Meslek hayatım boyunca hem sanat, hem de spor alanında istisnai başarı göstermiş birçok kişiyle sohbet etmek, sorunlarını dinlemek ve yaşantılarını paylaşmak fırsatını buldum. Kendi alanlarında üstün başarı gösteren bu insanların ilişkilerinde iki özellik dikkatimi çekti: Birincisi, yaptıkları işe kendilerini yürekten adamış olmaları, ikincisi de, hangi özellikleri iyiyse, enerjilerinin ve güçlerinin yüzde 90’ını, o özelliklerini daha da güçlendirmeye odaklamaları. Barcelona’dan Galatasaray’a transferi sırasında Fatih Terim, fikrini almak için aradığı Hagi’nin eski hocasından, “İyi bir futbolcun, ancak koca bir bebeğin oldu” cevabını almıştı. “Güçlü yön”, belirli bir konuda veya işte, sürekli olarak kusursuza yakın performans demektir. Güçlü yönünün bütününü ortaya koyamayan kişi kendisini işine yürekten adayamaz. Neye odaklanırsak gerçeğimiz olur. Yanlışlara odaklanmak, insanın güçlü yönlerini hayata yansıtmak konusundaki güvenini zedeler ve performansını olumsuz yönde etkiler.
READ MOREOnlara Y Kuşağı diyorlar. Onlar ikinci binyılın ilk kuşağı. Eskilere oranla çok daha özgüvenli, iyimser, girişimci ve sürekli arayış içindeler. Hepsi teknoloji sihirbazı, hiçbir yenilik onları şaşırtmıyor, çünkü teknolojinin içine doğdular. Buckingham’e göre, yeni kuşak çalışanlar daha fazla kontrol, daha fazla yetki, işyerinde geçirecekleri zaman içinde daha fazla takdir görmek istiyorlar. Övgü, onaylanma ve terfi talep ediyorlar. Y Kuşağı hayatlarını daha iyi yönetmek istiyorlarsa, biz de onlara güçlü oldukları yönlerini kullanmayı ve zaaflarından uzaklaşmayı öğretmek zorundayız. Güçlü ve güçsüz yönlerini keşfetmenin sorumluluğunu üstlenmelerini isteyebiliriz. Güçlü yönlerini ortaya koyarak işyerine daha fazla katkıda bulunmalarını bekleyebiliriz. Güçlü yönlerini, övünmeden ve ukalalık etmeden dile getirmeyi ve zayıf yönleri hakkında bahaneler üretmeden söz etmeyi öğretebiliriz. Böylelikle bu kuşağın güçlü yönlerini organizasyonun yararına yönlendirmek elimizdedir.
READ MORE1911 yılında iki Alman araştırmacı, Stumpt ve Pfungst, o yıllarda ünü ülkeyi sarmış Akıllı Hans adındaki bir atı incelemeye karar vermişler. Akıllı Hans toplama, çıkarma, çarpma ve bölme yapabiliyor, kelimeleri heceleyebiliyor, müzikal armoni problemleri çözebiliyormuş. Üstelik bunları terbiyecisi Alman matematikçi Von Osten yanında olmadığı zaman da yapabiliyor, Von Osten’ı bile şaşırtıyormuş. Stumpt ve Pfungst, önce Hans’ın soruyu yönelten kişiyi göremediği zaman, hiç de akıllı olmadığını, doğru cevap veremediğini saptamışlar. Dahası, soruyu soran kişinin kendisi cevabı bilmiyorsa, Hans da cevap veremiyormuş. Pfungst, soru soran kişi başını ileri doğru eğdiğinde Hans’ın ön ayağını vurmaya başladığını, soru soran başını arkaya attığı zaman da durduğunu fark etmiş. Hatta soru soranın kaşlarını kaldırması bile Hans’ın cevap vermekten vazgeçmesine neden oluyormuş. Daha da ilginci, karşısındaki kişinin burun deliklerinin açılması bile Hans’ın durmasına yetiyormuş. İşin doğrusu, soru soran kişiler, fark etmeden Hans’a doğru cevaplarla ilgili ipuçları veriyor ve beden dilleriyle ondan ne beklediklerini anlatıyorlarmış. Hans da bu işaretlerin en küçüğünü bile yakalıyor, ona göre cevap veriyormuş. Hans, insanlar onun akıllı olmasını bekledikleri zaman “akıllı” davranıyormuş!
READ MORELudwig van Beethoven, bugünkü pozitif psikolojinin felsefesini en çarpıcı biçimde yansıttığı için, bu anlayış için bir sembol olmuştur. Hayatındaki büyük bir fizyolojik engele rağmen, kişilik özellikleriyle zekâsının kendisine verdiği güç ve insanlığa sunduğu eşsiz armağanlar, psikologlara tartışmasız bir yol göstericilik yapmıştır. Yaratıcılığı ile kendini insanlığa karşı borçlu ve görevli sayan Beethoven, büyük bir sorumluluk duygusu içinde insanlığını, doğaseverliğini ve ahlaki olgunluğunu eserlerinde dile getirmiştir. Günümüzün pozitif psikoloji yaklaşımında “Beethoven Faktörü” , insanın kendisinde var olduğuna inandığı üstünlükleri yaşatma ve diğerleriyle paylaşma azmindeki ısrarlılık ve tutarlılıktır. İnsan kendi kaderini belirleyen gücün sadece kendinde olduğunu bilmelidir. Pozitif psikoloji akımının savunucularına göre, güçlü özellikleri güçlendirerek zaafları onarmak temel meselemiz olmalıdır. Bu nedenle, bugüne kadar felsefi, soyut ve bilimdışı kabul edilen insan özelliklerini bilimsel yöntemlerle incelemek için sayısız araştırma projesi destekleniyor.
READ MORESon yıllarda yaşanan gelişmelere bakılırsa, iş hayatında psikoloji giderek daha fazla söz sahibi olacak. Çünkü iş hayatının temel meseleleri eninde sonunda insana gelip dayanıyor. İş liderlerini en çok uğraştıran konuların başında, çalışanların kendilerini işlerine daha fazla vermelerini sağlamak, giderek zorlaşan pazarlarda önlerde koşabilmek için özgün ürünler ve hizmetler sunarken müşterilerin ne istediğini öngörebilmek yer alıyor. Geleceğin dünyasında iş yaşamında başarıyı inşa edecek olan, insanların yönelimleri olacak. Bu zorlu mücadelede, ne işletme ve yönetim bilimlerinin, ne mühendisliğin ve finansın, ne de pazarlama ve satış tekniklerinin tek başına yeterli olması mümkün görünmüyor. İş liderleri, insanları ve duyguları yönetme becerileriyle öne çıkacak. Bireyi işine daha fazla bağlamak, odaklamak, daha doyurucu bir iş ortamı yaratmak ve üretken kılmak, geleceğin başarısında anahtar rolü oynayacak. O halde, sahip olduğumuz ve pek de sorgulamadığımız tutumlarımızı gözden geçirmemiz ve hatta yenilememiz gerekecek.
READ MOREKurumlar iş hayatının başlangıcından beri üretim ve verimlilik konusunda çaba harcamışlardır. Son 20 yıldır, kurum çalışanlarının çalışma davranışları ve iş başarısı üzerinde yürütülen çalışmalar, bizi günümüzde farklı kavramlarla yüz yüze getirdi. Kurumsal yapıları güçlendirerek, performansı en üst seviyelere çıkarmayı hedefleyen, en çok odaklanılan yaklaşım Olumlayıcı Sorgulamadır. Bu yaklaşım, insanların var olan ve geçmiş den günümüze taşıdıkları, olumlu sonuç veren başarılı yönlerini tanıyarak, bu yönlerini vurgulayarak, yeni yaklaşımlar geliştirme esasına dayanmaktadır. Başarı örneklerinin ortaya çıkması, yöneticilerin çalışanları ile ilgili olumlu ortak özelliklerini, kuruma kattığı değerlerini tanıma imkânı verir. Bu ortak noktalar, her kuruma özgü farklı değerler olarak karşımıza çıkar, örneğin güven, esneklik, kârlılık, istikrar gibi. Ayrıca kurumun nelere yetkin olduğu hakkında da zengin bilgiler elde edilir. Bu analizler, kusurları bir yana bırakıp, suçlu arama ya da parmakla gösterme davranışından vazgeçip, nelerin yolunda gittiğine bakılırsa, kurum olarak “en iyi örnekler” in, neler olabileceğine ilişkin fikirlerin oluşumuna imkân sağlar. Burada amaç, daha önce yaşanan başarılardaki ortak kullanabilir konuları netleştirerek ortaya çıkarmaktır. Olumlayıcı Sorgulama sürecinin, bir kurumda en çok ekip oluşturma ve geliştirme sürecinde katkısı olduğunu düşünmekteyiz, bu sebeple Baltaş-Baltaş’ın yeni geliştirdiği” Ekip Süreçleri ve Dinamikleri” eğitimi, Olumlayıcı Sorgulama felsefesine dayanan kişilik özellikleri ve değerlerini tanıma olanağı sağlamaktadır.
READ MOREBu yazı,Prof. Dr. Acar Baltaş’la “Güçlü Yönlere Odaklanma” ile ilgili söyleyişidir.
READ MOREBir şirket düşünün ki satış bölümü, yüksek baskı altında çalışılan, acımasız bir iş ortamı olarak tanınıyor. Yüksek beklentileri olan hoşgörüsüz bir yöneticisi var. Bölüm içinde dişe diş bir rekabet yaşanıyor. Ekip, tepelerinde sallanan bir kılıcın tehdidi altında çalışıyor. İş terki çok yüksek… Buna karşılık planlama bölümü uyarıcı ve zevkli bir iş ortamı olarak biliniyor. Bölüm yöneticisi ilgili ve ekibini geliştirmeye önem veren bir kişi. Çalışanların hepsine adil ve saygılı davranılıyor. Hepsi seçkin ve yüksek motivasyona sahip kişiler. Herkes olumlu ve destekleyici ortamdan memnun. Bölüm olarak her zaman başarılı sonuçlar alıyorlar. Üst düzeyde performans olumlu ve anlamlı bir ortamda yeşerir. Farkı yaratansa iş iklimidir. İş iklimi, işyerinin çalışanlar tarafından algılanan psikososyal yönüdür. Bir başka deyişle bir arada çalışan kişilerin soluduğu havanın niteliğidir.
READ MOREİş hayatında başarılı olmuş, girişimci, yenilikçi ve değişimci kişileri yakından incelediğimizde, bu kişilerin birlikte çalıştıkları kişiler ve çevrelerindeki en iyi özellikleri ayırt edebilen, gerçekliği yeniden yapılandırabilen bir özelliğe sahip olduğunu görürüz. Bu insanların ileriyi, fırsatları ve gelişme potansiyelini farklı bir biçimde görme yeteneği vardır. Olumlayıcı Zekâ, belirli bir durumu yeniden yorumlayarak farklı bir bağlamda görebilmek, olumlu yönlerini takdir edebilmek ve o durumun özelliklerinden geleceğin nasıl şekilleneceğini öngörebilmek yeteneğidir. O anın içinde barındırdığı olumlu ve üretken potansiyeli fark edebilmektir. O anda gizli olan, çığır açıcı bir ürünü, üstün bir yeteneği, geleceğe uzanan bir çözümü keşfedebilmektir. Olumlayıcı zekâ, olumsuzlukları olumlu gibi görmek, başarısızlıklar karşısında bahaneler üretmek, destek vermek adına yeteneksizliklere övgü düzmek demek değildir. Gerçekleri görmemek ya da inkâr etmek de değildir. Gerçekleri daha iyi bir gelecek için yeniden yorumlamaktır.
READ MORE