Değerler, insanların sahip oldukları ve karar alırken pusula işlevi gören köklü ilkelerdir. İnsanların sahip oldukları değerler, davranışlarıyla dünyaya yansır. Kurumların değerleri ise, kurum kültürlerinde ortaya konur. Araştırmalar, kurumların değerleri ile çalışan değerlerinin uyum göstermesinin, yüksek finansal performans sağladığını göstermektedir. Günümüzde “kim olduğunuz” ve “hangi değerlere sahip olduğunuz”, ürünlerinizin ve hizmetlerinizin kalitesi kadar önem kazanmaktadır. Kişi değerlerinin uymadığı bir kurumda çalışıyorsa, ruhunu ve yüreğini dışarıda bırakarak işe başlar.
Değerler, insanların sahip oldukları ve karar alırken pusula işlevi gören köklü ilkelerdir. İnsanların sahip oldukları değerler, davranışlarıyla dünyaya yansır. Kurumların değerleri ise, kurum kültürlerinde ortaya konur. Araştırmalar, kurumların değerleri ile çalışan değerlerinin uyum göstermesinin, yüksek finansal performans sağladığını göstermektedir. Günümüzde “kim olduğunuz” ve “hangi değerlere sahip olduğunuz”, ürünlerinizin ve hizmetlerinizin kalitesi kadar önem kazanmaktadır. Kişi değerlerinin uymadığı bir kurumda çalışıyorsa, ruhunu ve yüreğini dışarıda bırakarak işe başlar.
Kişiliğimiz karar alırken, nasıl davrandığımız ile ilgili bilgi verir. Karar anında ne kadar sakiniz? Ne kadar bilgiye ihtiyaç duyuyoruz? Kararımız ne kadar sonuç odaklı ya da ne kadar süreç odaklı? Kararın verilişinde rolümüz ne? Bütün bu soruların cevabı bizim kişiliğimizdedir.
Değerlerimiz ise; bize kararımızın yönünü ve şeklini söyler. Herhangi bir kararı alırken neye önem vereceğiz? Kararımız ne kadar risk içerecek? Kararı alırken etkileyeceğimiz kişiler kimler? Bütün bunlar ise bizim değerlerimiz tarafından belirlenmektedir.
Kişiliği “başkaları tarafından nasıl görüldüğümüz” olarak tanımlarsak, değerleri ise “bizim kendimizi nasıl gördüğümüz” olarak tanımlayabiliriz. Değerlerin kararın “nasıl”’ından çok, “neden”inde daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Prof. Dr. Robert Hogan, değerleri tanımlarken, değerlerin kişide “bilinçaltı önyargılılığı” oluşturduğunu belirtmiştir. Aşağıdaki yazı onun bilinçaltı önyargılılıkla ilgili olarak ele aldığı değer/karar ilişkisi ve bunun yönetime etkisinin hangi yönlerden olacağı ile ilgilidir.
Bilinçaltındaki Önyargımız
Psikologlar bilinçaltı önyargıyı, kapalı alandan veya böcekten korkma gibi, kişinin hafızasında yer alan, baskıladığı ve/ya bilinç dışına ittiği ancak hayatını etkilemeye devam eden anılar olarak tanımlarlar. Psikologlara göre bilinçaltı önyargılılığın daima patolojik bir yanı vardır. Sosyologlar ise bilinçaltı önyargılılık durumunu, kişinin içinde yetiştiği kültürel ortamın etkisinde kalarak oluştuğunu söylerler. Kişilerin içinde bulundukları kültürel ortama bağlı kalarak ırkçı, ayrımcı, otoriteye veya kuralların dışına çıkmaya yatkın olduğunu düşünürler. Sosyologlara göre bu önyargı çok sıkı çalışmaya değer vermek gibi pozitif olabileceği gibi, vurdumduymazlık gibi negatif de olabilir. Psikologlar hiçbir zaman kendi tezlerini savunabilecek net örnekler sunamasa da, sosyologlar kolayca bununla ilgili örnekleri sunabilirler. Hogan Yönelim ve Değerler Ölçümü (MVPI) bu sosyolojik modelin bilinçaltı önyargıyı tanımlaması üzerine kurulmuştur. İnsanların temel değerleri, onların dahi fark etmedikleri davranışları geliştirmelerine neden olur. Liderlerin neye önem vereceklerini veya neyi dikkate almayacaklarını ve/ya çalışanlarında takdir edecekleri ya da eleştirecekleri davranışların neler olacağını temel değerleri belirler. Kişinin performansının gelişmesi kendi bilinçaltı önyargılarını anlamasıyla mümkün olur.
- Onay ihtiyacı: İlgi merkezi olmaktan hoşlanmak. Başka insanların da en az onlar kadar ilgiye ihtiyacı olduğunu düşünürler ve alçakgönüllü olmayı anlayamazlar.
- Güç ihtiyacı: Kazanmayı ve fark yaratmayı istemek. Başka insanların da en az kendisi kadar rekabetçi olduğunu düşünürler ve her şeye “kazanmak” duygusu ile yaklaşmayan kişileri anlamazlar.
- Keyif ihtiyacı: Eğlenmek ve deneyimi paylaşmayı istemek. Başka insanların da en az kendisi kadar eğlenmeyi istediklerini düşünürler ve çok ciddi insanları anlamakta zorlanırlar.
- Yardımseverlik: İhtiyacı olana ve/ya yardıma muhtaç kişilere yardım etmekten hoşlanmak. Başka insanların da en az kendisi kadar ilgili ve ihtiyacı karşılamaya yönelik olduğunu düşünürler ve kendine dönük insanları anlayamazlar.
- İlişki ihtiyacı: İlişki kurma ve geliştirmeyi istemek. Başka insanların da en az kendisi kadar ilişki kurmaktan ve geliştirmekten hoşlandığını düşünürler ve bir gruba ait olmaktan hoşlanmayan insanları anlamakta zorlanırlar.
- Geleneksellik: Hiyerarşiye, kurallar ve geleneklere karşı saygılı olmak. Başka insanların da en az kendisi kadar muhafazakar olduğunu düşünürler ve duruma uygun olmayan, ölçüsüz davranışları onaylamazlar.
- Güven ihtiyacı: Risk almaktan ve riskli davranışlar içerisinde olmaktan hoşlanmamak. Başka insanların da kendisi kadar dikkatli olduğunu düşünürler ve risk almaktan hoşlanan, belirsizliği tercih eden kişileri anlamakta zorlanırlar.
- Ticaret odaklılık: Başarının somut katkısını görmeyi istemek. Başka insanların da en az kendisi kadar para kazanmaktan hoşlandığını düşünürler ve parayla işi olmayan insanları anlamakta zorlanırlar.
- Estetik: Havalı/şık ortamlarda bulunmayı istemek. Başka insanların da en az kendisi kadar kaliteye önem verdiğini düşünürler ve stili olmayan ya da buna dikkat etmeyen insanları anlamakta zorlanırlar.
- Bilim ihtiyacı: Sorunları mantık yoluyla ve veri ile çözmeyi istemek. Başka insanların da en az kendisi kadar doğru cevabın ne olduğunu, tam ve eksiksiz olarak bulmaya çalıştıklarını düşünürler ve mantığa oturmayan ve/ya sezgisel karar veren kişileri anlamakta zorlanırlar.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *