Y kuşağı özünde iki ayrı gruptan oluşuyor. Her ikisi de dijital devrimin sadık dostları. Suda 500 yıllık bir tarihi olan ‘surf/sörf’ün internete taşınması bu nesille oldu. Bu gruplardan biri toplumun ve iş yaşamının gözbebeği ve umudu olan, inovasyona yatkın olan araştırıcılar. Diğeri, ailelerini ve toplumu zorlayan, kendilerini tüketme eğiliminde olan bağımlılar. Dijital devrimin neredeyse her gün farklılaşan işlem kapasiteleri ve işlem alanları zihnimizi zorluyor. Y kuşağı bu yeni düzeni hava gibi, su gibi var sayıyor ve sorgulamıyor bile.Y kuşağı girişimciler, durdurulamaz, güçlü ve başarılı olarak tanımlanıyorlar. Bu kuşak doğduğu dünyada bilgiyi ellerinin altında, parmaklarının ucunda buluyor. Dünya basınında Açılış törenlerinin yapılacağı semtten beş sokak ötedeki uyuşturucu ticaretinin en hızlı bölgeleri de Y kuşağının Kanada’daki karanlık yüzü. Peki, Y kuşağının aydınlık yüzü nerede? Y kuşağının Fransa’daki aydınlık yüzü, Kanada’ya gönderdikleri milli takımlarındaki gençler.
DEVAMINI OKUY kuşağı gençleri diğer kuşaklara nazaran ailelerinin daha korumacı ve destekleyici yaklaşımıyla yetiştirildiler. Anne babalarından daha eğitimli olmaları ebeveynleri için önemliydi, dolayısıyla erken yaşta iş hayatına atılmak yerine okumaları konusunda ailelerinden destek gördüler. Eğitim düzeyinin yükselmesi, evlenme yaşının önceki kuşaklara nazaran gecikmesi, daha az mali sorumluluk ve ailelerin desteği gibi konular bu kuşağın daha geç yetişkin olmasına neden oluyor. Y kuşağından önceki nesiller işyerinde olumsuz duygulara kapıldıklarında bunu o anda irdelemedikleri gibi genellikle başkalarına göstermemeye de çalışmaktalar. Bu sebeple sevgilisinden ayrılmış bir Y kuşağı çalışanının üzüntüsünü iş yerine taşımasını ve/ya bunu performansı ile ilgili bir sebep olarak öne sürmesini anlamakta güçlük çekebilirler.
DEVAMINI OKUTürkiye’de yöneticilerle konuştuğunuzda Y kuşağının iş hayatına girdiğini ve bu hayatın bir parçası olduğunu çok net fark ediyorsunuz. Kuşaklar toplumsal refah ve yaşantılarla çok yakından ilişkili olduğundan, gelir dağılımının ve gelişmişliğin homojen olmadığı Türkiye’de farklılıklarla karşılaşılabiliyor. Bu yazıda dünyada ve Türkiye’de Y kuşağı olarak tanımlanan kuşağa yakından bakacağız.
DEVAMINI OKUY kuşağı bireyleri iş bulmak için başvuruda bulundukları büyük bir kuruma adım attıklarında, “Acaba ben bu karmaşık resimde nereye yerleştirileceğim?” diye düşünmezler. İşverene bakarken akıllarından, “Acaba sen benim hayat hikâyemde nasıl bir rol oynayacaksın?” geçer. İş hayatı sürecinde attıkları her adımda, kendileri için kurmakta oldukları yaşama uyum gösteren iş koşulları bulmak isterler. Böyle düşünmelerinin başlıca nedeni anne babaları tarafından fazlasıyla denetlenmiş, yönlendirilmiş ve sürekli olarak ödüllendirilmiş olmalarıdır. Y kuşağından yüksek verim elde edebilmek onları iyi tanımaktan geçer. Ancak yapılan araştırmalar toplumumuzda, bu kuşağın sahip olduğu tutumlar ile ilgili bazı yanlış inanışların olduğunu göstermektedir. Bu yazımızda bu inanışların neden yanlış inanışlar oldukları konusuna açıklık getireceğiz.
DEVAMINI OKUGünümüzde büyük şirketler yeni mezunlar arasından en iyilerini şecme imkânına sahip olmak ve bu potansiyeli kendilerine çekmek için alışa gelmiş yolların dışında bir çok farklı yollar deniyorlar. Bu yeni mezunlar Y kuşağı olarak tanımlanmakta ve iş hayatı ile ilgili kendilerinden önce gelen kuşaklardan farklı beklenti ve ihtiyaçlara sahiptirler. Büyük şirketlerin yeni mezunlara, şirket kültürlerinin onlara ne kadar uygun olduğuna ikna etmek için ve Y kuşağınıntaleplerini karşılamak için önemle vurguladıkları ve “avantaj” olarak sundukları özellikler, çalışma şartları, izinler ve sosyal sorumluluk olarak üç başlık altında toplanabilir. Çalışma şartları ile ilgili sunulan özellikler esnek çalışma saatleri, evden çalışma imkânı ve çalışan olarak istedikleri zaman şirketinde ihtiyaçları ile örtüşecek şekilde geçici süreli olarak yarı zamanlı çalışma şekline geçiş imkanı sayılabilir. Otorite kavramına karşı daha az ihtiyatlı olarak yetişmiş bu kuşakta iş yerindeki sorumlulukları yerine getirirken masalarında görünüp görünmeme konusunu önceki kuşaklara nazaran çok daha geri planda tutuyor. Sorumluluklarını evden veya esnek çalışarak zamanında yerine getirebiliyorlarsa bir iş yerinde mesai saatleri boyunca bir masada oturmanın gerekli olmadığını düşünüyorlar.
DEVAMINI OKUYapılan araştırmalar sonucunda üniversite öğrencilerinin daha çok deneyime inandığı bilinir. Bir işin içine girmekle o işi dinlemek arasında büyük fark görürler. Bu sebeple kendi marka tanıtımlarını kariyer günlerinde yapmak yerine öğrencileri aralarına alan Unilever ile “Y Kuşağı” kavramlarının bağlantılarını bu yazıda bulabilirsiniz. Vizyolarının özünü oluşturan “we work to create a beter future everyday” söylemini merkeze alarak, değerlerini, sahip olduklarını, onları diğerlerinden ayırt ettirecek özellikleri, gençlerin perspektifinden bakarak onların dilinden söylediklerinin altını çiziyorlar.
DEVAMINI OKUSon yıllarda insan kaynakları profesyonelleri arasında hep konuşulan bir konudur Y Kuşağı: “Ne olacak bu Y kuşağının hali?”, “Biz arkadaşları nasıl işe alacağız?”, “Şirkette nasıl çalıştıracağız ve verim alacağız?” diye hepimiz düşünürüz. Burada galiba ilk önce Y Kuşağının nasıl bir ortamda yetiştiğini, nelere maruz kaldığını göz önünde bulundurmamız ve onları anlamaya çalışmamız gerekiyor. Sonra da eski köye yeni adet getirip kendi iş yapış şekillerimizi gözden geçirmemiz ve işe alım stratejimize uygun yeni yöntemler belirlememiz…Mülakat hiçbir zaman tek taraflı bir süreç değildi, ama bugün sizin işveren olarak adayı tanımanız kadar adayın da şirketi, görevi, hatta yöneticisini tanıması önem kazandı. Y Kuşağı çoğunlukla arkadaş onayını önemseyen ve birbirlerinin fikirlerine değer verip yorumlarını açıkça paylaşan kişilerden oluşuyor. İşte bu noktada şirkette ‘Çalışan Referansı Programı’ olması doğru yetenekleri şirkete katma aşamasında çok işe yarıyor. Böylece hem yeni çalışanı öneren eski çalışanınızı ödüllendirme fırsatı elde ediyorsunuz, hem de şirket kültürü ve işleyişi ile ilgili fikir sahibi olup bilinçli bir şekilde sizi tercih etmiş yeni bir çalışan kazanıyorsunuz. Zaten arkadaşlığın olduğu eğlenceli bir ortamda çalışmayı kim istemez ki!
DEVAMINI OKUY kuşağı yeni bir işe başladığında kuruma enerji ve heyecan dolu geliyor. İlk günden düşüncelerini paylaşma isteği ile dolup taşıyor. İşe başladıkları ilk gün kendilerine İK tarafından hoş geldin denilip bir görev tanımı ile masalarının başına yollandıklarında hayal kırıklığı yaşıyorlar. Bilgi çağında büyümüş olan bu kuşağın işe başladıkları ilk gün sormak istedikleri birçok soruları oluyor. Y kuşağı çalışanları, oryantasyon programlarının içeriğinin kendilerine fayda sağlayacak bir kişisel gelişim fırsatı sunmasını ve pasif dinleyici rolünden çok, aktif katılımcı olabildikleri programlar beklemektedirler. Bazı şirketler bu kuşağa yönelik olarak uzun bir süreye dağıtılmış olan programlar sunmaktadırlar ve programın sonunda katılımcıların belli temel becerileri kazanmasını da hedeflemektedir. İlgiye ve bilgiye alışık olan bu yeni kuşak çalışanlarının işe başladıkları ilk günden kuruma heyecanla yaklaşmaları ve kurumda neler yapabileceklerini görmeleri, oryantasyon programlarının doğru yapılandırılması ile mümkün oluyor.
DEVAMINI OKUFinansal kararlar maddi varlıkları yönetmek açısından ciddi bir değere sahiptir. Bu kararların oluşmasında veriye dayalı analizlerin kullanılması kararlara güven duyulmasını sağlar. Genel olarak, inanmak ve ikna etmek için sayısal verilerin araştırıldığı düşünülür. İnsan beyni bir noktaya çapayı atınca zihinsel düzenlemelerini ona göre yapıyor. İnsanın zihinsel fonksiyonları mantıklı analizler kadar sezgisel yanlılık da barındırır. Bu demirleme ve ayarlama mekanizması sezgisel yanlılığa yol açmaktadır. Bilgiye rağmen görsel algı, akılcı sayısal değerlendirmeyi bozmaktadır. Ekonomik psikoloji çalışmaları, algıya bağlı kararlar ile kavrama bağlı kararların farklı mekanizmalarının olduğunu göstermektedir. Algıya bağlı ani kararlar dönüşsel (reflexive) sistem ve kavrama bağlı kararlar düşünsel (reflective) sistem olarak tanımlanır. Kişi eşyalara rasyonel olmayan anlamlar yükleyebiliyor ve analitik bir düşünceye gitmeden ani kararları veriyor. Hızlı dönüşsel sistem tepkilerinden kaçınmak için duygu durumu sizden farklı olan ve olaya farklı açıdan baktığını düşündüğünüz bir kişinin fikrine başvurmak, sizi reflesif tepki risklerinden kurtulmaya yardımcı olabilir.
DEVAMINI OKUEkonomik konularda karar alma davranışlarının ilk defa bilimsel olarak incelenip bir teori ile tanımlanması Danielle Bernoulli tarafından yapılmıştır. Bernoulli’den önce insanlar kumarın riskini, kumar sonucunda kazanılması beklenen rakamla değerlendiriyorlardı. Getirisi aynı olacak kumar durumu veya bedeli belirlenmiş değiş tokuş aktivitesi durumunda insanlar neden sonucundan emin oldukları değerleri seçiyorlardı bu açıklanmamıştı. Yapılan çalışmalar, günümüzde insanların kayıp ve kazançlarını değerlendirirken tüm servetlerini göz önünde bulundurmadıklarını, o an yaşanan kayıp veya kazanca odaklandıklarını göstermiştir. Mantıklı karar verme sürecinde iki ilke öne çıkmaktadır: Baskınlık ve değişmezlik. Baskınlık ilkesi, A ve B seçenekleri aynı olduğunda, ancak A seçeneğinin bir artısı olduğunda A seçeneğinin seçileceğini öngörmektedir. Değişmezlik ilkesi ise seçimin seçeneklerin sunulma şeklinden etkilenmiyor olmasını öngörmektedir.
DEVAMINI OKUEkonomik gelişmeleri inceleyen pek çok uzman, özellikle gelişmiş ülkelerde sürekli ekonomik büyümenin bir politik amaç olmaması gerektiğini söylemektedir. Kişinin kendisi ile ilgili olumlu değerlendirmeleri psikolojik sağlığın işareti olarak görülen davranışlarla ilişkilidir. Örneğin, kendilerinden ve hayatlarından memnun olduklarını söyleyenler, büyük bir ihtimalle çevrelerinde yardım sever kişiler olarak tanınmakta ve daha az psikosomatik hastalık belirtisi göstermektedir. Psikologlara göre, insanı motive eden şey mutlu olmak değil, hayatıyla ilgili başarılı sonuçlar alacak davranışlar konusunda istekli olmaktır. Örneğin terfi etmek veya başarılı olmak için çalışmak, “gayret ve ödül” arasında böyle bir ilişki kurduğu için kişi kendini mutlu hissetmektedir. Bu sırada kişi işine severek gitmekte ve kendini, hayatı ve işini sevdiğini söylemektedir.
DEVAMINI OKUİnsanlara yatırımlarını gerçekleştirirken neye dayanarak seçim yaptıklarını sorduğunuzda rasyonel karar verdiklerini söylerler. Yapılan çalışmalar kişilerin yatırımlarını seçerken, rasyonel davranış sergilemediklerini ve var olan tüm bilgiyi değerlendirmeden karar verdiklerini göstermektedir. Yatırımcıların sıklıkla düştükleri tehlikelerden biri kendilerine duydukları aşır güven olarak tanımlanıyor. Kişinin kendine güvenmesi olumlu karşılanan ve desteklenen bir özellik, ancak yatırım kararlarını verirken bunun olumsuz sonuçları ile karşılaşılabiliyor. Bilginin sürekli değiştiği ve fazla olduğu günümüzde yatırımcılar tüm bilgileri değerlendirmek ve analiz etmek konusunda zorluklar yaşamaktadırlar. Dolayısıyla bilgiyi değerlendirmede kimi kısa yollar devreye girmekte. Yatırımcıların düştükleri tuzaklardan biri de geçmişe dayalı istatistikler, geçmişe dayalı analizler ve derinlemesine incelemelerden çok güncel bilgilere daha fazla önem vermek olarak ortaya çıkıyor. Karar verme aşamasında kimi önyargıların etkili olduğu görülmektedir.Yatırımcıları etkileyen duygulardan biri olarak pişmanlık öne çıkmaktadır. Başkalarının kararları yatırımcıların kararları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Eğer başkaları belli bir alana yatırım yapıyorsa o zaman aynı doğrultuda yatırım yapmanın doğru bir karar olduğuna dair inancın yükseldiği ve o yönde kararlar alındığı gözlemlenmiştir.
DEVAMINI OKUFiyat-fayda ilişkisi bütün ekonomik fikirlerin temelini oluşturan ilkedir. Bu ilkeye göre, kişinin bir şeyi yapma girişiminde bulunması ancak bu eylem için harcayacağı çabadan daha büyük bir yarar getirecekse anlamlıdır. Finansal kararlarımızda etkili olan bir diğer öğe de harcadığımız parayı bir bedel olarak mı yoksa bir kayıp olarak mı gördüğümüzle ilişkilidir. Karşılığında bir şey aldığımıza inandığımızda, bedel olarak algılamaya eğilimliyiz. Birçok kişi bir spor salonuna üye oluyor ancak kullanabileceklerinin maksimumunda üyeliklerini kullanmıyor. Birçok insan ise, başta spor salonuna gitse de üyeliklerinin sonuna doğru gittikçe spor salonuna daha az gitmeye başlıyor.
DEVAMINI OKUPara ile ilgili tutum ve alışkanlıklarımız parasal yaşamımızın akışını oluşturur, ne kadar kazandığımız, ne kadar harcadığımız, ne kadarını bir kenara ayırdığımız, ne kadarını savurduğumuz gibi. Bir kere bu işleyişi kavradığımızda, finansal planımızda değişiklikler yapmak oldukça kolaylaşır, sonuçta unutulmaması gereken planların sadece tutum ve alışkanlıklardan kaynaklandığıdır. Bu yazımızda para ile olan ilişkimizin nasıl oluştuğuna ışık tutarak, çevrenize bakarak rahatça gözlemleyebileceğiniz dört temel finansal kişilik tipini birlikte inceleyeceğiz. Okurken kendinizden bir parça bulacak, parasal yaklaşımlarımızdaki aşırılıkları ve dengesizlikleri irdeleyeceksiniz. Ayrıca yazıda para ile olan ilişkiniz düzeltmeniz, gözlemlediğiniz eksiklikleri gidermeniz için basit fakat etkili yollar bulacaksınız.
DEVAMINI OKU“2008 yılında zirve yapan dünya ekonomik krizi ekonomistleri, üreticileri ve tüketicileri yeni arayışlara yöneltti. Bu ortamda değişim ve ekonomik hareketlilik için neler yapılabileceği pek çok araştırmanın konusu oldu. Avrupa’da yapılan mülakatlarda, görüşülen kişilerin %53’u ekonomik kriz sebebi ile para biriktirmeye başladıklarını belirtmiş. Bu araştırma tüketicilerde mevcut ekonomik krizi daha da körükleyebilecek tüketici davranış biçimlerinin gelişmeye başladığını gösteriyor. Görüşülen tüketiciler ekonomik çöküşün üzerlerindeki baskıyı artırması halinde şu andaki durumda kestiklerinden daha fazla hobi, tatil, giyim kuşam gibi ihtiyari harcamalardan kısacaklarını belirtiyorlar. Bu rapora göre tüketiciler miktar ve fiyat konusunda sınırlama yapıyorlar. Üçü miktar, ikisi fiyatla ilgili beş yöntemle harcamalarını kısıyorlar.
Harcamaları kontrol altında tutmak, ihtiyaç olmadıkça değişiklik yapmamak, kendi üretimini tüketmek gibi nesnel değişiklikler ile akıllı alışveriş yapmak ve değer aramak gibi fiyatla doğrudan ilgili değişikliklere yönelmişler.”
Bir arkadaşınıza doğum gününde alacağınız hediyeyi seçerken kullandığınız yaklaşım, bir kurumun kalifiye çalışanlarını rakiplere kaptırmamak için uygulayacağı stratejiye uygulanabilir mi? Kurumunuzda kalifiye çalışanları tutmakta zorlanıyorsanız yada onları rakiplerinize kaptırıyorsanız onları elde tutmak için ne yapmak gerekir?
DEVAMINI OKUEkonomilerin büyümesinde, gelişmesinde ve hareketlenmesinde girişimcilik önemli bir rol oynamaktadır. Girişimcilik yenilikçiliği, yaratıcılığı ve risk almayı içerir. Girişimciler, bir toplumda yeni iş sahalarının ve imkanlarının yaratılmasını, yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve kullanılmasını tetikler ve desteklerler. Girişimcilik özellikleri, bireyin kişiliğinden, yetiştirilme tarzından ve aile yapısından etkilenmektedir. Girişimciliği belirleyen önemli bir etken de, kişinin içinde bulunduğu kültürdür. 72 ülkede yaptığı araştırmalar sonucunda, kültürleri birbirinde ayıran 4 boyutu belirleyen Geert Hofstede kültürü, her bireyin öğrenmiş olduğu düşünce, duygu ve potansiyel davranış kalıplarını oluşturan beynin yazılımı olarak tanımlar. Hofstede, kültürlerin bireysellik-toplulukçuluk, güç uzaklığı-yakınlığı, belirsizlik toleransı-toleranssızlığı, başarı (erillik)- ilişki (dişilik) olarak dört boyutta farklılık gösterdiğini ve bu farklılıkların her bir kültürün temel öğelerini oluşturduğunu araştırmalarının sonucunda ortaya koymuştur. Hofstede göre bu dört boyut, bir toplumun bireylerinin girişimcilik özelliklilerini de yakından etkilemektedir.
DEVAMINI OKUBize ait olanı korurken, ait olmayan bize zarar verse dahi bize ait olmayanı korumada neden çekimser davranıyoruz? Bu çekimserliğin bedelini ödemeye bizi neler itiyor? Bu konuyu üç farklı soru ile cevaplandırmaya çalışacağız. Balinalar neden yok olma riski ile karşı karşıya iken tavuklarda öyle bir tehlike söz konusu değildir? Neden Akdeniz, Salt Lake’ten daha kirli? Sovyetler Birliğinin dağılması Havyar tüketicilerini neden olumsuz etkiledi?
DEVAMINI OKU“Lider doğulur mu, yoksa olunur mu?” Tarih kadar eski bu soruya doyurucu bir cevap bulmak kolay değildir. Liderliğin zaman içinde değişen özellikleri, bu soruya cevap vermeyi zorlaştırır. Günümüzde sadece politik alanda ve iş hayatında değil, sivil toplum örgütleri ve spor kulüpleri dahil her türlü kurumda gerçek liderlere ihtiyaç duyulmaktadır. Somut ölçütler belirlenmediği için de, liderlik eğitimi ya lafta kalmakta, ya da verilen eğitim betimsel özellikler taşımakta ve amacına ulaşamamaktadır. Askeri tarih yazarı Freeman geleceğin liderlerine “işini bilmeyi, adam olmayı ve adamlarına sahip çıkmayı” öğütlemiştir. Zamandan ve kültürden bağımsız liderliğin belki de en yalın ve özlü tanımlarından biri, bu ifadede gizlidir. Bu ifadeyi günümüzün kavramlarıyla ortaya koymak istersek “işini bilme”nin mesleki yeterlilikle ilgili olduğunu, diğer özelliklerin ise kişilik, yetkinlik ve karakterle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Baltaş Grubu olarak yaptığımız araştırmalardan ve deneyimlerimizden yola çıkarak bu kavramlara yetkinlik boyutunda “dinleme”yi, kişilik boyutunda da “karar ve kararlılığı” eklemeyi gerekli görüyoruz. “İşini bilmek”, sadece çok okumak ve “veri toplamak”la gerçekleşmez. Okuyarak edinilmiş bilgi, ancak soru sorulunca cevap vermeye ve “akıl satmaya” yarar. “Adam olmak”, cinsiyetten bağımsız olarak kuvvetli bir kişiliğe ve değer sistemine sahip olmak, baskı altında bunlardan ödün vermemek, doğruluk ve dürüstlük–bir başka deyişle, özü sözü bir olmak-tır. “Adamına sahip çıkmak”, “vefa”yla ilgilidir. İktidarı elinde bulunduranlar vefayı tek yönlü bir yol olarak görmeye ve bunu sadece çevrelerinden beklemeye meyillidir. Birçok yönetici, birlikte çalıştığı insanlara “kendi ihtiyaçlarını karşıladığı” ölçüde değer verir. “Dinlemek”, liderlerde en sık görülen eksikliktir (bkz. Liderlik Davranışları Araştırması). Genel olarak liderler anlamaktan çok anlatmaya, dinlemekten çok konuşmaya eğilimlidirler. Liderin en önemli özelliklerinden biri az bilgiyle, baskı altında, doğruya en yakın kararı verebilmesidir.
DEVAMINI OKUKişiliğin yaklaşık %50 genetik olduğu ve doğuştan geldiği görüşü kabul görmektedir. Kişiliğin doğuştan gelen parçasını “mizaç” oluşturur. Mizaç, kişiliğin üzerine inşa edileceği temeldir ve hem iyi tanımlanmış davranış eğilimleriyle, hem de yaygın, iyi tanımlanmış ruh halleriyle açıklanabilir. Kişilik gelişimini dört aşama ya da dönem halinde incelemek gerekir. Her aşama, belli bir gelişim sorunu ya da zorluğuyla tanımlanır ve bunların çözümleniş biçimi, yetişkinlikteki kişilikle ilgili sonuçlar getirir. Bu aşamalar evrenseldir ve her insan bu aşamalardan mutlaka geçmektedir. Aşamaları şöyle sıralayabiliriz:Bebeklik, Çocukluk, İlk gençlik ve Yetişkinlik. Sokakta yeni oynamaya başlayan bir çocuk, ilk başta arkadaşlarının istediklerini yapmakta zorlanır ancak kısa zamanda diğer çocukların beklentilerinin de karşılanması durumunda varlığını koruyabileceğini öğrenir. Yetişkinlikte en öncelikli sorumluluk, kişinin kendi yaşamı hakkında geçmişi anlamlandıran ve geleceğin resmini çizen bir hikâye oluşturmasıdır.Günümüzde kişilik yedi temel boyutta incelenmektedir. Bu boyutlar iç uyum, sosyallik, hırs, uzlaşılabilirlik, tedbirlilik, yeniliğe açıklık ve öğrenmeye açıklıktır.
DEVAMINI OKU