Duygusal zekası yüksek olan, iyi iletişim kurabildiği, insanları olduğu gibi kabul ettiği, onları dinleyip anladığı, sorun karşısında öz kontrol sağladığı, empati kurduğu, yönetme becerisine sahip olduğu için daha başarılı oluyor. Öfke, şüphe, endişe, korku, kıskançlık gibi duygularını yöneten, çalıştığı kurumda öne çıkmayı başarıyor. İş dünyası da giderek artan bir şekilde bu yaklaşımları bekliyor.
“Senin gibi bir profesyonele hiç yakışmadı duygularına hâkim olamamak… Daha kontrollü olabilir, daha sakin karşılayabilirdin. Farklı bir açıdan bakabilir, daha etkin karar verebilirdin. Çok çabuk havlu attın, hepimizi şaşırttın.” İş hayatında maruz kaldığımız bu eleştirilere karşın hangimiz istemeyiz duygularımızı iyi yönetebilmeyi, stresle baş edebilmeyi, soğukkanlılığımızı koruyabilmeyi… Olumsuzluğa kapılmadan, insan ilişkilerini ustalıkla yönetebilmeyi… Stresli durumlara uyum sağlayarak duygusal açıdan çevik olabilmeyi…
Kendimizle bağ kurma
Giderek daha karmaşık ve rekabetçi ortamlarda çalışıyoruz.Kuruluşlar ve insanlar, daha az kaynak ve daha fazla baskı ile daha fazlasını elde etmeyi istiyor. Bize de bu ritme ayak uydururken duygularımızı yönetmek, kendimizi geliştirmek düşüyor. Gelişim öz farkındalıkla, kendimizi tanımakla başlıyor. Tanımak için de kendimizle bağ kurmak gerekiyor. Kuramadığımız bağ ise güçlü ve zayıf yanlarımızı tespiti zorlaştırıyor, yapılması gerekeni fark etmemizin önüne geçiyor.
Pozitif psikoloji akımının kurucusu Martin Seligman diyor ki; “Kendi duygularımızı kendimizin yarattığının farkına varmalıyız, eğer çektiğimiz sıkıntılardan dolayı başkalarını suçlamaya devam edersek hayatımız sadece suçlamalardan ve savunmalardan ibaret hale gelir. Oysa mutluluk da başarı da başkalarına değil bize bağlı; bizim tercihlerimizden kaynaklanıyor.” Burada olumlu duygularla birlikte performansımızın arttığını, olumsuz duygularla düştüğünü de hatırlamak gerekiyor.
Duygusal zekânın gelişim alanları
Son yıllarda yapılan araştırmalar başarılı olmak için IQ’nun tek başına yeterli olmadığını, duygusal becerilerin de gerekliliğini ortaya koyuyor. Kendimizin ve etrafımızdaki kişilerin duygularını farketmek kadar, kontrol edebilmeyi öğrenmek gerekiyor. Tam da bu noktada önemini çoktandır fark ettiğimiz duygusal zekâ devreye giriyor. İş dünyasında kimi duygularıyla mantığını iyi dengeliyor, kimi kolay ikna edebiliyor, kimi ilişki yönetiminde zayıf kalıyor. Kimi inatçı karakterinden duygusal çeviklik gösteremiyor. Kimi de yorumlama ve anlamlandırmada sıkıntı yaşıyor. Her birimizde duygusal zekâ alanları farklı bir şekilde ortaya çıkıyor. Kiminde güçlü olan bir alan diğerinde gelişim alanı olabiliyor. Araştırmalar ise duygusal zekânın geliştirilebileceği üzerinde duruyor.
Kadrosunun canla başla, arzuyla çalışmasını sağlayan liderlerin yüksek duygusal zekâya sahip olduğu belirtiliyor. Kurumun lideri ve kadrosu ile duygusal zekâya sahip olması demek; performans artışı, müşteriler, tedarikçiler, paydaşlarla olan ilişkilerde beklentilerin daha iyi karşılanması anlamına geliyor. Kurum bu sayede çalışanlarını, müşterilerini kendisine bağlıyor. Duygusal zekânın önemini kavrayan kurumlar en iyi sadakat programlarına gerek kalmadan çalışan aidiyeti ve motivasyonunu artıyor.
Sonuç
Şimdi duygusal zekâ farkındalığı üzerinden kurumunuzu gözden geçirin. Değişiklik yapma ihtiyacı hissetmeniz halinde şu soruları sorun: Değişim için doğru zamanda mıyız? Dirençlere hazır mıyız? Kurumda güç dengelerinin değişmesini sağlıklı yönetebilecek miyiz? Alışkanlıklarını terk etmek istemeyenlerle baş edebilecek miyiz? Değişimin kayıp yaratacağı, sahip olunan kazanımlara zarar vereceğini düşünenlerle etkili iletişim kurabilecek miyiz? Bu direnci sağlıklı bir şekilde yönetip değişimin yolunu açabilecek miyiz? Cevabınız “evet” ise liderinize ve değişimi yönetecek ekibinize güveniyorsanız zaman kaybetmeden değişimi yönetmeye başlayın. Biliyoruz ki, değişim doğru zamanda yapılırsa işe yarar ve başarılı olur.
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir