Teknoloji tarihi insanlık tarihiyle başlar. Bu sebepledir ki, hayatlarımızı kolaylaştıran yüzü bize değişimi kucaklatan bir dost sıcaklığında olmuştur. Bugün gelinen noktada teknolojinin üstlendiği rol, yapmayı sürdürülen işi kolaylaştırmanın ötesindedir. Artık insanoğlu konfor alanının dışına çıktığı, daha farklı ne yapabileceğini sorguladığı dijital bir ekosistemin parçasıdır. Bu sebeple insan zihnini zorlayan buluşların hayata geçmesi dijital teknolojilere bağlıdır.

Gelişim için eksiksiz bir ekosistem sunan Apple, sadık kullanıcılarını yaratıcı fikirlerini paylaşmaya teşvik etti. Böylelikle inovasyonun kolektif bir değer zincirine dönüştüğü dijital paylaşım platformlarını yarattı.. Bunun resmi örneği olan Apple Developer platformunun mottosu “Tasarla. Programını yaz. Geliştir. İnovasyon yap.” olmuştur. Mobil uygulama geliştirmek amacıyla Developer.apple.com’a giren bir kullanıcı, “Neden Apple Teknolojilerini Kullanarak (Uygulama) Geliştirmeyi Çok Seveceksiniz?” sorusuyla karşılaşmakta, kendisine sunulan beş teknolojiden faydalanarak yaratıcılığını rahatlıkla kullanacağı bir sistemin parçası olmaktadır. Kullanıcılar; gerekli tüm gelişim araçlarını sunun XCode paketi, İOS mobil işletim sistemi, ses ve video açısından zengin uygulamalar geliştirmek için OS X işletim sistemi, içerik depolama ve güncellemesi için iCloud bulut sistemini kullanarak kendi mobil uygulamalarını geliştirebilmektedir. Apple’ı diğer teknoloji firmalarından ayıran işte budur: Geliştirdiği teknolojiyi daha büyük bir amaca hizmet edecek inovasyon stratejilerini gerçekleştirmek için bir araç olarak kullanmasıdır. Kullanıcılarının keşiflerini, dolayısıyla Apple’ı sahiplenecekleri bu inovasyon serüveni, dijitali değere dönüştürmenin garantili yollarından biridir.

Gelinen bu nokta şüphesiz, insanla teknoloji arasındaki ilişkiye anlam duygusu katan Steve Jobs’un mirasıdır. Dünyayı değiştirebileceğine inanmak, ihtiyaçlara çözüm olacak ürün ve hizmetler sunarken aynı zamanda insanları farklı düşünmeye, yaptıkları işi en iyi şekilde yapmaya teşvik etmek, onun liderlik vasıflarındandır. Bu vasıflar “inovasyon”, “dijital”, “strateji” ve “değer” kavramları arasındaki “noktaları birleştirmede” bizlere örnek olmayı sürdürmektedir.

Jobs’un yaklaşımı, insan kaynağını yönetirken sergilediği özgün üslubunu da açıklar. Ekibini yüksek beklentilerle yönetmesi, zaman zaman yıkıcı tavrıyla eleştirilmesine neden olmuştur. Ancak buna rağmen gerçekleşen beklentiler, ekibine duyduğu inançtan ve bu büyük işleri yapabileceğine onların da inanmasını sağlamasından kaynaklanmaktadır. İnovatif tasarımların arkasındaki itici güç bu inançtır. Bu inancı ise, inovasyonu sürükleyecek en iyi ekip üyelerinin seçildiğine duyulan güven besler. Elbette ki yaratıcılık, teknik bilgi ve estetik kaygı mükemmel ekip tanımının içindedir, ancak Jobs’un gözünden insan kaynağının seçimi “kendi kendini geliştirecek bir organizasyon” oluşturmaya hizmet etmelidir.

Kendilerini ve kurumlarını geliştirebilecek çalışanlar seçmek, inovasyon stratejisini hayata geçirmek için İnsan Kaynakları’nın yönetmesi gereken bir konudur. Bugün makinelerin bile; öğrenme ve yeniliğe açıklığı teşvik edecek, hatalardan ders çıkarmayı kolaylaştıracak dijital sistemlerle desteklenmesi planlanmaktadır. Yapay zeka konusunda yapılan güncel bir çalışmada, eğitmen ve öğrenci rolleri üstlenen iki bilgisayar geliştirilmiştir. Eğitmen rolündeki bilgisayar, sadece zorlandığı zaman öğrencisine önerilerde bulunmuş ve görevi başarması için onu yönlendirmiştir. Buradaki çıktı şudur: Nasıl ki makinelerin kendi kendilerine öğrenecekleri ve hata yaptıklarında onlara kılavuzluk edecek yapay zeka sistemleriyle geliştirilmesi zorunlu bir hayale dönüşmüşse, bunu yapabilme yeteneğiyle doğan insanoğlunun inisiyatif alabileceği, alternatif yöntemler deneyebileceği, her şeyin ötesinde, “noktaları kurum yararına birleştireceği” bir organizasyonun parçası olması gerekir. 

Sonuç:

İnovasyonu gerçekleştirecek çalışan, işinin lideri olabilecek ve potansiyelini destekleyecek çalışma ortamına ihtiyaç duyar. Bu ortam güven duygusunun beslenmesi, teknolojinin etkin kullanımının sağlanması ile mümkün olur. Steve Jobs “Bir şey daha var!” (One more thing!) mesajını vererek sürekli gelişimi tetikleyen inovatif bir liderdi. İnovasyonun adanılan bir strateji olması ve sonrasında değere dönüşmesi ancak böyle sağlanır.