Zor Tanı, İstemsiz Yatış, Gönülsüz Tedavi, Sessiz Teşekkür

Zor Tanı, İstemsiz Yatış, Gönülsüz Tedavi, Sessiz Teşekkür

Davranış bilimleri alanındaki çalışmalarımdan bir çıkarım yaparak ruh sağlığının temel sorunları nelerdir sorusuna cevap vermem istense “zor tanı, hastalığı kabullenememe, gönülsüz tedavi, istemsiz yatış ve çevre tarafından duyulabilecek bir teşekkür edilememesine sebep olan damgalanma korkusudur” derim. Hastalık belirtileri geçiştirilmeye çalışılır veya görmezden gelinir. Tanı koyulsa da, tedaviyi kabullenmek ve sürdürmek konusunda sıkıntı yaşanır.

Davranış bilimleri alanındaki çalışmalarımdan bir çıkarım yaparak ruh sağlığının temel sorunları nelerdir sorusuna cevap vermem istense “zor tanı, hastalığı kabullenememe, gönülsüz tedavi, istemsiz yatış ve çevre tarafından duyulabilecek bir teşekkür edilememesine sebep olan damgalanma korkusudur” derim. Hastalık belirtileri geçiştirilmeye çalışılır veya görmezden gelinir. Tanı koyulsa da, tedaviyi kabullenmek ve sürdürmek konusunda sıkıntı yaşanır. Psikiyatri kliniğine yatış ise istemsizdir. Ruhsal hastalığı olanlar, kendilerini tedavi eden hekim veya psikoloğa minnet duyduklarını kimse ile paylaşmaz, onlara yazılı ya da sosyal medyada teşekkür ilanı vermezler.Davranış bilimleri alanındaki çalışmalarımdan bir çıkarım yaparak ruh sağlığının temel sorunları nelerdir sorusuna cevap vermem istense “zor tanı, hastalığı kabullenememe, gönülsüz tedavi, istemsiz yatış ve çevre tarafından duyulabilecek bir teşekkür edilememesine sebep olan damgalanma korkusudur” derim. Hastalık belirtileri geçiştirilmeye çalışılır veya görmezden gelinir. Tanı koyulsa da, tedaviyi kabullenmek ve sürdürmek konusunda sıkıntı yaşanır. Psikiyatri kliniğine yatış ise istemsizdir. Ruhsal hastalığı olanlar, kendilerini tedavi eden hekim veya psikoloğa minnet duyduklarını kimse ile paylaşmaz, onlara yazılı ya da sosyal medyada teşekkür ilanı vermezler.

Sağlık tanımı, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün kurulduğu yıllarda “Sağlık yalnız hastalık ve sakatlığın olmaması değil, bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir” diye yapılmıştır. 1946 yılında akıl-ruh sağlığının önemi böylesine vurgulandığı halde, algının ve uygulamanın tanımlanan düzeye taşınması mümkün olmamıştır. DSÖ 1996 yılında konunun çerçevesini belirginleştirmek için bir tanım daha yapmıştır. Bu tanımda ruh sağlığı; “kişinin kendini ve yeteneklerini gerçekleştirdiği, hayatın normal stresleriyle başaçıktığı, verimli ve sonuçları yararlı olacak şekilde çalıştığı ve toplumla katkılı bir birliktelik içinde olabildiği durumdur” şeklinde ortaya konmuştur.

1990’ların sonunda sağlık psikolojisi kitabını yazarken iş yerinde ruh sağlığı konusunun iş yaşamını yönetenlerin önemli bir alanı olduğunu görme fırsatım olmuştu. Yukarıda tanımı yapılan şekilde kişinin yeteneklerini hayata taşıması, kendisi ve toplumu için olumlu sonuçlar alması iş yaşamı ile doğrudan ilgilidir. Bu çerçeve çalışanın sağlıklı ve verimli olması konusunda işverene ve yöneticilere ciddi sorumluluklar düştüğünü göstermektedir. 

Sorgulama ve algılama

Üniversite yıllarındaki psiko-patoloji dersleri, karmaşık duygular yaşatan ve aklımızda pek çok cevapsız sorunun oluşmasına yol açan derslerdi. Ardından gelen Psikiyatri stajı cevap aranması gereken soruları daha da keskinleştirdi. 

Beden ve akıl sağlığının ne olduğu ve hangisinin öncelikli olduğu sağlık profesyonellerinin gündemlerinden hiç düşmemiştir. Sağlık nereden başlar? Akıl sağlığı sorunu ile uğraşanlara göre akıldan, beden sağlığı sorunu ile ilgili alanlarda çalışanlara göre ise bedenden başlar. Ya sosyal sağlık? O da geniş olarak sosyal bilim ve sosyal psikolojinin ilgi alanında tanım arar kendine. Psikologlara ve psikiyatristlere göre akıl sağlığı yaradılıştan arketiplere, kişinin içinde büyüdüğü ve yaşadığı çevreye kadar uzanan çeşitli belirleyicilerden izler taşır.

Akıl ve ruh sağlığı sorunları toplumun ve sağlık kurumlarının tutum ve kararlarını en çok sorgulamaları gereken alanlardan biri olmuştur. Hasta hakları konusundaki düzenlemeler de diğer hastalık gruplarına kıyasla en karmaşık olanıdır.

İnanç, tutumun bilişsel yapısıdır ve bireyi yaşamın her aşamasında etkileyebilmektedir. Ruhsal hastalıklara yönelik inançlar son yıllarda yumuşamış ve reddedilme olasılıkları azalmış olmasına karşın, bu tür hastalıklar hala hastayı ve ailesini lekeler nitelikte görülebilmektedir. Farklı sosyo-demografik yapısı olan gruplarda hastalık konusunda bilgi, ruhsal hastalık etiketi, hastalığın psikopatolojisi, tipi, hastanın özellikleri ve hasta kişilerle kişisel deneyimin olması, hastalara ve hastalıklarına yönelik inançlar üzerinde etkilidir. Birçok araştırma, bireylerin ruhsal hastalıklar ile ilgili olumsuz inançlara sahip olduğunu gösterir. Ne yazık ki bireylerin ve toplumun ruhsal hastalık ve tedavilerine yönelik inançlarındaki bu olumsuzluk, hastaların tedavi sürecini etkileyebilmektedir1.

Çalışanlara niye tedavi olmak veya iş koşullarını değiştirmek talebinde bulunmaktan kaçındıkları sorulduğunda, %80’i utanç, damgalanma korkusu ve çeşitli taleplerin teşhis ile ilişkilendirilen bir konu olmasından çekindiklerini belirtmiştir. Grubun %56’sı, bu şekilde davranmalarının nedeninin işveren ve iş arkadaşları tarafından sağlık sorunlarının öğrenileceği endişesi olduğunu söylemiştir2

Kişinin etkili, verimli ve üretken ilişkiler içerisinde olmasına imkan veren ruh sağlığının bozulması üç temel alanda rol oynar3

  • Yaşam kalitesinin önemli ölçüde bozulması
  • Kişinin çevresinin yaşam alışkanlıklarının değişmesi ve hayati riskin olması
  • Erken ölümler veya kalıcı hasara yol açılabilmesi

Ruhsal sorunlar tek başına bir sağlık sorunu olacağı gibi birçok bedensel hastalığa da eşlik edebilir. Anlaşılması ve ayrı bir sağlık sorunu olarak ele alınması zorlaşabilir.

Bireyin kendini gerçekleştirmesinde ruh sağlığının rolü 

Psikoloji diğer davranış bilimlerinden farklı olarak bireyin, tek bir kişi olarak, biricikliğine odaklanır. Kendini, diğerlerini, dünyayı algılaması ve deneyimlemeyi seçtiği davranışları ile ilgilenir. Bireysel farklılıkların ortaya koyduğu temel ayrılıklara karşın tüm insanlar doğal olarak çalışmak ve hayata katkı sağlamak üzere donatılmıştır. Fiziki ve duygusal fonksiyonları bu katkı içinde beslenir. İnsan, zihinsel faaliyetleri ile yapabilme becerisinde olduklarını geliştirme ve güzelleştirme olanağına sahiptir. İş, kişiye varlığına anlam katma şansı verir. Yetkinlik ve yeterlilikleriyle kendini gerçekleştirme imkanı sağlar, başarı duygusu yaşatır. Var olma, var etme ve hayattaki çabasına anlam verme, doyumlu bir hayat yaşamasını mümkün kılar. 

İş hayatı her sağlıklı yetişkinin yaşamında yer alır ve gününün ortalama 1/3’lük zamanını kaplar. İçinde bulunulan bireysel, sosyal ve fiziki koşullar ruh sağlığını destekleyebileceği gibi, bu koşulların olumsuzluk ve yetersizliği ruh sağlığının bozulmasına etki eder. Ruh sağlığı ile ilgili sorunların temeli genetik de olsa, iş yeri yönetiminin ve ilişkilerin sorunun ele alınmasında ciddi bir yeri vardır. Çalışan sağlığına odaklı olan iş yeri, onların hayatına her boyutta dokunur. Kurumlar çalışanlarına ve ailelerine sağlık konusunda doğru bilgiyi açık, anlaşılır şekilde aktarmalı, koruyucu ve geliştirici koşullar sunmalıdır. Öte yandan kurum içinde duyarlılık oluşturmalı; yargılayıcı, damgalayıcı olmayan bir iklim yaratmalıdır3.

Tedavi zorunluluğu

ABD’de “zorla” yatırılan hastalarla ilgili ilk çalışmalar 1960’ların sonunda başlamıştı. Söz konusu çalışmaların amacı bu konuda devlete geniş yetkiler verilmesine olanak sağlayan “geleneksel tedaviye duyulan gereksinim ölçütü”nü sorgulayarak bu yetkiyi sınırlandırmaktı3. Aynı yıllarda bizde de Mashar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi “arka” kapıları aralanarak ülkemizde uygulanan “tedavi” ile yüzleşiyorduk. Önerilen yeni sistem hastanın tedaviyi kabul etmeme hakkını tartışmaya açmıştır. DSÖ, AB ve ülkelerin sağlık komisyonları; hastalığın kişinin kendisi ve/veya bir başkası için ciddi biçimde yaşamsal tehdit oluşturması gibi ölçütlerin sınırlarının çizilmesi amaçlı çalışmalara öncelik vererek yeni kanuni düzenlemeler yapmamaktadır. İnsan hakları, hasta hakları ve psikiyatrik hastalıklar arasındaki denge farklı bakış, anlayış ve yeni tedavi koşulları ile sağlanacaktır.

Ruh sağlığı sorununun ne dışında, ne de uzağındayız

Çalışma yaşamım boyunca danışmanlık yaptığımız kurumlarda ve görev yaptığım üniversitelerde ruh sağlığı sorunu olan yönetici, akademisyen ve çalışanlarla birlikte olma, onları, diğerleri ile ilgili sorunlarını ve koşullarını tanıma fırsatım oldu. Ruh sağlığı sorunu olan ve medikal alanda görev yapan akademisyenler, çevreleri ve hastaları için en zarar verici olabilenlerdi. Ayşe Arman’ın bir nöroşirurji profesörüyle yaptığı röportajda şu sohbete tanık olduk4. “İnsan kendi egosunu tatmin etmek için beyin cerrahı olur. Yoksa enayi mi niye olsun? İşin gerçeği, ben beyin cerrahlarının çok sağlıklı insanlar olduklarını düşünmüyorum. Bir miktar psikopat olmaları doğal. Hep kendilerini hissetmek isterler. Daha öğrenciyken egolarını beslemeye başlarlar. Ve başarıya aç insanlardır”. Mesleğini icra eden bir hekim tarafından konu ancak böylesine yalın bir şekilde ortaya konabilirdi.

İş yerleri toplumun bir kesitini temsil eder, DSÖ’nün 2005 verilerine göre, ruhsal bozuklukların tüm hastalıklar içindeki yükü yaklaşık %12’dir. Doğal olarak bu oran tüm nüfusu temsil eder ve çalışanlarda bu oranda temsil olur. Oran yılların ilerlemesine parallel olarak artmaktadır. Dünyada yeti yitimine en çok yol açan on hastalıktan beşini ruhsal hastalıklaroluşturmaktadır. Bu hastalıklar sırasıyla depresyon, alkol kullanımı, bipolar bozukluk, şizofreni ve obsesif kompülsif bozukluktur.Dünyada her yıl bir milyon kişi intihar nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bu veri dünyada ortalama 40 saniyede 1 kişinin intihar ettiğini gösteriyor5.

Çalışan sağlığını en yaygın olarak tehdit eden sorun depresyon ve kaygı bozukluğudur. Türkiye’de depresyon, kaygı, alkol bağımlılığı oranı %16.4’tür. Sağlık açısından önemli bir konu da ruh sağlığı hastalıklarının diğer sağlık sorunlarının ortaya çıkması durumunda o hastalığa eşlik eder şekilde görülmesidir. Depresyon bağımsız olarak nüfusumuzun % 11.6’sının sağlığını tehdit eder, ancak buna ek olarak kronik ağrı, kardiovasküler hastalıklar, diyabet ve HIV’e de eşlik eden bir ruh sağlığı sorunudur6.

Kurum kurucuları, iş yerinde görevli olan akrabaları ve yönetim kurulu üyeleri hastalık tür ve düzeyine bağlı olarak farklı sorunlar yaşamakta ve yaşatmaktadır. Şizofren bir iş ortağının veya zihni melekelerini yavaş yavaş yitirmekte olan bir kurucunun iş için ciddi riskler oluşturduğuna tanık olduk. Çalışan ise vazgeçilmesi en kolay, ancak bireysel, ailesel riskleri en yüksek olan grubu oluşturur.

Yakın zamana kadar bu temel sağlık sorunları genellikle bastırılarak ve yok sayılarak yönetiliyordu. Günümüz şirketleri ruh sağlığının önemini ciddiye alan çalışmalar yürütüyor. Büyük işletmelerde “Ruh Sağlığı Merkezleri” bu konuda etkin rol oynamaya aday. Aşağıdaki link, İngiliz market zinciri Sainsbury’nin modern iş yaşamı ve ruh sağlığı konusunda yapılandırdığı ‘Ruh Sağlığı Merkezi (Centre for Mental Health)’ndeki etkinliklerden bir kesit veriyor. İngiltere verilerinin de ortaya koyduğu gibi, ruh sağlığı sorunlarının kuruma ve ülke ekonomisine maliyeti büyük kayıplar yaşatıyor ve konuyu etkin önlemlerle yönetmek gerekiyor7.

Günlük yaşama gizlice sızan akıl tutulmaları 

Aklın duygu çemberinde sıkışması olağan dışı değildir. İnsanlar, kişiler veya olaylara takılır ve neredeyse bir akıl tutulmasına uğrar. Takıntılı düşünceler zihinsel enerjiyi tüketmeye eğilimlidir. İş yerinde zamanın kullanımına sadece aklın değil, eylemlerin tutulması da eşlik eder. Günümüzde tutulma arızasına eylemin katılımı dijital dünyanın desteği ile pekişmiştir. Dijital bağımlılık sağlığı ve iş verimini derinden etkilemekte. Konu artık gecelerini ekran başında geçirenlerin verimsizliği ile sınırlı değil. 2000’ler öncesinde evde ne oluyor, eşim veya sevgilim ne yapıyor merakı ile edilen telefonlar sabitti ve arama sınırlıydı. En iddialılar arabaları ile yola düşerlerdi. Şimdilerde “neredesin?” sorusuyla konuşmaya başladığımız telefonlarımızdan What’s up, Face Time ve Skype’a kadar her iletilişim aracı ile ses ve yazının ötesinde yüz – göz olmamız mümkün. Digital Age dergisi 2013 Temmuz sayısında de yer alan bir ankette konunun boyutlarını ortaya koymuş. Araştırmada, “sevgilimin e-posta ve sosyal medya hesaplarının şifrelerini bilirim” diyenlerin oranı %66,79 iken “bilmiyorum” diyenlerin oranının sadece %31 olduğu görülüyor. “Sahte hesap açmadım” diyenler %68,45’lik bir yüzdeye sahipken, “açtım” diyenlerin oranı %31,43. Sahte hesap açanların %49’u amaçlarını yeni insanlarla daha kolay tanışmak olarak açıklarken, sevgili/eş takibi için açtıklarını söyleyenlerin oranı % 13’ü oluşturuyor. Eski sevgiliyi/eşi takip için hesap açanlar olduğu gibi, sevgilisinin eski sevgilisini/eşini takip etmek amacıyla sahte hesap açanlar da bulunuyor ve oranları %31. Katılımcıların %77’si eski sevgilisinin e-posta ve sosyal medya hesaplarının şifrelerini biliyor, Facebook hesabını kontrol etme sıklığının %28 olduğunu söylüyor. Obsesif, paranoyak ve anti sosyal davranış bozukluğuna yeni bir alan açılmış gibi gözüküyor. Bütün bu takıntılar için nerede zaman bulunuyor dersiniz?

Kaynaklar:

  1. Çam, O., Bilge, A. (2007) Ruh hastalığına yönelik inanç ve tutumlar, Anadolu Psikiyatri Dergisi, 8:215-223.
  2. Innerworkings: A look at mental health in today’s workplace. (2007). [İnternet] Uygun erişim: http :/ / www. workplacementalhealth.org / employer _resources / 26739AZSurveyReport.pdf
  3. Baltaş, Z. Sağlık Psikolojisi. İstanbul: Remzi Kitabevi; 1999.
  4. Arman, A. “Her ameliyat meydan muharebesi gibi”, Hürriyet gazetesi röportajı; 30.07.2013.
  5. Dünya Sağlık Örgütü 2005 Raporu. [İnternet] Uygun erişim: http://www.who.int/whr/2005/en/
  6. Erginöz, E. (2008) Halk sağlığı ve mental hastalıklar, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Sempozyum Dizisi, 62: 31-40.
  7. Mental Health at Work: Developing the Business Case. [İnternet] Uygun erişim: http://www.scmh.org.uk/publications/MH_at_work.aspx?ID=575

Diğer Makaleler

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

Son Makaleler

En Çok Yorumlanan

Öne Çıkan Videolar

Hayatın Hakkını Vermek

Hayatın Hakkını Vermek | Prof. Dr. Acar Baltaş | TEDxIzmir

Mesleğimi nasıl seçmeliyim?

Kurumların yönetim felsefesini hayata taşıyan insan ve değişim projeleri üzerine çalışan Prof. Dr. Zuhal Baltaş, mesleğinizi nasıl seçmelisiniz konusu üzerine bilgi veriyor.

Hayalini Yorganına Göre Uzat

Prof. Dr. Acar Baltaş, TEDxAnkara'da yaptığı konuşmada istek ve başarı arasındaki ilişki ile "yatkın olduğumuz şeyleri hayal etmenin" önemini anlatıyor.

Öne Çıkan Kitaplar

Personova Kişilik Envanteri Testi