Stres, erkeklerde içine kapanma, agresifleşme olarak ortaya çıkarken kadınlar başkalarıyla konuşarak, yakınlaşarak yaşadıkları stresi hafifletebiliyorlar. İki cinsiyet arasındaki bu farkın sebebi ve sonucu hakkında…
Erkekler, stresli bir günün akşamı içine kapanık ve uzak olurken, kadınlar çocuklarına ya da arkadaşlarına yöneliyor, onlarla yakınlaşıyor ve bu şekilde destek arıyorlar.
Kadınlar, strese erkeklerden farklı tepki veriyor. Bu konuda yapılan sayısız araştırmadan biri, işyerinde stres yaşayan kadınların evde çocuklarına gösterdiği ilgi ve dikkatin, aynı durumdaki erkeklerin ise evde tartışma ve çatışma yaratma ihtimalinin arttığını gösteriyor. Erkekler, stresli bir günün akşamı içine kapanık ve uzak olurken, kadınlar çocuklarına ya da arkadaşlarına yöneliyor, onlarla yakınlaşıyor ve bu şekilde destek arıyorlar.
Stres karşısında kadınların “sosyal”, erkeklerin ise “asosyal” olmasına yol açan başlıca etken, oksitosin adlı hormon. Organizmanın stres altındayken salgıladığı hormonlardan biri olan oksitosin, kişinin daha sakin, rahat ve sosyal olmasına yol açıyor, kaygıyı azaltıyor. Ancak kadınlık hormonları oksitosinin etkisini artırırken, erkeklik hormonları (örneğin testosteron) bu etkiyi büyük ölçüde azaltıyor.
Bu komplike mekanizmanın nedeni, yüz binlerce yıl önce yaşayan ve ihtiyaçlarına uygun davranışsal tepkiler geliştirmiş olan atalarımıza dayanıyor. Bugün birçok davranışımıza yansıyan primitif mekanizmalar, kadınların ve erkeklerin strese verdiği farklı tepkilerin de sorumlusu.
Eski zamanlarda hayatta kalmak için savaşmak ya da kaçmak zorunda kalan erkekler olduğu için, erkeğin biyolojik mekanizması, hınçla savaşmaya ya da hızla kaçmaya çok uygun bir biçimde gelişti. Erkek kendini tehdit altında hissettiğinde, kardiyovasküler sistemi tetikleyen sempatik sinir sistemi hızla harekete geçiyor. Tansiyon ve kortizol düzeyi yükselirken elbette kardiyovasküler sisteme yükleniliyor; acıyı önleyici sistemler harekete geçiyor ve organizma savaşmaya ya da kaçmaya hazırlanıyor.
Oysa birincil rolü yavrularını büyütmek olan kadın, tehdit karşısında savaşır ya da kaçarsa, savunmasız yavrusunu tehlikeye atacağını biliyor: bu yüzden kendisini ve yavrusunu korumaya yöneliyor. Bunun sonucu olarak kadının biyolojik mekanizması savaşmayı ya da kaçmayı değil, yaklaşan ve koruyan davranışları harekete geçiriyor. Bu mekanizmalar sayesinde kadınlar, hem çocuklarına yaklaşıyor, hem de diğer kadınlara sokularak grubu koruyan bir kalkan oluşturuyor. Oluşturulan bu ittifakla kadınlar kendilerini ve yavrularını güvence altına alıyor. Kadınları sakinleştirerek savaşmalarını ya da kaçmalarını engelleyen, onları çocuklarına ve birbirlerine yaklaştıran temel sebep ise, oksitosin ve endorfin hormonları.
Yüz binlerce yıl önce tehdit olarak kabul edilen yırtıcı bir hayvanın yerini, bugün, önemli bir iş toplantısı almış olabilir; ancak ister vahşi hayvan, ister toplantı olsun, insanın tehdit olarak algıladığı herhangi bir şeye gösterdiği tepki ve bu durumda salgıladığı hormonlar değişmiyor.
Kadının tepkisinin hem kendinin, hem de çevresinin sağlığına yarar sağladığını rahatlıkla söyleyebiliriz. UCLA psikoloji profesörü Shelley E. Taylor, kadınların stres karşısında gösterdiği tepkilerle organizmalarını sayısız zarardan koruduğunu ve bu sayede özellikle kardiyovasküler sistemlerinin erkeklerden daha kuvvetli olduğunu, yüksek tansiyon, kalp-damar hastalıkları gibi hastalıklara daha az yakalandığını, bunun sonucunda da yaşam süresinin erkeklerden daha uzun olduğunu ileri sürüyor.
Erkeklere tavsiye: Kendilerini kaygılandıran konuları yakınlarıyla daha çok konuşmaları, paylaşmaları. Başkalarıyla yakınlaşma, sağlık üzerinde çok olumlu etkiler yapıyor. İşten eve geldiğinde çantasını atıp çocuklarıyla yuvarlanmaya başlayan babalar, hem kendilerinin hem de çocuklarının sağlığına büyük iyilik yapıyorlar.
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir