İnsanlar Neden Terörist Olur?

İnsanlar Neden Terörist Olur?

Konu tatil havasına uygun gözükmese de güncel. Birkaç yıl önce yazdığım ancak çeşitli nedenlerle yayınlamadığım bu yazı, toplumları tehdit eden, şiddete dayalı hak arama anlayışı üzerinde bilgi sahibi olarak düşünmek ve fikir oluşturmak için bilimsel arka plan sunuyor. İlgi duyanlar için…

Birçok kişi insanların neden terörist oldukları konusunda fazla düşünme ihtiyacı hissetmez. Konu üzerinde fazla bilgi sahibi olmayanlar, günlük medyaya yansıyan yüzeysel yorumlar nedeniyle, teröristlerin, normal insanlardan çok farklı kişiler oldukları düşünürler. Bir terör örgütünün eylemlerine katılan kişilerin  sosyopat, sadist, ve kötü ruhlu, karanlık insanlar oldukları ve akıl sağlıkları yerinde olmayan bütünüyle patolojik oldukları kabul edilir. Ancak yarım yüzyıl öncesine dayanan klasik psikoloji araştırmaları, topluma uyumlu son derece normal insanların, belirli koşullar hazırlandığında kendilerinin bile öngöremedikleri davranışlar göstereceklerini ortaya koymuştur. Bu araştırmalardan birinde Milgram, sonraki yıllarda birçok tartışmaya neden olan deneyinde sadece bir beyaz laboratuvar önlüğü giyen araştırmacının, öğrenme testi yapıldığını düşünen deneklerine öldürücü düzeye kadar yükselen elektrik voltajı verebileceğini göstermişti (1). Benzer şekilde Zimbardo, bugün etik sınırlamalar nedeniyle yapılması hayal dahi edilemeyecek olan klasik deneyinde, üniversite öğrencisi olan denekleriyle yaptığı hapishane uygulamasında, gardiyan rolünü alanların mahkum rolündeki arkadaşlarına uyguladıkları şiddet nedeniyle, araştırmasını planladığından daha önce bitirmek zorunda kalmıştı (2). Bu araştırmalar toplumla uyumlu normal bir hayat süren sıradan insanların büyük çoğunluğunun şiddet kullanmaya yönlendirilebileceğini ortaya koymuştur.

Grup lideri

Grup liderinin etkisi birbiriyle iç içe geçen iki faktöre bağlıdır. Yeni grup kimliğiyle bütünleştirme (identification) ve eski grup kimliğinden kopartma (disidentification). Zimbardo ve Milgram’ın araştırmalarında da denekler, hizmet ettiklerini düşündükleri amaçla ne ölçüde bütünleşmişlerse, verilen emirlere uyarak karşılarındakilerine zarar vermek için kendilerini onlardan ayırmış ve onlara zarar vermekte sakınca görmemişlerdi. Benzer şekilde, hizmet edilen amaç ne ölçüde değerli bulunuyorsa, zarar verme eylemini yerine getirmek pişmanlık duymadan gerçekleştiriliyor. Eski bir CIA çalışanı olan M. Sageman, mücahitlerin, kendilerine verilen emirleri yerine getiren ve grup baskısıyla hareket eden robotlar olmadıklarını, tam tersine ne yaptıklarının bilincinde olan coşkulu katiller olduklarını söylemiştir. Sageman ayrıca Bin Ladin veya Bağdadi gibi liderlerin, eylemlerle ilgili emir veren kişiler olmaktan çok, ilham kaynağı işlevi gördüğünü belirtmiştir (3).

İnsanların terör örgütlerine neden yöneldikleri çok sayıda araştırmaya konu olmuştur. Örneğin ekonomik yetersizliğin insanları terör örgütlerine yönelttiği görüşü, A.Kruger tarafından araştırılmış ve böyle bir bağ bulunmamıştır (4). J. Bartlett El Kaide terör örgütlerine katılanların büyük çoğunluğunun dini bilgisinin çok zayıf veya yüzeysel olduğunu, esas nedenin örgütün sunduğu sahte cazibe ve olduğunu söylemiştir (5).

İçimizdeki terörist

Zimbardo’nun hapishane araştırmasında olduğu gibi gardiyanlar bir süre sonra kendi yaratıcılıklarını kullanarak mahkumlara uyguladıkları şiddetin dozunu artırmışlardı. Bu durum, grup kimliğiyle bütünleşen ve daha önce ait olduğu grupla bağlarını kopartan kişinin, bir sonraki aşamaya geçtiğinin işaretidir. Bu durum teröristlerin kesin bir hiyerarşik bağ olmadan ya küçük hücreler ya da bütünüyle yalnız başlarına hareket etmeleri nedeniyle ne yapacaklarını kestirmenin imkansızlığını ve bu nedenle de önlem almanın güçlüğünü ortaya koymaktadır. Bunlara örnek, Orlando, Fransa ve Belçika’daki saldırılara ek olarak hafızalarda yer eden iki olay daha vardır. 2015 yılında ABD’nin California eyaletine bağlı San Bernardino kentinde kamu sağlığı departmanında çevre uzmanı olan çalışan kişi, bir yaşında çocuk annesi olan eşi ile birlikte, engellilere hizmet veren sosyal hizmet binasında 14 kişiyi öldürmüştür. 2009 yılında ABD’nin Teksas eyaletindeki Fort Hood askeri üssünde ABD ordusunda görevli psikiyatrist, 30’dan fazla kişiyi yaralamış ve 13 kişiyi de öldürmüştür.

Liderlerin yaptıkları, ortak bir ideal tanımlamak ve izleyenlerini yetkilendirmektir. Milgram’ın öğrenme deneyinde, amacın bilimsel bir çerçeveye oturtulmuş olması gibi, teröristler de yüce ve asil bir amaç için hareket ettiklerini düşünür. Örneğin, El Kaide ve ISIS mensupları Müslümanları biraya getirecek daha iyi bir toplum ve dünya için mücadele ettiklerine inanırlar. Arizona Üniversitesi’nden Profesör S.Fahmy ISIS’in yaptığı propagandaları incelemiş ve sadece yüzde beşinde Batı medyasına yansıyan şiddet içeriği bulmuştur. Bu yayınların çoğu Müslümanları birleştirerek uyum içinde yaşanacak ideal bir hilafet düzenini anlatmaktadır (6). Mücahitler de kendilerini bu ütopik idealin gerçekleşmesine adamış, ayrıcalıklı kişiler olarak görürler. Onlar için ölüm, bir son olmayıp vardıkları şehadet mertebesiyle, cennette sonsuz hayatı kutlayarak yaşayacakları ilahi bir karşılaşmadır.

Gruplar kendilerini tehlikede hissettikçe ve dışarıdan bir tepkiyle karşılaştıkça “uzlaşma”dan uzaklaşmakta ve daha sert liderlerin peşinden gitmektedir. Batı demokrasilerinde aşırı sağ güç kazanıyor ve toplumun kendine benzemeyen ötekilerini giderek daha kuvvetle dışlıyor. Buna karşılık “ötekiler” de sağlıksız bir başa çıkma mekanizması ile radikalleşmeye yönelerek terör ve fanatik dini eğilimlerin uzun vadedeki en tehlikeli yönünü oluşturuyor. Bu duruma Yeni Zelanda Waikato Üniversitesinden D.Pratt “birlikte radikalleşme” (co-radicalisation) adını vermiştir (7). Böylece örneğin Müslümanların Batı ülkelerinde, içinde yetiştikleri ve eğitim alıp, değerlerini benimsedikleri toplumla bütünleşmeleri giderek zorlaşıyor.

Kısır döngü

Bu bilgiler terörizmin hedefinin mantıksız bir yıkım olduğu görüşünün, çok sığ ve yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Terörizm, şiddet yanlısı bir liderin izleyenlerini etki alanında tutmak için seçtiği bilinçli ve etkin bir yoldur. Terör saldırılarından sonra ortaya çıkan aşırı tepkiler, gerçekte bu işi yönetenlerin tam olarak istedikleri şeydir.

Batı ülkelerindeki insanları en çok hayrete düşüren, kendi toplumlarında yetişmiş gençlerin, içinden yetiştikleri topluma yönelik şiddet eylemleridir. Bunun en temel nedeni ergenlik dönemindeki gençlerin içinden geçtikleri kritik süreçtir. Kimlik arayışında olan bu gençler, benlik algılarını zedeleyecek bir durumla karşılaştıklarında, dağılmış aileye mensup olduklarında, zorbalıkla karşılaştıklarında, kafaları karışıp kendilerini yalnız hissettiklerinde bu gruplar için hedef üye durumuna gelirler. Kendine güvenli ve değerli bir kimlik oluşturamamış olan genç, ona koruma ve destek sağlayan ve bunun yanında asil bir amaca hizmet etme imkanı sunan böyle bir gruba severek katılır. Müslüman gençlerin kendi dar çevreleri içinde çok sıkı arkadaşlık bağları oluşturdukları bildirilmektedir. Bu gruplar içinde, yüksek amaca hizmet yolunda, yaşanmış heyecan veren hikayeler anlatılmakta ve üyeleri benzer kahramanlıklar yapmaya teşvik etmektedir. Ayrıca Batı’nın Müslümanların ezeli ve ebedi düşmanı olduğu, öğretmenlerin ve polisin ayırımcılık yaptığı, devletin (mevcut sistemin) onları korumadığı ve onlara düşman olduğu yönünde, çeşitli derecelerde gerçeklik payı taşıyan, ideolojik propaganda yapılmaktadır.

Böyle bir topluluğun üyesi olmayan birçok Müslüman toplumda, örneğin sınır geçişlerinde veya polis kontrol noktalarında, farklı ve olumsuz davranışlarla karşılaşmaktadır. Bu durum yabancılaşma, güvensizlik ve kimlik karmaşasına yol açmaktadır. Buna “yanlış tanınma” (misrecognition) adı verilmektedir. Bu durum sıradan insanları terörist yapmasa da “yasayı temsil eden güçlerin” işbirliği yapılacak dost güçler olmadığı ve karşısında durulacak düşman güçler olarak algılanmasına yol açmaktadır.

Benzer durumların bir bölümü Türkiye’de yetişen gençler için de geçerlidir. Güneydoğuda yaşayan gençler, içinde doğruların da olduğu ancak bir bölümü abartılmış ayırımcılık hikayeleriyle, meşru siyaset ortamına katılmak yerine, eylemcilere katılmaya teşvik edilmektedir. Doksanlı yıllarda bölgede yaşanan “faili meçhul” cinayetler, Diyarbakır Cezaevi hikayeleri hafızalarda canlı tutulmakta ve etnik kimliği pekiştirerek birlikte yaşamayı zorlaştırmaktadır. Ayrıca Güneydoğu’daki eğitim ve iş imkanlarının kısıtlılığı ve fırsat eşitsizliği gençlerin kimlik kazanmak için radikalleşmelerini kolaylaştırmaktadır.

Kendini Doğrulayan Kehanet

Kişilerin bir topluma ait olma beklentisi karşılanmayıp yanlış tanınma süreci başlayınca kişi, o toplulukla yabancılaşmaya, topluluktan uzaklaşmaya başlar. Bu durum kişinin o topluma ait kimliğinden kopmasıyla (disidentification) sonuçlanır.  Radikal liderler yarattıkları nefret dalgası ve uyguladıkları şiddetle, güvenlik güçlerini azınlık grupları üzerinde daha çok gözleme ve izleme ve baskı oluşturmasına yol açar. Böyle bir kültürün oluşması toplum çoğunluğunda “yanlış tanınma” algısını veya önyargısını pekiştirir. Bu da azınlık gruplarının toplumdaki ana kimlikten kopmalarına (disidentification) ve toplumdan ayrışmalarına yol açar. Bu uzaklaşma radikal söyleme sahip olanların kendi iddialarını güçlendirir ve haklı kılar. Bu değerlendirme hem Müslüman radikaller, hem de Türkiye’deki Kürt gençler için geçerlidir.

Buradaki en önemli nokta şudur: Ne tek başına radikal seslerin varlığı ne de bireyin kendi yaşadıkları onları radikalleştirmeye yeter. Bu iki faktörün karşılıklı etkileşimi ve birbirini güçlendirerek pekiştirmesi bireyin radikal grupların üyesi olma yolunu seçmesine neden olur. Buraya kadar yazdıklarımızdan radikal grup üyeleri arasında patolojik kişilik özelliklerine sahip kişiler olmadığı sonucunu çıkartmamak gerekir. Hiç şüphesiz suça ve şiddete eğilimli veya sosyopatik özelliklere sahip kişiler de bu grupların içinde kendi patolojik kimliklerini gizleme imkanını bulmaktadır. Ancak terörizm normal koşullarda bir tetiği çekmeyecek veya bomba fitilini ateşlemeyecek insanları bir araya getiremeyecek kadar karmaşık bir süreçtir. Bu nedenle de bu eylemin içinde olanları “beyni yıkanmış ve grup dinamiğinin etkisi altında hareket eden ve elebaşların emirlerini düşünmeden yerine getiren bir avuç sapkın” olarak nitelemek yanlış olur.

Sonuç

Terörizm, yönetim üzerinde güç ve etki sahibi her kurumun olduğu kadar, sıradan vatandaşların da bilerek veya bilmeyerek oluşumuna katkıda bulunduğu bir süreçtir. Türkiye’de terör olaylarına katılanlar üzerinde yapılan kapsamlı bir araştırma yoktur (Mevcutsa da ben bilmiyorum). Bu nedenle bağımsız bilim insanlarının terör olgusuna ışık tutacak araştırmalar yapmasına ve bu araştırmalardan çıkacak sonuçları kabul edecek bir hoşgörü ortamına ve cesarete ihtiyaç vardır. Örneğin işe kendimize soracağımız şu sorularla başlayabiliriz: Toplumumuz içindeki azınlıklara eşit davranıyor muyuz? Onlar vatandaşlık haklarından eşit olarak yararlanabiliyorlar mı? Onlara “olağan şüpheli” olarak yaklaştığımız durumlar oluyor mu? Bu soruları sormak ve bu konuda bilimsel çalışma yapmak bizi sorunun bir parçası yapacaktır. Yargılamak kolaydır, anlamak sorumluluk getirir. Çünkü ancak anlayanlar ve sorunun bir parçası olduklarının bilincine varanlar aynı zamanda çözümün de bir parçası olma şansını bulurlar.

Kaynaklar:

  1. Milgram,S.: Behavioral study of obedience. Journal of Abnormal and Social Psychology 1963; 67: 371-378.
  2. Haney C, Banks WC, Zimbardo PG.: A study of prisoners and guards in a simulated prison. Naval Research Review 1973; 30: 4-17.
  3. Sageman, M.: Understanding Terror Networks, University of  Pennslyvania Press, 2004.
  4. Krueger, Alan B. (2007), What Makes a Terrorist: Economics and the Roots of Terrorism, Princeton: Princeton University Press
  5. http://www.nytimes.com/2016/03/28/world/europe/mystery-about-who-will-become-a-terrorist-defies-clear-answers.html?_r=0
    https://aleteia.org/2015/01/22/what-causes-regular-people-to-become-terrorists
  6. Fahmy;S.; DAESH Information Campaign and its influence.NATO StratCom Centre of Excellence, Riga, Latvia. 2015
  7. Douglas Pratt,: ‘Reactive Co-Radicalization: Religious Extremism as Mutual Discontent’ (Journal for the Academic Study of Religion)

3 comments

Diğer Makaleler

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

3 Comments

  • Berrin Uygun
    7 Ağustos 2024, 16:23

    yazınızı okudum. bir şey dikkatmi çekti . terörizmi hep müslümanlar üzerinden örneklendirmişsiniz. neden hristiyan ve yahudi terörü hatta devletler terörü üzerinden de örnek vermediniz?

    REPLY
    • Rıdvan Taşkın@Berrin Uygun
      3 Eylül 2024, 18:03

      Acar bey yazılarınızı beğenerek takip ediyorum.

      Berrin hanım; Acar beyin yazı içeriğinde kaynak gösterdiği araştırmaları yapanlar hep müslüman olmayanlar.!
      Asıl soru şu olmalıydı bana göre; Hristiyan ve Yahudi terörü konusunda araştırma yapan Müslüman araştırmacılar var mı? Acar bey niye onların araştırmalarından alıntılar yapmadı?
      Ayrıca Kürt gençlerinin teröre bulaşması haklılığı açıklanırken, Anadolu tarihi boyunca çeşitli katliamlara ve dışlanmalara uğrayan Alevi gençleri niye bir terör örgütü kurmamış acaba?
      İyi çalışmalar diliyorum.

      REPLY
  • sinan
    10 Ağustos 2024, 12:11

    Harika bir yazı daha, her zamanki araştırmacılığınız ve bilimselliğinizle konuya ışık tutmuşsunuz. Elinize, emeğinize, zihninize sağlık.

    REPLY

Son Makaleler

En Çok Yorumlanan

Öne Çıkan Videolar

Hayatın Hakkını Vermek

Hayatın Hakkını Vermek | Prof. Dr. Acar Baltaş | TEDxIzmir

Mesleğimi nasıl seçmeliyim?

Kurumların yönetim felsefesini hayata taşıyan insan ve değişim projeleri üzerine çalışan Prof. Dr. Zuhal Baltaş, mesleğinizi nasıl seçmelisiniz konusu üzerine bilgi veriyor.

Hayalini Yorganına Göre Uzat

Prof. Dr. Acar Baltaş, TEDxAnkara'da yaptığı konuşmada istek ve başarı arasındaki ilişki ile "yatkın olduğumuz şeyleri hayal etmenin" önemini anlatıyor.

Öne Çıkan Kitaplar

Personova Kişilik Envanteri Testi