kaldırıp, bakir bir beyinle bakmasını öğrenin.
Günümüzde tüketilebilen her ürün ve hizmet grubunda fazlasıyla rakip var. Ve rakipler giderek de çoğalacak. Artık bolluk çağındayız.
Piyasalar birbirine benzeyen ürün ve hizmetlerle, benzer markalarla,benzer eğitimlerden geçmiş, birbirine benzeyen insanlarla dolu.
Bu bolluk çağında en kıt bulunan tek şey tüketicinin ilgisi. En zor iş tüketicinin ilgisini yakalamak. Bakışların bize dönmesini, cüzdanların bizim ürün ve hizmetler için açılmasını sağlamak. Bunu başarabilmek için de yaratıcı fikre, yenilikçiliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Tüketicinin ilgisini çekecek, bir çekim gücü yaratacak şey yaratıcı fikirdir…Arayan bulur. (Gerçekten arıyorsa)
Not: Yıllardır ufkunu açan, tüm yaratıcı ve yenilikçi insanlara teşekkür ederim.
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir