Kişilik, Sağlık Davranışı ve Hastalık İlişkisi

Kişilik, Sağlık Davranışı ve Hastalık İlişkisi

Bilindiği gibi sağlık alanında kabul gören en temel görüşlerden biri, “kişinin özgün seçimleri, sağlığını geliştirmenin yolunu açabilmekle birlikte sağlığına zarar verecek davranışları seçerek, risk oluşturmakta ve hastalıkların ortaya çıkma zeminini hazırlamaktadır” görüşüdür. Stres konusunda yapılan çalışmalar, sosyal ve psikolojik değişkenlerin sağlık üzerinde etkileri olduğunu göstermiştir. Duygu durum değişikliklerinin bedenin kimyası üzerinde etkisi olduğu ve kişisel özelliklerin kan basıncı, kalp atışları, refleksler, nefes alma hızı gibi değişiklikleri farklılaştırdığı görülmüştür. Hastalık riskinin oluşmasına açıklamalar getiren, talep/kontrol kuramı, iş sağlığı psikologlarının en yaygın olarak kabul ettikleri kuramdır. İş stresleri olarak tanımlanan yaşantılar ve iş yaşamının yoğun talepleri karşısında kişi, düşük kontrole sahip olduğuna inanıyorsa sonuçlar sağlığı tehdit edici olur.Bugünkü bilgilerimize göre tanımlanabilen kaygı ve duygu durum bozuklukları ile objektif sağlık sonuçlarını öngörülebilmeyi sağlayan bir ilişki vardır. Hastalığın ön habercisi olan kişilik özellikleri, toplu olarak bencillik ve düşük tolerans olarak da tanımlanmıştır. Genel olarak olumsuz duyguların hastalık eğilimli kişiliği tanımladığı görülmektedir. Hastalığın bağımsız değişkeni olarak kişiliğin ele alınmasında “Beş Faktör” modeli üzerinde çalışılmaktadır. Bu çalışmalar kişilerarası sınıflandırmalarından uzlaşmacı – karşı koyucu, dost canlısı-şüphecilik ve nörotiklik – düşmanca tutum, değişkenlerini hastalık riski oluşturan alt değişkenler olarak ele alınmaktadır.

Bilindiği gibi sağlık alanında kabul gören en temel görüşlerden biri, “kişinin özgün seçimleri, sağlığını geliştirmenin yolunu açabilmekle birlikte sağlığına zarar verecek davranışları seçerek, risk oluşturmakta ve hastalıkların ortaya çıkma zeminini hazırlamaktadır” görüşüdür. 

“Sağlık İnancı” olarak ele alınan kavram bireyin sağlığının neye bağlı olduğu konusundaki inancıdır. Bu inanç, kişinin sağlığına atfettiği değerdir. Bu değer, davranış süreçlerini etkiler ve zaman içinde pekişerek kişinin “bireysel sağlık davranışı”nı temsil etmeye başlar. İki uç inancın değerlerine bakıldığında; “Hayat sınırlamalarla yaşanmayacak kadar kısadır. Canın nasıl isterse öyle yaşa” veya “Hayatı veren de alan da Allah’tır, her şey takdiri ilahi” ya da “İnsanlar zaten kendilerine biçilen bir ömürle dünyaya gelirler”dir. Hastalık algısının, psikososyal iyilik halini belirlediğini kabul edersek, bu yaklaşım biçimleri bilişsel, duygusal ve davranışsal tepkileri farklı yönde etkiler.  

Hastalık ve kişilik konusunda ilk çalışmalar

Bireyin insani özellikleri, tıbbın bilinen tarihinden beri hastalığın ortaya çıkışında ele alınan bir konu olmuştur. Hipokrat (MÖ 377–460), kişilik özelliklerinden söz eden ilk hekim olarak bilinir. 1869–1939 yılları arasında yaşayan Kanadalı hekim Sir William Osler, Oxford Üniversitesi’ndeki çalışmalarında kalp hastalarının kişilik özellikleri üzerine dikkat çekmiş ve hastalığın duygu durum bağlantıları konusunda ciddi vurgular yapmıştır.

Kardiyolog Friedman ve Rosenman 1960’lara kadar yaptıkları sistematik gözlemlere dayanarak, koroner kalp hastalığının öncüsü olduğunu düşündükleri davranışları A tipi davranış biçimi olarak tanımladılar. A tipi davranış biçiminin önemli özellikleri; rekabetçilik, yoğun aceleci eylemler, zaman aciliyeti konusunda takıntılı tutum ve düşmanca duygular olarak tanımlanır. Ayrıca Williams, çalışmalarında, güvenmemek ve sinsilik özelliğinin, A tipi davranışı tanımlamada göz ardı edilmemesi gereken özellikler olduğunu vurgulamıştır. 

Stres konusunda yapılan çalışmalar, sosyal ve psikolojik değişkenlerin sağlık üzerinde etkileri olduğunu göstermiştir. Duygu durum değişikliklerinin bedenin kimyası üzerinde etkisi olduğu ve kişisel özelliklerin kan basıncı, kalp atışları, refleksler, nefes alma hızı gibi değişiklikleri farklılaştırdığı görülmüştür. 

Akut stres çalışmaları, farklı kişilik özellikleri ve duyguların farklı bedensel mekanizmaları tetiklediğini göstermiştir. İş yaşamının rekabetçi ortamında sıkça yaşanan; yenilgi, geri çekilme, çaresizlik ve içinde bulunduğu ortamı kontrol edeceğine inanmama durumunda, böbrek üstü bezinin aktivasyonu sonucunda bedeni zorlayan çeşitli hormonların salınımını başlattığını göstermiştir. Öte yandan zorluklarla aktif mücadele ve sorunlarla boğuşma, kas geriliminin ve kalp vuruşunun artması gibi beden faaliyetlerini ortaya çıkartan merkezi sinir sistemi tepkilerini harekete geçirmektedir. 

Stres ve talep/kontrol kuramı 

Hastalık riskinin oluşmasına açıklamalar getiren, talep/kontrol kuramı, iş sağlığı psikologlarının en yaygın olarak kabul ettikleri kuramdır. İş stresleri olarak tanımlanan yaşantılar ve iş yaşamının yoğun talepleri karşısında kişi, düşük kontrole sahip olduğuna inanıyorsa sonuçlar sağlığı tehdit edici olur. Yani bilgi ve becerileriyle iş yaşamını yönetemeyen kişiler için kronik hastalıklar ve onlara bağlı ölümler, tehdit edici bir risktir. İş talepleri karşısındaki kaynak yetersizliği, kişinin ihtiyacı olan yöneticileri, eşitleri ve astları tarafından desteklenmenin eksikliği ile birleştiğinde daha büyük bir risk oluşturmaktadır. Ayrıca miyokart enfarktüsünden sonra işe başlayan genç erkeklerde, enfarktüsün tekrarı riskindeki artışta “yüksek talep/ düşük kontrol”le bağlantılı bulunmuştur. İnsan kaynaklarının bireysel gelişim ve koçluk programları, “yüksek talep/ düşük kontrol” un oluşturduğu iş stresleri karşısında, iş yaşamında ihtiyaç duyulan sosyal destek sisteminin etkin örnekleridir. 

Günümüz iş hayatının olmazsa olmazı olan; rekabet, hızlı değişime uyum, işbirliği, ortak karar alma gereksinimleri gibi konular doğal bir zorlanma yaratır. Bu zorlanmanın ortaya çıkarttığı olumsuz duygusal tepkinin, bazı kişilik özelliklerinde stresle başaçıkma becerilerini engellediği saptanmıştır. Öz güven ve öz saygı eksikliği, yüksek tedbirlilik ve katılık stresle başaçıkabilmede ego gücünü düşürmektedir. Stresle başaçıkmakta zorlanan kişilerde, bağışıklık sistemi zayıflığından, kronik hastalıklara kadar uzanan çeşitli sağlık sorunlarına zemin hazırlanır. 

İş sağlığı psikologlarının çalışmaları, söz konusu alanlarda yürütülen kuramsal çalışmalarla güvenilir bilgi ağını genişletmiştir. Günümüzde belirli kişilik özelliklerinin kronik hastalıklara yatkınlığını değerlendiren, yaygın kabul görmüş ölçekler bulunmaktadır. Bu çalışmalar, yaşam biçimini değiştirme davranışlarını destekleyeceği gibi, hastalığı erken dönemde teşhis etme şansını da doğurur. 

Kronik düşmanlık duygusu ve kalp hastalıkları

Son çalışmalarla, düşmanca kişilik özelliğinin kalp hastalıklarına zemin hazırlayan A tipi davranış biçiminin en zehirli bileşeni olduğu görülmüştür. Düşmanlık duygusu; yüksek tepkiselliğin sosyal manipülasyonu olarak tanımlanır. Kronik düşmanlık duygusu olan kişiler, ileri derecede tepkici bulunmuşlardır. Düşmanlık duygusu kişiler arası çatışmayı yükseltir ve destek almayı azaltır. Kalbe bağlı ölümlerde rolü olan bu yaklaşım, iş ortamında çatışmanın oluşmasına, işbirliği ve desteğin azalmasına, muhalefetin artmasına yol açar.

İş yaşamı ve kişi sağlığı için risk olan düşmanca tutum, erkeklerde ve düşük sosyo ekonomik statüye sahip kişilerde daha fazladır. Ailede ve iş ortamında bulunması bulaşıcılığı sebebiyle yaygınlaşmasına sebep olur.

Kanser ve yüksek tansiyonda kişilik 

Psikoonkoloji kanser ve kişilik özellikleri konusunda bize yeni ve önemli bilgiler sunar. Bireydeki öz saygı ile ilgili şemalar yani olumsuz benlik algısı ve mantık hatalarının hastalığı tetikleyici olduğu ile ilgili önemli kanıtlar vardır. Benlik algısının olumsuzluğu ve hatalı mantık iki ayrı alanda ortaya çıkar. Bunlardan ilki “kendilik” algısı, ikincisi de “ötekiler” algısıyla ilgilidir. “Hak etmiyorum”, “yetersizim”, “yanlış yapıyorum”, kendilik algısını; “beni kabul etmiyorlar”, “benden çok şey istiyorlar”, “beni pek çok imkândan yoksun bırakıyorlar” ötekiler algısını besleyen olumsuzluklardır. 

Yaygın sağlık sorunlarından biri olan yüksek tansiyonda, psikososyal streslere bir risk faktörü olarak yer verilir. Stres verici görüşmeler ve yorucu görevler gibi duygusal uyarılar verildiğinde, kan basıncında geçici olarak artış saptanmıştır. Kalıtsal hipertansiyon ve depresyon belirtisi ile inme ve kalp hastalıklarına bağlı ölümlerde istatistiksel anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. 

Bugünkü bilgilerimize göre tanımlanabilen kaygı ve duygu durum bozuklukları ile objektif sağlık sonuçlarını öngörülebilmeyi sağlayan bir ilişki vardır.

Hastalık eğilimli kişilik ve beş faktör modeli

Hastalığın ön habercisi olan kişilik özellikleri, toplu olarak bencillik ve düşük tolerans olarak da tanımlanmıştır. Genel olarak olumsuz duyguların hastalık eğilimli kişiliği tanımladığı görülmektedir. Hastalığın bağımsız değişkeni olarak kişiliğin ele alınmasında “Beş Faktör” modeli üzerinde çalışılmaktadır. Bu çalışmalar kişilerarası sınıflandırmalarından uzlaşmacı – karşı koyucu, dost canlısı-şüphecilik ve nörotiklik – düşmanca tutum, değişkenlerini hastalık riski oluşturan alt değişkenler olarak ele alınmaktadır.

Her insanın yaşamında mutlaka var olan ağrı yaşantısının, bazı kişilik özelliklerinde daha belirgin olarak ortaya çıktığı bulgulanmıştır. Ağrı eşiği ile ağrı toleransı arasındaki fark bu kişilik özelliklerinden kaynaklanır. Ağrı eğilimli kişilik içe dönük, kötümser ve kontrol odağı dışta olan özelliklerle tanımlanır.

Öte yandan kişilik ve sağlık davranışının geliştirilmesi üzerinde ciddiyetle odaklanılmıştır. Sağlıklarını geliştiren ve hastalık riskini azaltan kişiler, sağlık bilinci yüksek çağdaş insanlar olarak tanımlanmaktadır. Kontrol odağı içte olan ve öz yeterliliği yüksek olan kişilerin, olumlu sağlık davranış değişikliklerine yatkın oldukları saptanmıştır. Sonuç olarak, kontrol odağı içte, sağlık inancı bireyin iradesine bağlı, değerlerinde yüksek sağlık ve bilinçli davranış tercihleri öncelikli ve öz-yeterliliği yüksek olan kişiler sağlıklı bir yaşam için tüm koşullarını en uygun biçimde kullanacaktır.

Kaynak:

  1. Aizen, I. (2005) Understanding Health – Related Life Style Behaviors, IFFSSH World Congress Ist., Turkey.
  2. Baltaş Z. ve ötekiler (2008 a) Halk Sağlığı Ders Kitabı, Küresel Sağlık Sorunları, İstanbul, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Fakülte Yayını. 
  3. Contrada, R.J., Goyal,T.M. (2004) Individual differences, health and illness: The role of emotional Traits and generalized expectancies, Ed. Sutton, S., Baum, A., Jonston,M., Health Psychology, 94-126, London, SAGE Publication, 
  4. Johnston, M., French, D.P., Bonetti, D., Johnston,D,W. (2004) Assessment and Measurements in Health Psychology, Ed. Sutton Baum and Johnston, The Sage Handbook of Health Psychology, London. SAGE publication Ltd.
  5. Sarafino, E.P.(2002) Health Psychology Biopsychosocial Interactions, 4th Edn. New York. Wiley

Diğer Makaleler

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

Son Makaleler

En Çok Yorumlanan

Öne Çıkan Videolar

Hayatın Hakkını Vermek

Hayatın Hakkını Vermek | Prof. Dr. Acar Baltaş | TEDxIzmir

Mesleğimi nasıl seçmeliyim?

Kurumların yönetim felsefesini hayata taşıyan insan ve değişim projeleri üzerine çalışan Prof. Dr. Zuhal Baltaş, mesleğinizi nasıl seçmelisiniz konusu üzerine bilgi veriyor.

Hayalini Yorganına Göre Uzat

Prof. Dr. Acar Baltaş, TEDxAnkara'da yaptığı konuşmada istek ve başarı arasındaki ilişki ile "yatkın olduğumuz şeyleri hayal etmenin" önemini anlatıyor.

Öne Çıkan Kitaplar

Personova Kişilik Envanteri Testi