Rekabette Ön Plana Çıkmak İçin Değişime Odaklanmak

Bu makalede ‘değişim’ kelimesinin gelişme ve büyüme içerisinde iş hayatında nasıl etkili olduğunu , değişimin çalışanların motivasyonunu yükselteceği ve bu nedenle iş hayatındaki standartların nasıl kaldırılacağından bahsederken gelecek , toplumsal , ekonomik ve bilimsel gelişmelere nasıl katkı sağlayacağını ele alıyor.

Günümüzde toplumlar, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan çok hızlı bir değişim içerisindedir. Özellikle bilimsel ve teknolojik devrim, toplumsal norm ve değerlerimizi yeniden biçimlendirmektedir. Bu değişimin aldığı biçim, 90’lı yıllarda sanayi toplumunu bilgi toplumuna, 2000’li yıllarda da teknolojik enformasyonla şekillenen dijital bir topluma dönüştürdü. Kitlesel bazda görülen bu değişim, doğal olarak kurumları dolayısıyla bireyleri de etkiledi.

İş hayatının emek üretim yapısı yerini daha pragmatik ve enformatik bir oluşuma bıraktı. İş yapış şekillerini de temelden etkileyen bu değişim, kurumsal ve bireysel değişim söz konusu olduğunda tek bir odaktan besleniyordu: Gelişim. Sürekli yenilenen ve değişen günümüzün yaşam ve çalışma koşulları, insanların beceri ve yeteneklerinin geliştirilmesi, iş sonuçlarında en etkin rolü oynamaktadır. Bu nedenle büyüme ve gelişmeyi amaçlayan kurumlar, bu değişimi yönetirken “insan kaynağı” faktörüne odaklanıyor. TEB olarak biz de, temelde insan kaynağımızı etkileyen bu faktörlerin farkındalığıyla, çalışanlarımızın yenilenme ve gelişme isteklerini destekleyen bir yapı kurmaya ve bunu sürdürmeye çalışıyoruz.

Değişime “Gelişme ve Büyüme” Perspektifiyle Yaklaşmak

Her türlü yeniliğin başlangıçta belli bir direnç göstermesi, değişimin doğasında vardır. Bizler, bu süreci titiz ve disiplinli bir planlamayla başlattık. Şüphesiz ki en başta da belirttiğimiz, toplumların değişimini tetikleyen temel faktörler, bizi değişimde doğal yollarla zorlayan bir itici güçtü. Ancak değişimi bir zorunluluk penceresinden çıkararak “gelişme ve büyüme” diye yaklaştığımızda, sürecin çok daha yararlı işlediğini gördük.

Değişen koşullarda yaşanan uluslararası rekabet önce kurumlara oradan da bireylere etki etmiş durumdadır. Biliyoruz ki bugün kurumlara liderlik eden bizler gibi, yöneticilerin değişim sürecinde göz önünde bulundurması gereken bazı faktörler vardır: Rekabette ön plana çıkmak için değişime odaklanmak, yapısal fonksiyonlarda değişimi teşvik ederek hantal ve standart yaklaşımdan kurtulmak, değişimi özel hayatlarında da yaşayan tüketicilerimizle aynı dili konuşmak ve çalışanlarımızın motivasyonunu yükseltecek uygulamalar kurmak.

Çalışan hayatını koşulsuz etkileyen tüm bu faktörlerle çalışanlarımızın hayatlarında ciddi bir niteliksel değişim gözleniyor. Eskinin verim ve sürdürülebilirliğe odaklı yapısı, bugün fark yaratma ve inovasyona dönüşmüş durumdadır. Yenilikçi ve proaktif yaklaşımla, çalıştıkları kurumlara girişimci motivasyonla yaklaşan çalışanlarımız, insan kaynağımızın çok ciddi bir niteliksel değişim geçirdiğini gösteriyor. Bu nedenle, bu değişimi özellikle kurum olarak da desteklemeye ve kurum içi girişimcilik vizyonunu, tüm kurumun ana damarlarına nüfus ettirmeye yönelik politikalar geliştiriyoruz.

Bekleyen yerine proaktif olan, temkinli olmayı kontrollü risk alarak geliştiren, çekinmenin tam aksine cesur davranan ve pes etmek değil de her daim yenilenerek sorunlarla baş etmeye odaklı çalışan kurum içi girişimcilerimiz, çalışanlarımızın kendi yeteneklerinin gelişmesine uygun bir ortam sağlıyor. Öte yandan, kişilerin iş yapma yeteneklerini arttıran girişimcilik kültürünün diyalog ve işbirliğini arttırdığı da aşikardır.

Y Kuşağını Anlamak

Y kuşağı kültürünün yarattığı değişim, sürekli yenilenmeye açık, anı yaşayan, yaptığı işi hisseden ve en önemlisi “çalışmak için yaşamak” yerine “’yaşamak için çalışmak” mottosunu benimseyen bu kuşağa da en uygun çalışma modelidir.

Değişim yönetiminde, değişimi özel hayatlarında da yaşayan tüketicilerimizle ve yeni nesil çalışanlarımızla aynı dili konuşmak biz üst düzey yöneticilere yeni bir ödev daha getirdi: Y Kuşağını anlamak. Kurumların genelinde, X kuşağına bağlı ekiplerde çalışan Y kuşağı, şu an da çalışanların %35’i iken, 2025’te bu oranın %75’e çıkması bekleniyor.

Bu durumda iş hayatı kurallarının, Y kuşağının karakteristik özellikleri ve beklentilerine göre yeniden şekillenmesi kaçınılmazdır. Bu değişimden, birey olarak diğer kuşak üyeleriyle kurumlar doğrudan etkilenecektir. TEB olarak değişen şartlarla birlikte yöneticilerin liderlik stillerinden şirketlerin çalışma ortamına kadar birçok noktada adaptasyona ve değişime bizler de şahit olmaya başladık. Yönettiğimiz değişimin bir kolu da, yeni neslin iş yapış şekillerini ve karakterini anlamaktan geçmektedir.

Sonuç

Kurum olarak bizleri pek çok açıdan değişime iten faktörler aslında bir zorunluluk gibi görünse de, bizler bu değişim sürecine, değişen toplumların doğal gelişim evresine en uygun yöntem ve uygulamaları yapılandırmak olarak bakıyoruz. Bu duruma gelişim ve büyüme sürecimizin doğal bir akışı olarak baktığımızda, alınması gereken tüm aksiyonları daha verimli planladığımızı ve yapısal değişikliklerimizi daha sağlıklı gerçekleştirdiğimizi görüyoruz. Pazardaki ürün ve hizmetleriyle, inovasyon ve değişimi DNA’sına işleyen bir kurum olarak, kurum içi değişimi de, mevcut ve gelecek toplumsal ekonomik ve bilimsel gelişmeleri önden okuyarak yönetmeye devam edeceğiz.

Diğer Makaleler

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

Son Makaleler

En Çok Yorumlanan

Öne Çıkan Videolar

Hayatın Hakkını Vermek

Hayatın Hakkını Vermek | Prof. Dr. Acar Baltaş | TEDxIzmir

Mesleğimi nasıl seçmeliyim?

Kurumların yönetim felsefesini hayata taşıyan insan ve değişim projeleri üzerine çalışan Prof. Dr. Zuhal Baltaş, mesleğinizi nasıl seçmelisiniz konusu üzerine bilgi veriyor.

Hayalini Yorganına Göre Uzat

Prof. Dr. Acar Baltaş, TEDxAnkara'da yaptığı konuşmada istek ve başarı arasındaki ilişki ile "yatkın olduğumuz şeyleri hayal etmenin" önemini anlatıyor.

Öne Çıkan Kitaplar

Personova Kişilik Envanteri Testi