“Kişilik psikolojisinin en temel soruları, “Ben kimim? ve “Ne için varım?” sorularıdır. Bunların cevabı olan varlığı anlamlandırma bireyin anlam duygusunu tanımlar. Doğal olarak bu duyguda değerlere ve iç potansiyele bağlı bireysel farklılıklar vardır. Anlam duygusu, bireyin hayat hikayesini oluşturur ve bireye kendini ifade etme fırsatı tanır. Hayattaki rolü ve bu rolün gerçekleşme süreci bu duyguda derinleşmeyi sağlar. Anlam duygusunun varlığı yaşama enerji olarak yansır. Anlam duygusunun yaşamdaki yeri 3 aşamalı olarak tanımlanır. 1. Keşif dönemi: Varlık sebebini tanımlama 2. Bağlanma: Bu yaşamsal anlamla bağlanma 3.Akış hali: Anlam duygusu yaşatan eylemlerle bir bütün olma. Akış hali sanat, yaratıcı faaliyetler ve bilimde kendiliğinden deneyimlenir ve otomatikleşir. Otomatikleşen akış halinde dış ödül veya motivasyona gerek duyulmaz. Anlamlı bir iş ortamı yaratılması, tatmin ve motivasyonun kalitesi işte anlam duygusunu artırır. Bütün bu duygular ve eylemler çift yönlü bir döngüyle birbirini etkiler. İş psikolojisi araştırmaları çalışanın iş terki ve işine atfettiği anlam arasında negatif korelasyon olduğunu göstermiştir. Bireyin var oluşunda ki kişisel anlam duygusunu yaratamaması “anlamsızlık duygusu”nu doğurur. Bu duygu yaşamdan zevk alma ve hatta yaşama şansını sınırlar. Patolojik psikoloji, adeta anlamsızlık duygusunun yol açtığı psikolojik sorunların bir toplamıdır.”
Bireyin yaşamında hayatla bağını kuran en temel duygulardan biri anlam duygusudur. Carl Rogers’tan, Kahn’a ve May’e kadar pek çok araştırmacı psikolog bu duygunun insan hayatının farklı boyutlarıyla olan ilişkisini kuramsal ve deneysel boyutta ele almıştır. Birey ben’den başlayarak sen, biz, toplum, dünya ve evrendeki anlamını arar. Her basamak sağlıklı bir yaklaşımla yorumlandıkça bir sonrakinin anlamı belirginleşir. Kendi varlık sebebini kendi potansiyeli ve değerleriyle anlamlandıran kişi için bu basamaklarda ilerlemenin temelleri atılmış olur. Yaşam evreleri, dış koşullardaki dramatik değişiklikler, kişinin başa dönerek tekrar kendisinden başlamasına yol açabilir. Bu süreç dinamik ve yaşamla iç içe bir süreçtir. Anlam duygusuyla beslenen eylemler yaşama bir şey ekleme ve “bu da benden” diyebilme imkânı verir. Yaşamın bazı amaçlar çevresinde tutarlı bir biçimde kurgulanmasını sağlar.
Anlam duygusu ve yaşam
Kişilik psikolojisinin en temel soruları, “Ben kimim? ve “Ne için varım?” sorularıdır. Bunların cevabı olan varlığı anlamlandırma bireyin anlam duygusunu tanımlar. Doğal olarak bu duyguda değerlere ve iç potansiyele bağlı bireysel farklılıklar vardır. Anlam duygusu, bireyin hayat hikayesini oluşturur ve bireye kendini ifade etme fırsatı tanır. Hayattaki rolü ve bu rolün gerçekleşme süreci bu duyguda derinleşmeyi sağlar.
Anlam duygusunun varlığı yaşama enerji olarak yansır. Anlam duygusunun yaşamdaki yeri 3 aşamalı olarak tanımlanır.
- Keşif dönemi: Varlık sebebini tanımlama
- Bağlanma: Bu yaşamsal anlamla bağlanma
- Akış hali: Anlam duygusu yaşatan eylemlerle bir bütün olma
Yukarıda söz edilen dönemlerin bireyin kronolojik olgunlaşmasına paralel olarak gerçekleşmesi beklenir.
Keşif Dönemi: Kişinin varlığını anlamlandırma dönemidir. Kendini, çevresini ve var oluşu sorgular. Bulduğu cevaplar yaşamına yön verir. Bu keşif dönemi, olgunluk döneminde işinde ne aradığını bilmesine yardımcı olur. Bireyin işini “olumlu, geliştirici ve verimli bir mücadele” olarak görebilmesi kendi ruhuyla, yani yaşamda yapmak istedikleriyle, işi arasında bir köprü kurabilmesiyle olasıdır. Kişisel beklentiler ve hatta bilinçaltı özlemler akılcı, sonuç odaklı ve özveri isteyen iş yaşamıyla örtüşmelidir.
Bağlanma: Bir işi yapmak kendini dünyaya o iş üzerinden ifade etmektir. Kurumsal danışman olan Brinskin “İşteki başarı kendini tüm varlığınla o işe kaptırmakla olasıdır” der. Bilişsel, duygusal ve fizik güçlerini işlerinde tutanlar kendilerini işlerine adayanlardır. Adanmamanın tek sonucu işe yabancılaşmadır. Bu da anlam duygusunu yitirmeye yol açar. Kahn adanmışlığı “kurum çalışanlarının güçlerinin kullanımı” olarak tanımlar. Kendini kurumsal olarak tanımlanan rol davranışı içine koymak ancak anlam duygusunu işinde yaşamakla mümkündür. Böylece o kişiler; kurumu kendileri olarak, işi de kendi işleri olarak görürler. Kendini işiyle ifade etmek de bu koşulların sonucudur. Ruhunu işinde tutanlar mutlu ve verimli çalışırlar. Adanmama, işe yabancılık, tükenmişlik, geri çekilme, her performans değerlendirmeyi bir savunma ve mücadeleye dönüştürür. Bütün bunlar anlamsızlık duygusunun yaşanmasına yol açar. Apati, ilgi ve duygu yoksunluğu yaratır ve robot çalışanlar üretir.
Adanmışlık duygusuna zemin hazırlayan değişkenlerden birini kurumsal ortam olarak tanımlanır ve ortamın bireyle ilişkisinde üç noktaya dikkat çekilir.
Bunların birincisi, iş ortamının kişinin biliş ve inanç sistemiyle özdeşleşmesidir. İkincisi kişinin anlam beklentisiyle işin yaşattığı anlam duygusunun örtüşmesidir. Üçüncüsü de kişinin benlik algısıyla iş algısında ki bağlantının derinliğidir. Bu üç noktadaki ortaklık kurum çalışanlarıyla ilişkileri de anlamlı hale getirir. Kişinin hissettiği duyguyla, kurumun beklediği duygu uymazsa bu açığın kapatılması için istenmeyen bir duygusal emek harcanır ve işten uzaklaşılır. Bu uzaklaşma anlamsızlık duygusunu besler ve iş terkinin en önemli kişisel sebeplerinden biridir.
Akış Hali: İşin duyguları beslemesi ile kolaylaşan adanmışlık, akış hali ile çalışan performansını doruğa taşır. Akış hali, iş ile bilişsel olarak bütünleşmeyi ve biricik olan zirve yaşantıyı tanımlar. Bununla beraber çalışanların bir işe kendilerini kaptırma dereceleri farklıdır.
Akış hali sanat, yaratıcı faaliyetler ve bilimde kendiliğinden deneyimlenir ve otomatikleşir. Otomatikleşen akış halinde dış ödül veya motivasyona gerek duyulmaz. Bu konuda yürütülen araştırmalar üst ve orta düzey yöneticilerin, ofis görevini yürütenlere ve mavi yakalılara kıyasla akış halini daha kolay deneyimlediklerini göstermektedir. Mücadeleci ve ilginç işlerde başarı yaşanması akış halinin yaşanmasını kolaylaştırır.
Akış halinde, kişinin benliğiyle çevresi arasında bir üstünlük yoktur
Eylem planlarını gerçekleştirirken kendini birlikte hareket ettikleriyle bütünsel bir tutarlılık içinde hisseder
Akış halindeki kişiler benlik bilincinden çıkarlar etkinliğin içinde var olurlar
Bu yaşantı benlik anlamıyla buluşan iş anlamının yüksek bir doyum ve performansta kendini dışlaştırmasıdır.
Yönetici etkisi
Anlam duygusu bireyin sorumluluğu kadar yöneticinin de sorumluluğundadır. Yaratıcılık ve bireysel katkı gerektirmeyen tekrarlayıcı iş yapanlarda (çağrı merkezi, bilgi işlem operatörlüğü) veya mavi yakalılarda yöneticinin sorumluluğu artar. İşte anlam bulamama ve işe yabancılaşmanın önlenmesi mümkündür. Özellikle ofis görevini yürütenler ve mavi yakalılar için yöneticilerinin yapmaları gereken çok şey vardır. Motivasyon artırıcı yaklaşımlar ve ortak heyecanlar adanmışlığı beslemeye olanak sağlar. İşle kişi arasında farklı köprüler kurmak, kişisel gelişimi desteklemek, işiyle toplumda itibarlı olduğunu hissettirmek, şevk, coşku, katılım, sınırsız hizmet sunumu doğurur.
Anlamlı bir iş ortamı yaratılması, tatmin ve motivasyonun kalitesi işte anlam duygusunu artırır. Bütün bu duygular ve eylemler çift yönlü bir döngüyle birbirini etkiler. İş psikolojisi araştırmaları çalışanın iş terki ve işine atfettiği anlam arasında negatif korelasyon olduğunu göstermiştir. Anlam bulma azaldıkça terk artmakta, anlam bulma arttıkça terk azalmaktadır. Benzer şekilde müşteri tatmini ile çalışanın anlam duygusu arasındaki ilişki irdelendiğinde çalışanın anlam duygusunun artışı ile kurum müşterisinin memnuniyetinin arttığı görülmüştür. Disneyland’in kurumsal yapılanmasında olduğu gibi, üç kuşaklık başarısında kritik başarı faktörü, çalışanlarının eğlendirmeyi iş olarak benimsemeleri ve yaratılan anlam duygusu olmuştur. Adanmışlık ve akış hali, işin sahibi olma, işini sahiplenme duygusunu besler, kişinin o işte varlığını sürdürmesi için enerji sağlar.
Anlam doygunluğu oluşmazsa
Bireyin var oluşunda ki kişisel anlam duygusunu yaratamaması “anlamsızlık duygusu”nu doğurur. Bu duygu yaşamdan zevk alma ve hatta yaşama şansını sınırlar. Patolojik psikoloji, adeta anlamsızlık duygusunun yol açtığı psikolojik sorunların bir toplamıdır. Anlam duygusunun olmaması boşluk oluşturur ve yerini anlamsızlık duygusu doldurur. Bu yol sanal dünyalara sığınma ve yaşamdan çekilmeye kadar uzanan karanlık yolun başlangıcıdır. Anlam yokluğu ve boşluk, bireyi, kendini yok etme noktasına kadar geriletir. Yolun sonunda ise bağımlılıklar ve kendinden vazgeçişe kadar uzanan intihar yer alır.
Maddi değerler öne çıkmaya başladıkça, anlık hazlar artar, bireysel ve toplumsal idealler azalır. Varlığın bağlandığı ideallerin ve değerlerin olmaması, anlam duygusunun oluşturulmasının önündeki temel engeldir. Batı dünyası en değerli toplumsal birim olan ailedeki “biz” in anlamı üzerine yaşamını kurgulayamamıştır. Bu sebeple idealleri “ben” ve maddi ölçütlerle sınırlıdır. Bu da yalnızlık, çöküş ve yok edici rekabete yol açar.
Temel değerlerler ve var oluşa atfedilen anlam
“Baltaş Değerler Çalışması” bireylerin değerlerini tanımlamaları ve sıralamaları amacını taşıyan bir çalışmadır. Bu çalışma sırasında katılımcıların anlam duygusunun temelini oluşturan değerlerini tanımlamak ve sıralamalarındaki zorluğunu gözleriz. Katılımcılar kendilerine yoğunlaşıp iç dünyalarındaki güçlerini ve zenginliklerini keşfederek, uğruna mücadele ettikleri, doyum yaşadıkları zaman huzur buldukları “yaşam anlamı”nı belki de daha önce hiç yorumlamadıklarını fark ederler. Bu da giderek kendine saygı ve aileye bağlılık duygularını erozyona uğratmaktadır. Çünkü anlam duygusu bireyden çıkarak dışa açılır.
Kişinin yaşamına anlam katan uğraşa, ailesine ve dostlarına ayrılan zaman, yaşamı değerli kılan ana bağdır. Bu yaşantıların kaynağı kendini tanımak ve diğerlerini anlamaktır. Günümüzde ne yazık ki “öteki”ni anlamak, maddi karşılığı olmayan bir kaynak kaybı gibi görülebilmekte ve maddi bir değere çevrilemediği için ona yatırım yapılmamaktadır.
Bu yıl katıldığımız ASTD toplantısı sırasında arabasına bindiğimiz bir taksi şoförü İranlı bir ailenin çocuğu idi ve malum devrim onu yurdundan etmiş ama neyse ki geleneklerinden edememişti. Kendi çocuğuna verdiği değer ve kazandırmak istedikleriyle, Amerikalı ailelerin değerlerini acımasızca kıyaslıyordu. Anlattıkları pek çok bilimsel çalışma ile örtüşüyordu. Batı dünyası ailelerinde ana babalık bile, çocuklar belli bir yaşa gelince bırakılması gereken bir yüktü. Bizlerin dünyasında öyle mi? Aile ve çocuğun değeri anlam duygunuzun temelini oluşturur. Yaşamımızın geleceğini aydınlatır. “Topluma iyi ve faydalı bir insan kazandırmak” her aile için gurur kaynağıdır.
Hayatta pek çok şey eksik veya fazla olabilir ancak anlam duygusunun yokluğu hayatın boşalması demektir. Kısaca hayatımızı şekillendiren, ona renk ve tat veren şey anlam duygusudur. Yaşamdaki etkileşimler ve yeni roller anlam duygusuna farklı katkılar yapar. Anlam duygusu bireyin kendini geliştirmesi, iş kalitesini yükseltmesi ve diğerlerinin yaşam kalitesini artıran önemli bir faktördür. Hayatında anlam duygusu olan herkes mutlu olmayabilir ama anlam duygusu olmayan insanların mutsuz ve huzursuz oldukları muhakkaktır.
Kaynaklar:
- Harter, J. K., Schmidt, F.L., Hayes, T. L. (2002). Business- unit-level relationship between employee satisfaction, employee engagement, and business outcomes: A meta-analysis. Journal of Applied Psychology, 87(2), 268-279.
- Rogers Carl R. (1995), “A Way of being” Houghton Mufflin Company. 3
- Spreitzer, Gretchen M., Kizilos, Mark, Nason, Stephen, (1997), “A dimentional analysis of the relationship between psychological empowerment and effectiveness satisfaction and strain” Journal of Management, 23(5): 679-704.
- William A. Kahn, (1990),“Psychological Conditions of Personal Engagement and Disengagement at Work” The Academy of Management Journal, 33 (4): 692- 701.
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir