Kararın Nöro Anatomisi

Aristoteles insanın “akıllı hayvan” olduğunu söylemiştir. William Shakespeare, Hamlet’te insanı, “akıldan yana soylu, sonsuz yeteneklerle donatılmış” olduğunu yazmıştır. Klasik ekonomistler, Stuart Mill ve Adam Smith, insanların kararlarını kendilerine dönük yararı “maksimize ederek” vereceklerine inanmışlardı. Buna karşılık Bertrand Russell, İngilizlere özgü ince mizahıyla, “İnsanın akıllı bir hayvan olduğu söylenir. Hayatım boyunca bunun kanıtlarını aradım ancak bulamadım” demiştir. İnsanların duygularının sağ beyinde, mantıklı düşünme süreçlerinin de sol beyinde olduğu yönündeki yaygın görüş sadece sınırlı ölçüde geçerlidir. Çünkü insanın sahip olduğu iki tür düşünce süreci, beynin sağı ve solu tarafından yönetilmekten çok, aşağı ve yukarıdaki yapıları tarafından yürütülür. İnsanlar çevrelerine çok kere başlangıçtaki duyumlarına bağlı olarak, sezgileriyle tepki verirler. Ayrıntılı analitik inceleme ancak bir numaralı sistemin bize sezgi oluşturmak için yeterli bilgi veremediği durumlarda gerçekleşir. Düşünen beynin yanılmaz olduğunu sanmak doğru olmaz. Bilgisayar tasarımında çalışan bilim adamları, insan beyninin düşünen bölgesinin çalışma sisteminin karar ağacı ilkesine benzediğini düşünmüşlerdir. Bir satranç tahtası üzerindeki her hareket bir sonraki adımda atılabilecek çok daha fazla seçeneği mümkün kılar. Bu kadar geniş ihtimaller dünyasında düşünen beyin, geçmiş yaşantıları öngörüleri de hesaba katarak çaresizce yolunu arar.

Aristoteles insanın “akıllı hayvan” olduğunu söylemiştir. William Shakespeare, Hamlet’te insanı, “akıldan yana soylu, sonsuz yeteneklerle donatılmış” olduğunu yazmıştır. Klasik ekonomistler, Stuart Mill ve Adam Smith, insanların kararlarını kendilerine dönük yararı “maksimize ederek” vereceklerine inanmışlardı. Buna karşılık Bertrand Russell, İngilizlere özgü ince mizahıyla; “İnsanın akıllı bir hayvan olduğu söylenir. Hayatım boyunca bunun kanıtlarını aradım ancak bulamadım” demiştir.

İnsanların tehlike, tehdit, risk, kriz, haz, menfaat gibi hayatın kritik zamanlarında aldıkları kararlara bakılacak olursa; Bertrand Russell’ın görüşündeki haklılık payı üzerine düşünmekte yarar vardır. Bu yönde düşünmeye de insan beyninin anatomisi üzerinden başlamak yerinde olur. 

Beynin gelişmesini yaklaşık 500 milyon yıl önce tamamlamış ilk yapısı arka (veya alt) beyindir. Bu bölge sürüngenlerle ortak olan yapıdır ve solunum, vücut sıcaklığı, beden sıvıları ve kendi kendine çalışan (solunum, kalp vurumu vb) sistemlerden sorumludur. Bu yapının üzerinde yer alan orta beyin bölgesi ise görme ve işitme duyularını koordine eder; tehlike, tehdit ve haz konusundaki röle (aktarma) istasyonlarını barındırır. Bunların üstünde yer alan ön beyin (prefrontal bölge) ise insana özgü olan okuma, yazma, hesap yapma, sembolizasyon, akıl yürütme gibi işlevleri barındırır. 

İnsanın Dünya sahnesinde çıkışı birkaç yüz bin yıl, dil, soyutlama, bilinçli düşünce ve nihayetinde kültürün ortaya çıkışı ise elli bin yıllık bir süreyi geçmez. Tarih kitaplarında okunduğumuz cilalı taş devrinin bugünden yaklaşık 7000, maden devrinin ise 5000 yıl öncesine dayandığını hatırlamakta yarar vardır.

İki Beyin

İnsanların karar verme süreçlerini anlamak için beyinin içine girmek gerekir. Beyin araştırmaları günümüzde fMRI (functional magnetic resonance imaging) adı verilen bir araçla yapılmaktadır. Bu araç, beyinde belirli durumlarda meydana gelen kan akımını saptar ve görüntüye dönüştürür. Davranışsal ekonomi uzmanı George Loewenstein; “beynin büyük bölümü bilinçli düşünmekten çok, otomatik süreçlerin etkisi altındadır. Bu nedenle beyinde gerçekleşen işlemlerin büyük çoğunluğu düşünerek değil, duyguların etkisi altında gerçekleşir” demiştir. Bu saptamadan yüz yıl önce de Amerikalı gazeteci ve yazar Ambrose Bierce; aynı fikri “beyin düşündüğümüzü sandığımız organdır” şeklinde ifade etmiştir. İnsan beyni evrim süreci içinde, hayatını kolaylaştıran “şey”lere yönelmek, zararlı görünenlerden de kaçınmak üzere yapılanmıştır. İnsan beyni verdiği tepkileri ve aldığı kararları iki ayrı bölgede işlemden geçirir. Bunlardan birincisi, beynin gelişim açısından daha eski bir bölgesi olan alt ve orta beyin yapılarının etkili olduğu, “hisseden beyin”; diğeri ise konuları irdeleyen “düşünen beyin”. Beynin tabanında yer alan eski yapı, hızlı, güçlü ancak tepkisel ve dolayısıyla “akılsız”dır. Buna karşılık daha üstte yer alan irdeleyici düşünen beyin, yavaş, zayıftır ve kendini “akıllı” sayar.

Tehlike, tehdit, risk, kaygı, ödül, haz, refah vaad eden uyaranlar karşısında kararlar hızlı ve güçlü olan hisseden beyinden çıkar ve daha sonra kuvvetli gerekçelerle desteklenmek üzere irdeleyen ve “düşündüğünü düşünen” (zanneden) beyin bölgesine havale edilir.

İnsanların duygularının sağ beyinde, mantıklı düşünme süreçlerinin de sol beyinde olduğu yönündeki yaygın görüş sadece sınırlı ölçüde geçerlidir. Çünkü insanın sahip olduğu iki tür düşünce süreci, beynin sağı ve solu tarafından yönetilmekten çok, aşağı ve yukarıdaki yapıları tarafından yürütülür.

Hisseden beyin

“Hisseden” adını verdiğimiz refleksif düşünce süreci esas olarak beyin kabuğunun (serebral korteks) altındadır. Beyin kabuğu duygusal sistem için de kritik bir işleve sahip olmakla beraber, duygularla ilgili birçok süreç evrimsel gelişimin daha eski dönemlerinde gelişmiş olan bazal ganliyonlar ve limbik sistemde gerçekleşir. Limbik sistem beynin iç ortasındaki ağsı yapıya verilen isimdir. Bu bölge yiyecek, içecek, sosyal statü, cinsellik, para gibi insana haz veren şeyleri tanımak ve onları yönetmek konusunda önemli bir role sahiptir. 

Bu bölge dış dünyadan gelen ve haz vadeden uyaranlar için bir ilk değerlendirme ve röle (aktarma) istasyonudur. Bu bölgenin beyin kabuğu ile milyarlarca bağlantısı vardır ve mesaj buradan beyin kabuğuna gönderilir. 

Bütün memelilerin limbik sistemi vardır ve bu sistemin görevi, beyinde flaş ışığı yakmaktır. Çünkü canlı hayatını sürdürmek için tehlikeden (kendine sıkıntı veren) ve riskli uyaranlardan hızla uzaklaşmak; buna karşılık haz veren ve ödül vadeden uyaranlara yönelmek eğilimindedir. 

Limbik yapı içinde bulunan amigdal (badem) çekirdek ve talamus’a uzanan görüntü, ses ve koku uyaranları bu bölgelerde şimşek hızıyla hoş (yararlı, iyi) ve nahoş (zararlı, kötü) olarak değerlendirilir. Bu değerlendirme korku veya haz duyguları oluşturarak canlının eyleme geçmesini (motive eder) sağlar. 

Hisseden (refleksif) sistem o kadar hızlı çalışır ki, bilinçli beynimizin devreye girmesi çok kere tepki verildikten sonra gerçekleşir. Yaşanan gerçek tehlikelerde bu alarm sistemi saniyenin onda biri kadar bir zamanda devreye girer. Bazı araştırmacılar bu sisteme birinci sistem adını vermişlerdir.UCLA’dan Mathew Lieberman, “birçok karar ve yargılarımızın” bu sistem tarafından şekillendiğini belirtir. İnsanlar çevrelerine çok kere başlangıçtaki duyumlarına bağlı olarak, sezgileriyle tepki verirler. Ayrıntılı analitik inceleme ancak bir numaralı sistemin bize sezgi oluşturmak için yeterli bilgi veremediği durumlarda gerçekleşir.

Hisseden sistemin işleyişinde, risk ve ödüle giden belirli kalıp ve işaretleri tanımak, karşılaşılan insanların kişilikleriyle ilgili karar vermek gibi farklı sorunları değerlendiren birçok yapı devreye girer. Bütün bu işleyişin ortak özelliği hızlı, otomatik ve bilinçli düşünce düzeyinin altında yer almasıdır. 

Kaliforniya Teknoloji Enstitüsünden Colin F.Camerer, hisseden beyni şu şekilde tanımlamaktadır: “Hisseden beyin hızlı fakat yordamsız kararlar veren bir bekçi köpeği gibidir. Hırsıza her zaman saldırır, ancak bazen postacıyı da ısırdığı olur.”

Düşünen (reflektif) beyin

İnsan beyni sezgi ve duygudan daha fazlasını barındırır. Beynin düşünen tarafının büyük bölümü alnın arkasında, ön lobunda önünde olan prefrontal bölgede bulunur. Bu bölge davranışların ve kararların kişinin uzun vadeli amaçlarını denetleyen bir yönetim merkezi veya CEO’dur. Bu bölgede, beynin çeşitli bölümlerinden gelen bilgiler, geçmiş deneyimlerin süzgeçinden geçirilir, anlamlı bütünlere dönüştürülerek organize olur, geleceğin planlarını da içine alan bir tepkiye dönüştürülür. Düşünen beynin önemli bir bölgesi de sayısal ve sözel bilgileri işleyen parietal korktekstir. 

Düşünen beyin duyguların yorumunu yapar. Örneğin, geç kaldığı bir randevu için eşine mazeret bulmak, elverişli bir yatırım fırsatı olarak gözüken bir durumu değerlendirmek gibi karmaşık problemler burada değerlendirilir. Hisseden beynin çözmekte zorluk çektiği konularda düşünen beyin devreye girer ve analitik düşünce sürecini başlatır. Bu süreç kişinin yaptıklarının bilincinde olduğu ve sorumluluk üstlendiği bir süreçtir. 

Tümör veya inme nedeniyle prefrontal korteksi hasarlanan insanlar uzun süreli plan yapmakta, akıl yürütmekte ve nispeten karmaşık yönergeleri izlemekte zorluk çekerler. Bu bölgenin hasarlanması akıl yürütme ve verilen bilgilerden yeni sonuçlar çıkartma becerisini ileri derecede bozar. Bu durumda yapılan seçimler veya alınan kararlar akıl yürütmek sonucu olmak yerine, hisseden beyinden kaynaklanan sezgisel ve anlık nitelik taşır.

Iova Üniversitesi’nde hisseden ve düşünen beynin egemenliği ile ilgili ilginç bir araştırma yapılmıştır. Öğrencilerden bir sayı dizisi ezberlemeleri istenmiş ve daha sonra yemek için meyve salatası veya çikolatalı kekten birini seçmeleri istenmiştir. Öğrenci ezberlediği sayı yedi haneliyse %63 çoğunlukla çikolatalı keki, iki haneli ise %56 ihtimalle meyve salatasını seçmiştir. Düşünen beyin sağlık için meyve salatasının yararlı olduğunu bilir ancak hisseden beyin çikolatalı kek için sabırsızlanır. Düşünen bir beyin yedi haneli bir sayıyı akılda tutmak gibi yoğun bir meşguliyet içindeyse, hisseden beyin bu fırsattan yararlanarak kişiye haz verecek olan seçimin hayata geçmesini sağlar. 

Düşünen beynin yanılmaz olduğunu sanmak doğru olmaz. Bilgisayar tasarımında çalışan bilim adamları, insan beyninin düşünen bölgesinin çalışma sisteminin karar ağacı ilkesine benzediğini düşünmüşlerdir. Bir satranç tahtası üzerindeki her hareket bir sonraki adımda atılabilecek çok daha fazla seçeneği mümkün kılar. Bu kadar geniş ihtimaller dünyasında düşünen beyin, geçmiş yaşantıları öngörüleri de hesaba katarak çaresizce yolunu arar. Bu tıpkı ağaç gövdesinden yukarı çıktıkça dalların giderek sıklaşması ve karmaşıklaşmasına benzer. 

İşler Karışınca

Yukarıdaki satırlarda, hisseden beyinin çözemediği durumlarda düşünen beynin devreye girdiğini söylemiştik. Ancak düşünen beyinin de çözmekte zorluk çektiği durumlarda tekrar hisseden beyin etkili olur. Örneğin, bir çok kişi, özellikle kadınlar, GDO’lu (genetik değişime uğramış) ürünlerden büyük korku duyar bu nedenledoğal malzemeler kullanmaya veya beslenmeye önem verir.. Oysa ne ojede, ne rujda, ne de kullanılan parfümlerde doğal bir maddeden söz etmek mümkündür. Geçtiğimiz yıllarda Dünya’da yaşanan kuş gribi, domuz gribi ve deli dana hastalıklarının nasıl paniğe neden olduğu ve tüketim alışkanlıklarını değiştirdiği hatırlardadır. Diğer taraftan her yıl Dünya’da on binlerce kişi güneşteki ultraviyole ışınlarının neden olduğu cilt kanserinden ölmektedir. Benzer şekilde yanağında çıkan sivilce nedeniyle doktora giden birinin günde bir paketten fazla sigara içmekte olduğunu gözlemek şaşırtıcı değildir. Türkiye’de her gün trafik kazasında ortalama on kişinin öldüğünü biliriz. Bu sayı bayramlarda kırka çıkar. Ancak insanlar kötü olayların kendi başlarına gelmeyeceğini düşünür. 

Buna karşılık domuz gribi, kuş gribi veya deli dana hastalığı insanları daha çok korkutur. Oysa insanları korkutan tehlikelerle gerçekten zarar veren ve öldüren tehlikeler farklıdır. Düşünen beyin açısından bu gerçeğe ulaşmak hiç zor değildir. Ancak bir riskin sonuçları ne ölçüde belirsiz ve sebebi zor anlaşılır ise hisseden beyin devreye girerek, hoş olana, kişiye kısa vadede zevk ve keyif verecek olana yönelmemize neden olur.

Sonuç

Sevgili okurlar, bu yazıda geçen bazı kavramlar fazla teknik bulunabilir. Yıllar önce Tıp Fakültesi sıralarından geçerek aldığım “klinik nörofizyoloji” doktoru derecesi sürecinde bu kavramların beni de başlangıçta zorladığını biliyorum. Ancak insan davranışına anlam vermenin ve onlara yol göstermenin, kişisel gelişim uzmanlarının içi boş laf kalabalıkları ve genel doğrularının ötesine geçmekle mümkün olduğunu gördüm. Böylece, neden akıllı insanların yanlış olduğu aşikar olan kararlar verdiklerini, saçma davranışlar gösterdiklerini, garip tarikatlara girdiklerini, hayaletlere ve ruhlara inandıklarını, falcılara para kaptırdıklarını, hayat karşısındaki şanslarını ellerinden alan uyuşturucu veya alkole bağlandıklarını, radyoda veya televizyonda bir saat sonra hatırlamayacakları programlar için uykusuz kaldıklarını anlamak yolunda kendimi geliştirdim. Bu yazının ve bu sayıda yer alan diğer yazıların okuyucularımızda da bu yönde bir farkındalık kazandırmasını dilerim. 

Kaynaklar

  1. Zweig, J. : Your Money and Your Brain, Simon Shuster, 2007
  2. Einhorn, H. J.; Hogarth, R. M. : Confidence in Judgement, PR, 85, 1978
  3. Marcus, G. : Kluge. Remzi Kitapevi, 2008
  4. Lindsrom, M. : Buyology, Random House, 2007
  5. Howard, J.P. : The Owner’s Manual for the Brain, Bard Press, 1994
  6. Baggaley, A.: Human Body, Dorling Kindersley Publishing. Inc., 2001
  7. Sweeney, M.S.: Brain the Complete Mind, National Geographic, 2009

Diğer Makaleler

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

Son Makaleler

En Çok Yorumlanan

Öne Çıkan Videolar

Hayatın Hakkını Vermek

Hayatın Hakkını Vermek | Prof. Dr. Acar Baltaş | TEDxIzmir

Mesleğimi nasıl seçmeliyim?

Kurumların yönetim felsefesini hayata taşıyan insan ve değişim projeleri üzerine çalışan Prof. Dr. Zuhal Baltaş, mesleğinizi nasıl seçmelisiniz konusu üzerine bilgi veriyor.

Hayalini Yorganına Göre Uzat

Prof. Dr. Acar Baltaş, TEDxAnkara'da yaptığı konuşmada istek ve başarı arasındaki ilişki ile "yatkın olduğumuz şeyleri hayal etmenin" önemini anlatıyor.

Öne Çıkan Kitaplar

Personova Kişilik Envanteri Testi