e-Öğrenme tam da zamanında çıktı karşımıza. Uzunca bir süredir tüm ülkeler, yürürlükteki eğitim sistemlerinin yeterliliğini sorguluyor, çağın gereklerine nasıl uyarlanacağını, eğitim eşitsizliğinin nasıl çözümleneceğini tartışıyorlardı. Belki de bu yüzden e-öğrenmeye bu kadar heyecanla sarıldık, bu kadar hızla benimsedik. Aceleyle yapılan bir çok ilk uygulama beklendiği gibi mucizevi sonuçlar vermediyse de, e-öğrenme çığ gibi yayılmayı sürdürüyor. e-Öğrenme eğitim hayatımızın olağan bir gerçeği olma yolunda.
e-Öğrenme tam da zamanında çıktı karşımıza. Uzunca bir süredir tüm ülkeler, yürürlükteki eğitim sistemlerinin yeterliliğini sorguluyor, çağın gereklerine nasıl uyarlanacağını, eğitim eşitsizliğinin nasıl çözümleneceğini tartışıyorlardı. Belki de bu yüzden e-öğrenmeye bu kadar heyecanla sarıldık, bu kadar hızla benimsedik. Aceleyle yapılan bir çok ilk uygulama beklendiği gibi mucizevi sonuçlar vermediyse de, e-öğrenme çığ gibi yayılmayı sürdürüyor. e-Öğrenme eğitim hayatımızın olağan bir gerçeği olma yolunda.
1985’lerde, kitle iletişim araçları, eğitim ve teknoloji ilişkileri üzerinde çalışmalar yapan Neil Postman, “Televizyon, günümüz kültürünü biçimlendiren bir buluş mu, yoksa yeni kültürün bir yansıması, doğal bir ürünü mü?” diye sormuş, sonra da şöyle yanıtlamıştı: “Günümüzde televizyon kültürün ta kendisi ve artık bu soruyu sormanın bir anlamı yok.” 2004’te aynı soruyu e-öğrenme için de yineleyebiliriz. Hatta “e-Öğrenme yeni bir eğitim yöntemi mi, yoksa mevcut eğitim sisteminin yetersizliklerini gözler önüne seren bir oluşum mu?” diye de sormak mümkün.
Birçok eğitimbilimciye göre, pedagojik açıdan e-öğrenmenin hiç de yeni bir yanı yok. Teknolojiyi kullanarak, çoktandır bildiğimiz öğretim tekniklerini yeniden üretiyor, hatta taklit ediyoruz: Anlatımlar, tartışmalar, sınav ya da değerlendirme yöntemleri, alıştırmalar… Teknikler aynı, sunum farklı. Öğrenme, başında bir “e” olsa da olmasa da öğrenmedir. e-Öğrenmede teknolojinin öne çıkması, çoğu zaman öğrenme boyutunun ihmal edilmesine bile neden oluyor. İlk heyecanlar durulurken, artık “e” yi bir yana bırakıp öğrenmeye odaklanmanın zamanı geldi.
Kullandığı yöntemsel araçlar gereği e-öğrenme daha görünür, daha kamusal ve daha demokratik bir öğrenme yolu. En önemli fark da burada. Asıl sorulması gereken soru, insanların gerçekten nasıl öğrendiğidir. Hangi süreçlerin rol oynadığını ne kadar biliyoruz? Asıl yapmamız gereken öğrenenleri analiz etmek ve değerlendirmek, onların öğrenirken nelere ihtiyaç duyduklarını, tercihlerini ve eylemlerini anlamak.
- Bilgi edinmeyi bireyselleştirme: e-Öğrenme bilgi edinme sürecini dönüştürüyor ve bu süreci daha fazla öğrenen kişilerin denetimine ve sorumluluğuna bırakıyor. Burada bir aracı, ya hiç yok ya da görünmez bir danışman niteliğinde.
- Ham bilgiyi işlenmiş ve sindirilmiş bilgiye dönüştürme: e-Öğrenme, öğreneni neredeyse sonsuz bir ham bilgi evreninde özgür bırakıyor. Bu evrende pek az bir yönlendirme var ve seçenekler sonsuz. Öğrenen önüne çıkan bilgileri seçme, ayıklama ve değerlendirme sorumluluğuyla baş başa kalıyor. Bu süreç, her zamankinden çok, öğrenenin bireysel seçimine ve yargılarına kalıyor. İşte bu nedenle de, daha çok şey vaat ediyor, ancak o oranda da riskli.
- Aracılardan arınma: e-Öğrenme, bireyi başkalarının müdahalesinden büyük ölçüde arındırıyor. Kişi bilgiyle baş başa. Önüne çıkan bilgiyi anında, birebir, daha bağımsız ve daha yoğun bir biçimde işliyor. Kendisine sunulan bilgiyi sorgulama ve sınama seçeneklerine daha fazla sahip.
- Sinerji yaratma: e-Öğrenmeyle diğer öğrenme yöntemleri arasında çok küçük farklar var. Hepsi aslında aynı teknikleri kullanıyorlar ve her birinin kendine özgü sorunları var. Önemli olan her tekniğe özgü farkları belirlemek ve her birinden kendi ölçüsünde yararlanmak.
Batı ülkelerinde ilköğretimde e-öğrenmeye geçmek için yapılan pilot çalışmalar, öğretmenlerin de öğrenciler ve aileler kadar uygulamadan memnun olduklarını gösteriyor. Gözlemlenen farkın teknolojiden değil, öğrenci-merkezli yaklaşımdan kaynaklandığı saptanıyor. e-Öğrenmenin, öğretmenle öğrenci, öğrenciyle teknoloji arasındaki ilişkilerin niteliğini değiştirdiği görülüyor.
Uzunca bir süredir eğitim bilimciler, öğrenme süreçlerini ve problem odaklı öğrenme, durumsal öğrenme, proje merkezli öğrenme gibi konuları tartışmaktaydılar. Bu kavramlar zaten eğitimin ve öğrenmenin temel konularını oluşturmaktaydı. Internet teknolojisi, e-öğrenme ya da diğer e-araçlar, eğitimle ilgili fikirlerin daha da kristalleşmesinisağladı ve öğrenme sürecindeki evrimi hızlandırdı. Biz eğitimcilere düşen, bu gelişimi değerlendirmek ve şimdi elimize geçen bu mükemmel araçlardan sonuna kadar yararlanmak için gerekli yetkinlikleri kazanmaya çalışmak olmalı.
Yorum Bırakın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir