Uçmak Serbest, Su Ve Ekmeğin Yerde Olduğunu Unutmadan

“Günümüzde FARK ve HIZ önemli kavramlar olarak iş dünyasında yerini aldı. İyi olmak yetmedi, fark yaratmak farkı da hızlı yaratmak zorunluluk haline geldi. Bu zorunluluktan izlenen ve izleyen olarak iki tür kurum oluştu. Birileri yenilik yaratırken, diğerleri onları izlenilmekte. Fark taklit edildiği noktada artık “farklı” olmaktan çıkar. Artık yapılması gereken yeni bir farklılık peşine düşmek oldu. Farkı ve hızı yönetmek için yaratıcı düşünceye ihtiyaç duyulmaktadır. Yaratıcı düşüncenin, kuruma katma değer sağlayarak öne geçmesi yenilikçiliği doğurmaktadır. Yaratıcı düşüncenin yenilikçi düşünceye dönüşürken çok fazla fikir üretilmelidir. Ne kadar çok fikir olursa fark yaratma oranı da o kadar artar. Bu noktada bu fikirlerin doğru değerlendirilmesi önem kazanmaktadır. Kurumlarda “hayal uzmanı, ateşleme şefi, hız yöneticisi, düşünce geliştirme direktörü, şüphe yöneticisi, yaratıcılık şefi, nosyon yaratıcısı, çocuk direktörü” gibi yeni ünvanlara rastlanmaktadır. Sıradan olmamak sıra dışı olmayı getirmektedir. Ancak sıra dışı olmayı amaç değil öne geçmenin aracı olarak değerlendirmek gerekmektedir. Sıranın önüne geçme oranı, sıra dışı olma oranıyla doğru orantılıdır. Fakat değerlendirilmeyen sıra dışı fikirlerin ürettiği yenilik “gelişim” değil “gerişim” sağlar ve ayak bağı olur. Bu yazıda öne geçerek iz bırakan kurum kültürü yaratmanın anahtarlarına odaklanılmaktadır.”

Günümüzde FARK ve HIZ önemli kavramlar olarak iş dünyasında yerini aldı. İyi olmak yetmedi, fark yaratmak farkı da hızlı yaratmak zorunluluk haline geldi. Bu zorunluluktan izlenen ve izleyen olarak iki tür kurum oluştu. Birileri yenilik yaratırken, diğerleri onları izlenilmekte. Fark taklit edildiği noktada artık “farklı” olmaktan çıkar. Artık yapılması gereken yeni bir farklılık peşine düşmek oldu.

Farklı olmak için özel bir çaba göstermek yerine bunu otomatik bir refleks haline getirmek gerekir. Nasıl dikiz aynasından sürekli izlenildiğini takip etmek hızı keserse, farklı olmak için özel bir çaba göstermek de yenilikçiliği zorlaştırır. Değişimin hızının bizi var gucuyle ittirdiği günümüzde bu güce karşı koymak bizi, yavaşlamakta ve enerji kaybetmemize neden olmaktadır. Fizikte olduğu gibi baskıyla aynı yönde hareket edilirse zorlanılmaz, yavaşlar veya durulursa kırılma olur. Aynı durum kurumlar ve çalışanlar için de geçerlidir. Bu da sürekli farklı olma çabasında olan çalışanların stresini açıklar. 

Bu farkı ve hızı yönetmek için yaratıcı düşünceye ihtiyaç duyulmaktadır. Yaratıcı düşüncenin, kuruma katma değer sağlayarak öne geçmesi yenilikçiliği doğurmaktadır. Yaratıcı düşüncenin yenilikçi düşünceye dönüşürken çok fazla fikir üretilmelidir. Ne kadar çok fikir olursa fark yaratma oranı da o kadar artar. Bu noktada bu fikirlerin doğru değerlendirilmesi önem kazanmaktadır. 

Yenilikçiliğin üç boyutu olduğunu görülmektedir: 

1.Verimsel: Mevcut durumu iyileştirme. 

2.Evrimsel: Kurumun ve pazarın mevcut yapısı dışına çıkmadan, küçük, yeni ve daha iyi fikirler üretme. 

3.Devrimsel: Kurumun ve pazarın mevcut yapısını altüst eden yeni fikirler üretme. 

Türkiye’de kurumlara bakıldığında daha çok verimsel ve evrimsel yenilikçiliğe yatırım yapıldığı gözlemlenmektedir. Bu boyutlara yatırım yapmanın yanında hızın bu kadar arttığı bilgi çağında izleyenlerle arayı açabilmek için devrimsel yenilikçiliğe de yatırım yapmak gerekmektedir. Günümüzde devrimsel boyutu beslemek için kurulan ArGe’ler yeterli olmamakta ve ArGe verimsel ve evrimsel boyuta katkı sağlamaktan öteye geçememektedir. Bunun için kurumlar yaratıcı birimlere ve merkezlere ihtiyaç duyarlar. Bu birimler sınırlara takılmadan yeni fikir peşinde koşmalı ve ArGe bu fikirlerin değerlendirilmesi aşamasında çalışmalıdır. Örneğin Lucent Technologies, yaratıcılığı desteklemek üzere özel olarak tasarlanmış yaratıcılık merkezi kurarak bu merkezde, çalışanların yaratıcılıklarını geliştirerek yeni fikirler oluşturulmasını amaçlamıştır. 

Yaratıcı düşünceyi besleyen kurum kültürü, iklimi olmadığı takdirde fikirler doğmadan ölmeye mahkumdur. Böylelikle izleyen kurum olmaya mahkum olunmaktadır. Çalışan yetkinliklerine baktığımızda, bazı çalışanların “yaratıcı düşünce üretme” özelliğinin, bazılarının ise “düşünceyi işleme ve değerlendirme” özelliğinin güçlü olduğu görülmektedir. İşte yönetimin bu iki gücü birleştirerek sinerji yaratması, izlenen kurum olmayı sağlamaktadır. 

Bir dönem kurumlarda çalışanların aynı ritmi yakalaması için perküsyon ustalarıyla çalışmalar yapılıyordu. Bilgi çağında amaç aynı ritmi çıkarmak için emek harcamak değil, farklı ritimleri spontan bir hızla icra edilmesini sağlayarak faydaya dönüştürebilme becerisine sahip olan kurum olmak önemli. Kurumların artık caz ustalarını örnek almaları daha dogru olacaktir. 

Kurumlarda “hayal uzmanı, ateşleme şefi, hız yöneticisi, düşünce geliştirme direktörü, şüphe yöneticisi, yaratıcılık şefi, nosyon yaratıcısı, çocuk direktörü” gibi yeni ünvanlara rastlanmaktadır.

Geçmişte yaratıcı düşünce üreten çalışanlara çirkin ördek muamelesi yaparak gerekli önemi vermeyen kurumlar şimdi bunun ne kadar değerli olduğunu fark ettiler. Örneğin 3M firması, elmasın bulunması için önce çamur ve kömürlerin ayrılması gerekli” düşüncesinin bir uygulamasını gerçekleştirmekte ve firma içerisinde üretilen her 100 fikirden birini hayata geçirmektedir. Bunu gerçekleştirmek üzere çalışanlara ortam hazırlamıştır. Tüm bu gelişmeler sonrasında kurumlarda “hayal uzmanı” gibi yeni ünvanlara rastlanmaktadır. Tek görevleri yeni işler hayal etmek olan bu uzmanların fikirleri, kurumlar için büyük değer taşımakta, ileride gerçekleştirilecek büyük yeniliklerin ilk adımları olarak değerlendirilmektedir. 

Yaratıcı düşünce üretebilmek sağ beyni serbest bırakmakla sağlanmaktadır. Bu düşüncelerin, sol beyin tarafından erken değerlendirilmesi yaratıcı düşünceyi öldürmektedir. Fakat unutmamalıdır ki yaratılan farkın kuruma fayda sağlayıp sağlamadığının anlaşılması sol beynin değerlendirmesi ile mümkündür. Her yaratılan fark kurum için faydalı olmamaktadır. Sadece kurum için fayda sağlayan farklar kurumları izlenen kurumlar arasına sokmaktadır. 

Sıradan olmamak sıra dışı olmayı getirmektedir. Ancak sıra dışı olmayı amaç değil öne geçmenin aracı olarak değerlendirmek gerekmektedir. Sıranın önüne geçme oranı, sıra dışı olma oranıyla doğru orantılıdır. Fakat değerlendirilmeyen sıra dışı fikirlerin ürettiği yenilik “gelişim” değil “gerişim” sağlar ve ayak bağı olur.

“Uçmak” yani yeri fikirler üretirken sınır tanımamak, bizi yenilikçiliğe götürür. Yenilikçilikte başarıya ulaşmak içinse üretilen bu fikirleri amaca, kaynaklara, şartlara ve getireceği faydaya göre değerlendirmek önceliğimiz olmalıdır. 

Evet “Uçuş serbest ama su ve ekmeğin yerde olduğunu unutmadan…”

Diğer Makaleler

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

Son Makaleler

En Çok Yorumlanan

Öne Çıkan Videolar

Hayatın Hakkını Vermek

Hayatın Hakkını Vermek | Prof. Dr. Acar Baltaş | TEDxIzmir

Mesleğimi nasıl seçmeliyim?

Kurumların yönetim felsefesini hayata taşıyan insan ve değişim projeleri üzerine çalışan Prof. Dr. Zuhal Baltaş, mesleğinizi nasıl seçmelisiniz konusu üzerine bilgi veriyor.

Hayalini Yorganına Göre Uzat

Prof. Dr. Acar Baltaş, TEDxAnkara'da yaptığı konuşmada istek ve başarı arasındaki ilişki ile "yatkın olduğumuz şeyleri hayal etmenin" önemini anlatıyor.

Öne Çıkan Kitaplar

Personova Kişilik Envanteri Testi