Politikacılar, satıcılar, yöneticiler, futbol klüpleri başkanları, köşe yazarları, reklamcılar, bankalar, otomobil markaları…. Şöyle bir an durup bakınca, düşüncelerimizin ve davranışlarımızın nasıl bir etkileme bombardımanı altında olduğunu farketmek insanı bunaltıyor doğrusu. Birileri sürekli bir şeyler yapmamızı istiyor, bir şeyler yapmaya zorluyor, bir şeyler almaya çağırıyor, bir şeyler ödemeye zorluyor, ne düşüneceğimizi, neye inanacağımızı, hangi dil ve anlam kalıplarıyla konuşacağımızı, hangi şarkıları mırıldanacağımızı belirliyor, hangi tutumları değiştirmek gerektiğini, hangi partiye oy vermenin yararlı olacağını dikte ediyor. Kim bilir günün ne kadarını bir dizi etkileme girişiminin hedefi olarak geçiriyoruz? Yılda kaç saat televizyon seyrediyorsunuz? Kaç saat radyo dinliyorsunuz, kaç saat gazete ve dergi okuyorsunuz? Kaç tane reklamla yüz yüze geliyorsunuz? Bir düşünün, ülke ve dünya nüfusunun önemli bir kısmı bizleri etkilemek amacı güden işler yaparak hayatlarını kazanıyorlar.
DEVAMINI OKUKurumlarda iletişim sorunu çok kere, sorunun veya hastalığın kendisi değil, belirtisidir, bir neden değil, bir sonuçtur. Eğer bir kurumda iki bölüm yöneticisi arasında güç çatışması veya çıkar çatışması varsa, hiçbir iletişim eğitimi bundan kaynaklanan sorunları çözemez. Bu kişilerin bir toplantı sırasındaki anlaşmazlıkları, dile getirmedikleri kişisel, gizli gündemleri nedeniyle, iletişim teknikleriyle üstesinden gelinebilecek bir durum değildir. Çağdaş kişilik kuramı Beş Faktör modelini temel alan Hogan ve Hogan’ın iş hayatı için yaptıkları düzenlemeye göre, temel kişilik boyutları şunlardır: İç uyum, hırs, sosyallik, tedbirlilik, uzlaşabilirlik, yeniliğe açıklık ve öğrenmeye açıklık. Bu model doğrultusunda her iş rolünün gerektirdiği kişilik özellikleri farklıdır. Bir finans veya kalite güvence yöneticisinin ayrıntılara dikkatli, insanlarla çok fazla yakınlaşmayı tercih etmeyen, zaman baskısı hissetmeyen ve dikkatini uzun süre sabit konulara odaklayan bir kişi olması onun başarılı olmasına yardım eder. Buna karşılık bir satış yöneticisinin, hızlı, hareketli, ayrıntılardan hoşlanmayan, insanlarla birlikte olmayı tercih eden bir kişi olması, onun mesleki başarısına katkıda bulunur. Bu iki yöneticinin sorunları farklı algılamaları, farklı çözüm önerileri getirmeleri, dolayısıyla da çatışmaları kaçınılmazdır.
DEVAMINI OKUBaşkalarıyla kurduğumuz etkileşimler, kendimizi ve başkalarını yeniden ve yeniden tanımamızı sağlar. Kendimizle ve başkalarıyla ilgili yargılarımızı toplumsal çevremiz kadar o çevreyle kurduğumuz iletişim de belirler. Ailemiz, öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, eşimiz ve yöneticilerimiz, bize her fırsatta, kim olduğumuza ve nasıl iletişim kurmamız gerektiğine dair ipuçları verirler. Öte yandan biz de, kurduğumuz iletişim aracılığıyla çevremizin beklentilerini şekillendirir ve değiştiririz. İnsanların günlük yaşam gerçekleri iletişimlerini etkiler, ancak bireylerin kurduğu iletişimler de günlük yaşam gerçeklerini etkiler. İletişim kurarken hepimiz içinde yaşadığımız gerçekliğin yaratılmasına katkıda bulunuruz.
DEVAMINI OKUG. Hofstede 56 ülkede yaptığı araştırmadan sonra, “Kültür insan zihninin yazılımıdır,” demişti. Kültürün iletişime etkilerini inceleyen L. Szalay ise, “Kendi görüşlerimizin ve yaşantılarımızın mutlak ve evrensel olduğuna inandığımız sürece, farklı ortamlardan, yaşantılardan ve kültürlerden gelen ve o nedenle de farklı yaşam anlayışına ve dünya görüşüne sahip insanlarla iletişim kurmaya hazır değiliz demektir,” diyor. Cohen’e göre egemen olan müzakere anlayışı daha çok bireyci kültürün bir ürünüdür. Oysa toplulukçu kültürlerin müzakere tarzları bambaşkadır, iletişim biçimleri de farklıdır. Bireyci kültür kişilere değil konuya ve hızlı sonuç almaya odaklanır. Toplulukçu kültür ise önce dostça ilişki kurmaya ve geliştirmeye özen gösterir, konuya acelesiz yaklaşır. Bireyci kültür önce durumu masaya yatırır, çözüm seçeneklerini enine boyuna tartışmak ister. Toplulukçu kültür başından tezini masanın üstüne koyar, önce ilkede anlaşıp sonra ayrıntılara geçmeyi bekler.
DEVAMINI OKUYetişkinleri hedef alan e-öğrenme içerikleri, onların geçmiş yaşantılarına, günlük sorunlarına, yeni bilgiyi değerlendirme becerilerine hitap etmelidir. Kurumsal ortamda e-öğrenme uygulamalarının kullanıcıları olan çalışanlar yetişkin insanlardır. Onlar, belirli bir geçmiş yaşantı birikimine sahip, önlerine çıkan bilgiyi bu deneyimlerinin ışığında sorgulayan ve değerlendiren, günlük yaşamlarında karşılaştıkları sorunlara çözüm arayan, neyin işlerine yarayacağını, neyin yaramayacağını bilen, bağımsız ve özerk kişilerdir. Yetişkinlere yönelik eğitim tasarımları en az içerik kadar, insanların öğrenme süreçlerine de odaklanmalıdır. Sözel anlatımlar ve metinlerden çok, hayatın içinden, uygulamalı örnek olaylar, rol çalışmaları, simülasyonlar ve kendini değerlendirme olanakları gibi stratejiler yetişkinler için en yararlı eğitim araçlarıdır.
DEVAMINI OKUÇocuk, 4 ile 10 yaş arasında, yalan söylemez, başkasının oyuncağını almaya kalkmaz, canlılara zarar vermezse, cezalandırılmaktan kurtulacağını, kurallara itaat ederek ödüllendirileceğini, isteklerini daha kolay elde edebileceğini öğrenir. 10-13 yaş arasında, “uslu çocuk” olursa daha çok sevileceğini, takdir göreceğini, okulda, arkadaş arasında ve toplumda, düzenin kural ve yasalarına uyarsa kabul göreceğini farkeder. Ergen olunduğunda ahlaki değerler ilkelere dönüşür, yasalara ve tüm insanlığa saygı ve yükümlülük sonucu ahlaklı davranış ortaya çıkar. Yetişkinlikte ise tüm evrenin bir parçası olarak bireyde, vicdan ahlakı ve etik standartlar gelişir.
DEVAMINI OKUEtikte de farklı ilkelere ağırlık veren yaklaşımlar vardır ve insanlar gerçek hayatta bu yaklaşımları duruma göre kullanırlar. Etik yaklaşımlardan biri, kurallar koyar, bunlara uygun kararlar verilmesini öngörür ve sonuçları hesaba katmaz. Yukarıdaki örnekte, sonuçları ne olursa olsun “doğruyu söyleme”ye karar veriyorsanız, sizin için kurallar önde geliyor demektir. Eğer kararınızın sonuçlarını hesaba katarak arkadaşınızı kurtarmayı seçiyorsanız, sizi farklı bir etik ilke yönlendiriyor demektir. Faydacı bir yaklaşım benimserseniz, en çok sayıda insanın elde edeceği en yüksek yararı hesaplamanız gerekir: Arkadaşınız bekar ve varlıklı, çarptığı kişi yoksul, çok çocukluysa başka, arkadaşınız geniş bir aileden sorumlu, çarptığı kişi ise aranan bir teröristse farklı seçim yaparsınız. Ya da kişisel değerlendirmenizin yeterli olmadığını, kararın herkes tarafından kabul edilebilir olması gerektiğini düşünebilirsiniz. Kararınızı aileniz, arkadaşlarınız ya da kamuoyu nasıl değerlendirir? Sizin yerinizde arkadaşınız olsaydı ne yapardı? Etik kavramlar özünde evrenseldir, ancak içerikleri kültürden kültüre değişir.
DEVAMINI OKUBaşarılı kurumların ortak özelliği, üretken insanlarla çalışmalarıdır. Kurumun verimini artırmak, nitelikli insanların sayısını artırmaktan geçer. Çalışanlarının niteliği ise, eğitim veya doğru çalışanı seçme yöntemleriyle geliştirilebilir. Bu noktada, kurum içindeki başarılı insanların özellikleriyle, bu kişilerin nasıl belirlendiği büyük önem kazanıyor. Uzun yıllar zekânın iş performansının belirleyicisi olduğu varsayıldıysa da, araştırmalar gösterdi ki, yaratıcılık, liderlik, sorumluluk ve ekip çalışması da kişinin işe uygunluğunda ve üreticiliğinde önemli rol oynuyor.
DEVAMINI OKU