Simülasyon, “bir sistemin modeli” anlamına gelmektedir ve iki kısımdan oluşmaktadır. Başlangıcından, katılımcının hedef göstermesi aşamasına kadar olan kısma “senaryo” denir. Bu senaryoya bağlı kalarak, gerçekleştirilen etkinliği tecrübeye dönüştürme aşamasına da “oyun” denir. Bu aşamalardan oyun kavramının net anlaşılamaması, simülasyonlara dayalı eğitimlerin anlaşılmasını da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle ilk olarak “oyun” kavramının anlaşılmasını sağlamak gerekir. Birçok kurum yeni bir eğitim uygulaması olan “simülasyonları” denemekte istekli olmaz, neden olarak becerilerin katılımcılar tarafından kazanılmasının yavaş bir süreç olması ve ortaya çıkacak olan sonuçların ölçülmesinin zor olması gösterilmektedir. Bu önyargılar simülasyonların, katılımcıları işin bütün fonksiyonları ve değişkenleriyle karşı karşıya getiren, acımasız bir rekabet ortamında aldıkları stratejik kararların sonuçlarıyla yüzleştiren, doğruyu keşfetmeyi, öğrenilenleri hayata aktarmayı sağlayan, eşsiz birer öğrenme çözümü olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesine neden olmaktadır.
“Söylersem unutursun, Gösterirsem kopya edersin, Denersen öğrenirsin” diyen Çin Bilgeleri bugün dahi haklılıkların korumaktadırlar.”
Türkiye’de kurumsal eğitim etkinliği başladığında eğitimler, büyük çoğunlukla bir üniversite hocası tarafından veya alanında deneyimli biri tarafından bir otelin konferans salonunda verilirdi. Katılımcılara eğitimcinin, okuyarak anlattığı sunumu dinlemek düşerdi. Eğitim sona erdiğinde katılımcılar eğitim değerlendirme formunu doldururlar ve eğitim sona ererdi.
Günümüzde, konferans tipi eğitimlerden çok canlı, akılda kalıcı uygulamalarla, katılımcılarda ilgi uyandıran eğitimler tercih edilmektedir. Yavaş yavaş eski eğitim modellerinin yerini, eğitim sırasında katılımcılara gerçek tecrübelerin yaşatıldığı simülasyonlar almaktadır.
Simülasyonların Amacı
Simülasyonlar iş ortamında uygulanabilecek incelikleri ve hatta bazı soyut becerileri çalışanlara kazandırmak amacını taşımaktadır. Bu yepyeni eğitim kavramının ortaya çıkmasıyla, bazı yöneticiler, simülasyonların tasarım ve gelişim maliyetlerinin yüksek oluşuna karşı çıkarken, diğerleri çalışanlarına iş yerinde oyun oynamalarına nasıl izin verecekleri konusunda, endişe yaşamaktadır. Yetişkin öğrenmesinde, verimliliği kanıtlanmış simülasyonlara karşı olan bu tutumların değiştirilmesi eğitimde yepyeni ufukların açılmasını sağlayacaktır.
Bütün bunların yanında terminolojinin açıklığa kavuşturulması, simülasyonlarla ilgili karmaşanın anlaşılmasında yardımcı olacaktır. Simülasyon, “bir sistemin modeli” anlamına gelmektedir ve iki kısımdan oluşmaktadır. Başlangıcından, katılımcının hedef göstermesi aşamasına kadar olan kısma “senaryo” denir. Bu senaryoya bağlı kalarak, gerçekleştirilen etkinliği tecrübeye dönüştürme aşamasına da “oyun” denir. Bu aşamalardan oyun kavramının net anlaşılamaması, simülasyonlara dayalı eğitimlerin anlaşılmasını da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle ilk olarak “oyun” kavramının anlaşılmasını sağlamak gerekir.
Simülasyonlar Her Alanda Uygulanabilir
Her iş alanının farklı ihtiyaçları olduğu göz önüne alındığında, henüz simüle edilmemiş beceri ve görevlerin olması da oldukça mantıklıdır. Kendisini henüz simülasyona dayalı eğitime açmamış herhangi bir alan olup olmadığını sorgulamak, daha gerçekçi bir yaklaşımdır. Simülasyonlar “doğru eğitmen” ve “doğru aktivite” seçilerek iş alanlarında her konuda yürütülecek olan eğitimlerde kullanılabilir.
Kurumun değer verdiği her “mekanik beceri” gelişim programının bir parçası olarak simülasyona ihtiyaç duymaktadır. Kritik nokta şudur; kurumun başarısı için becerilere ihtiyaç vardır ve bu beceriyi kazandırmanın en verimli yolu simülasyonlardır.
Simülasyonların Doğruları
Birçok kurum hala simülasyonların gerçek değerini görememektedir. Bunun neden böyle olduğunu anlamak çok da zor değildir. Simülasyonlar geleneksel eğitimlere kıyasla daha çok vakit almaktadır ve ulaşılması gereken öğrenme hedefi ile doğrudan ilişkisini anlamak çok kolay olmamaktadır. Fakat mesajların hayata yansıtılması daha kolay olmakta ve kazanılan becerilerin kalıcılığı artmaktadır. Örneğin, çalışanlara risk almalarını öğretmek için “halat tırmanışı” yaptırdığınızda, birçok kişi bu yaklaşımın “satışların artmasına”, “daha yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasına” ve “daha etkili çalışanların şirkete kazandırılmasına” nasıl destek vereceğini anlamakta zorluk çekmektedir. Bu uygulamalar simülasyon olmayıp, kurum kaynakları ile çalışanları eğlendirmek ve hoş vakit geçirtmek amacını taşır.
Birçok kurum yeni bir eğitim uygulaması olan “simülasyonları” denemekte istekli olmaz, neden olarak becerilerin katılımcılar tarafından kazanılmasının yavaş bir süreç olması ve ortaya çıkacak olan sonuçların ölçülmesinin zor olması gösterilmektedir. Bu önyargılar simülasyonların, katılımcıları işin bütün fonksiyonları ve değişkenleriyle karşı karşıya getiren, acımasız bir rekabet ortamında aldıkları stratejik kararların sonuçlarıyla yüzleştiren, doğruyu keşfetmeyi, öğrenilenleri hayata aktarmayı sağlayan, eşsiz birer öğrenme çözümü olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesine neden olmaktadır.
Simülasyonların diğer eğitim sistemleriyle kıyaslandığında “maliyet” olarak çok büyük bir fark yaratmadığını bilmek, bu yöntemle “öğrenmenin” yaratacağı etkinin farkında olmak önemlidir. Simülasyonla öğrenme sırasında birçok etkileşim fırsatı yakalanmakta, katılımcılar, sistemi daha farklı bir açıdan ve daha bütünsel görmeye, anlamaya başlamaktadır. Bunun bir sonucu olarak da iş rolünün, firmadaki diğer fonksiyonlarla ve firma bütününde ilişkisi görülmektedir.
İş hayatında geleneksel yöntemlere bağlı kişilerin bulundukları kültürde simülasyonları onaylamaları bu eğitime olumlu yaklaşmaları zaman almaktadır. Oysa gün geçtikçe dünyayla bütünleşen ekonomilerin, artık kabuğundan sıyrılması ve yeni yaklaşımlara kucak açması kaçınılmazdır. Çalışanları, yeni dünya iş yapış biçimine hazırlayacak en yeni yönetmelerden biri olan simülasyon eğitimlerinin, bu açıdan bakıldığında öneminin büyüklüğü anlaşılmaktadır.
Simülasyon eğitimleri, Türk iş hayatına öncelikle stratejik planlama anlayışı kazandıracaktır. Bugüne kadar Türk iş hayatındaki kararlarda, sezgilerin, bireysel gözlem ve deneyimlerin, sağduyunun belirleyici olduğu bilinmektedir. Oysa dünyayla bütünleşmeyi hedefleyen Türkiye’nin, somut verilere dayalı öngörülerle, analizlerle ve iş planlarıyla iş yapmaya ve elde edilen sonuçların hesabını verebilen bir iş yönetimi anlayışına ihtiyacı vardır. Simülasyonlar, bu disiplinin kazanılmasında yararlı olacaktır.
Kaynak:
- M. Laff, “Simülations”, T+D Simulations, June 2007.
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir