Değerli Dostumuz,
22 inci sayımızla yine karşınızdayız. Bildiğiniz gibi, başından beri her sayımızda belirli bir konuya odaklanarak, o konuyu enine boyuna, gelişim çizgisi içinde ve tüm açılımlarıyla inceliyoruz. İtiraf etmek gerekirse bu kararı alırken, her sayıda farklı bir konu bulmak konusunda endişe duymadık değil. Oysa beş yıldır konu sıkıntısı hiç yaşamadığımız gibi, olası konular arasından seçim yapmakta zorlandığımız oldu. Bu da bize örgüt psikolojisi ve insan kaynakları alanlarının ne kadar zengin ve dinamik bir alan olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Bu sayımızın konusu olan “etkileme ve etki yaratma” aslında geçen sayımızda ele aldığımız “iletişim ve ilişki”nin bir uzantısı, onunla organik bağı olan bir konu. Günümüzde başarılı kişilerin ilişki yönetimi becerileriyle sivrildiklerini çok açık biçimde görüyoruz. Çevresinde etki yaratan ve iz bırakan kişiler; değerlerini, ilkelerini ve vizyonlarını daha etkin bir biçimde hayata geçirme olanağına sahip. İş hayatının her kademesinde sonuç almak için paydaşların katkısını ve desteğini almak gerekiyor. Aktif siyasette hedefe ulaşmanın yolu kitleleri olduğu kadar mücadele arkadaşlarını da etkilemek ve ikna etmekten geçiyor. Akademik dünyanın insanları da meslektaşlarını, öğrencilerini ve giderek kamuoyunu bilgileri ve buluşlarıyla yönlendirmek durumundadırlar. Sivil toplumun gönüllülerinin temel amacı, toplum adına yürüttükleri çalışmalarda olabildiğince geniş kitlelere ulaşmaktır. Hayatın her alanında etkileme ve etki yaratma becerilerinin belirleyici olduğunu söyleyebiliriz.
Sosyal etki teorilerine baktığımızda, kitleleri etkilemekle küçük gruplarda etkilemenin farklı süreçler olduğunu görüyoruz. Çarpıcı olan, kitleleri hedef alan etkileme sonucunda tek boyutlu ve tek tip düşüncenin ortaya çıkması, buna karşılık küçük gruplarda etkilemenin, etkileşime ve sinerjiye yol açması ve grup üyelerinde düşünce zenginliği ve çeşitlilik yaratmasıdır. İlişkiyi kurgulama süreçlerinde de temel bir fark görülmektedir: Kitleler söz konusu olduğunda etkilemenin ilişki biçimi “önde olmak”, küçük gruplarda ise “birlikte olmak”tır. Böylelikle 1960’larda sosyal uyuma ve toplumsal değişime ağırlık veren sosyal etki teorilerinin günümüzde daha çok etkileme ile varılacak ortak yarar ve katkıya odaklandığı görülmektedir. İdealler ve değerlerden yola çıkan kitlesel etkileme uğraşlarının yerini, ortak yararı öne çıkaran, sonuç odaklılık, değer yaratma gibi üretkenliği hedef alan ve iş sonuçlarını değiştiren yaklaşımlar almaktadır.
Kaynak dergisinin bu sayısı da etkileme ve etki yaratma konusunda zengin bir çeşitlilik sunuyor. Başarının önemli öğelerinden biri olan bu beceriyi okuyucularımızın yakından tanıma fırsatı bulacaklarını umuyoruz.
Saygılarımızla,
Prof. Dr. Zuhal BALTAŞ