Doğru iş, hayatı kazanmak için değil, hayatı yaşamak, değer yaratmak için yapılandır. İş, kişiye hedef ve amaç verir. Yüreğini işine katanlar, en güçlü olanlar ve en yüksek katma değer üretenlerdir.
“Günümüz iş hayatında, ‘yapmam lazım’ın yerini ‘yapmak istiyorum’ almışsa ve yapacak donanıma sahipsek varız.”
Prof. Dr. Zuhal Baltaş
İş, kişinin kimliğini ve kişiliğini yapılandırır. Ortak hedefler doğrultusunda işbirliği ve başarıları paylaşma zevki verir. Doğru iş, hayatı kazanmak için değil, hayatı yaşamak, değer yaratmak için yapılandır. Konfüçyüs, yaptığı işin kişiye verdiği zevki “Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir gün bile çalışmış olmazsın,” diyerek ifade etmiştir.
Doğru iş, hayatı kazanmak için değil, hayatı yaşamak, değer yaratmak için yapılandır.
İşin anlamı
İş, kişiye hedef ve amaç verir. Yüreğini işine katanlar, en güçlü olanlar ve en yüksek katma değer üretenlerdir. Bu bağlamda iş stresi kavramı çoğu kez başarma mücadelesi ile karıştırılmaktadır. Ancak bu iki kavram birbirinden tamamen farklıdır. İş stresi kişide isteksizlik, verim düşüklüğü, sağlık sorunları yaratırken, bir işi başarma mücadelesi kişiye psikolojik ve bedensel enerji verir, yeni beceriler kazanmak ve işinde ustalaşmak için harekete geçirir. Mücadele sonuçlandığında, kişi rahatlar ve doyuma ulaşır. Bu nedenle mücadele sağlıklı ve verimli çalışmanın önemli bir bileşenidir. İlk gençlik yıllarından beri taştan duvarlar ören 57 yaşındaki taş ustası Carl Murray Bates’in şu sözlerine kulak verelim: “Taş ustalığı harika bir iştir. Hiç de yorucu değildir. Zaten yapmaktan zevk aldığınız hiçbir şey yorucu değildir. Yaptığın işe kendini kaptırırsın, sanki zaman durur. Bitsin de gideyim diye düşünmezsin bile. Taş benim hayatımdır. Aklıma bir şey takıldı mı gece uykularım kaçar, sabah olsun da işe başlayayım diye sabırsızlanırım.”
İşiyle bütünleşen kişinin iç motivasyonu yüksektir: O bir “gönüllü çalışan”dır.
Bu bakış açısını yakalayamayan kişi için iş, bir yük, her gün tekrarlanan tekdüze bir zorunluluk ve tabii ki bir stres kaynağıdır.
Bir de büyük bir yayınevinde çalışan, 28 yaşında bir yazar olan Nora Watson’a kulak verelim: “Enerjimi işe vermeyi aklımdan bile geçirmem. Kendimi işten soyutladım; yalnızca bir gelir kaynağı olarak bakıyorum. Büromu çiçeklerle donattım; evden radyomu, seramik ayaklı lambamı getirdim. Koca binada sırtı kapıya, yüzü pencereye dönük oturan tek kişi benim. Olan biten her şeye arkamı döndüm. Zamanımı karneyle dağıtıyorum artık; günde iki saatimi şirkete ayırıp geri kalan zamanda kendi işime bakıyorum.”
Nora’yı dinlerken, insanın yüreği sızlıyor; onun için iş, bir işkence, ya da bir mahkumiyet. Yaşadığı stres tüm sözlerinde yankılanıyor.
Oysa işiyle bütünleşen kişinin iç motivasyonu yüksektir. O bir “gönüllü çalışan”dır. İşi üzerinde tam kontrol sahibidir. İşi, kendini ifade etme biçimidir. Kendini yetkin, güvenli ve başarılı hissettiği, başarının basamağını sürekli yükseltebildiği yerdir. İşi, hayatını kazanmasını sağladığı gibi, hayatına değer de kazandırır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *