İş simülasyonları üreticisi Celemi Solution Providers kurucusu Klas Mellander ile simülasyon üzerine yapılmış röportaja buradan ulaşın.
DEVAMINI OKUSimülasyona dayalı eğitimler karmaşık kararların alınmasında ve resmin bütününü görerek işleyişi derinlemesine kavratacak uygulamalarla gerçekleştirilmektedir. Fasilitatör eşliğinde yaşayarak öğrenme ilkesini benimseyen bu uygulamaların desteklediği simülasyon eğitimleri çalışanları gerçek değişime hazırlamaktadır. Simülasyon tasarımında çeşitli öğeler bir araya getirilir ve ortaya yepyeni bir durum çıkar ve bu durum öğrencileri nasıl bir yol izleyecekleri konusunda düşündürerek tecrübe kazanmalarını sağlar. Kazandıkları bu bilgiler, simülasyon eğitimleri sayesinde somut becerilere dönüşür. Simülasyonların güçlü alanlarını şöyle sıralamak yerinde olur, sistemleri basitleştirir, diğer insanların bakış açılarını ortaya çıkarır, yaşattığı tecrübeler sayesinde, yeni iş ortaklarınızla aranızda çok kısa zamanda güven ortamı oluşturur. Bütün bu becerilerin kazanılmasına, gelişimine yardımcı olur ve en önemlisi problemlerin içeriden dışarıya çözümüne ışık tutar. Gözlerin açıldığı bize “Hah!” dedirten anlar, simülasyonların sahip olduğu bu benzersiz güç alanları ile birleştiğinde, en soyut eğitim kavramların bile akılda kolayca yer etmesini sağlar.
DEVAMINI OKUM.Ö. 6. yüzyılda yaşamış olan Çin Düşünürü Sun Tzu stratejinin atası olarak bilinmektedir. Sun Tzu’nun “ Savaş Sanatı” adlı eseri günümüz iş dünyası için yazılmış birçok kitaba esin kaynağı olmuştur. Sun Tzu stratejide konumlandırmanın önemine ilk dikkat çeken kişidir. Konumlandırmanın fiziksel ortam koşullarından ve çevredeki rekabetçi oyuncuların yaklaşımlarından etkilendiğini ve strateji oluşturmanın yapılacaklar listesi hazırlamak olmadığını, tam tersine değişen koşullara hızlı ve doğru cevap vermek olduğunu ortaya koymuştur. Sun Tzu, bilmek, öngörmek, hareket etmek ve konumlamak olmak üzere kitabında 4 yetiden bahsetmektedir. Bunu pazarlama dünyasına uyguladığımızda bilmeyi, pazarı anlamak, öngörmeyi, pazardaki değişkenleri ve sabit olanları hesaba katmak, hareket etmeyi, değişkenlere göre ve konumlandırmayı sabitlere göre strateji belirmek olarak ifade edebiliriz. Livon simülasyonu gerçek hayatta karşılaşılan pazar parametrelerine uygun olarak bu dört yetiyi katılımcıların kullanabileceği ve geliştirebileceği bir ortam yaratmaktadır.
DEVAMINI OKUGünümüzde kurumsal şirketler, çalışanlarının inisiyatif kullanmalarını, yaratıcı fikirler üretmelerini ve bir araya gelerek etkin bir etkileşim içinde bu fikirleri hayata geçirecek ortamı oluşturmalarını beklemektedir. Farklı bölümlerden kişilerin bir araya gelmesiyle oluşan proje grupları, kurumların süreçlerinin gelinmesi ve sistematik yaklaşımlar oluşturulması için tanımlanmış kaynakları ve süreyi kullanarak, projenin amacına ulaşması için çaba harcamaktadır. Birçok projede, nelerin yanlış gittiği ve bu yanlışların nedenleri, ancak geri dönüp bakınca anlaşılmaktadır. Özellikle proje ekibi projeyi hayata geçirme konusunda yeterli deneyime sahip değilse bu sonuç kaçınılmazdır. Kurum içi gelişim projelerinde, ister insan kaynakları yönetiminde olsun, ister iş süreçlerini oluşturma ve geliştirme alanında olsun, bu duruma oldukça sık rastlanmaktadır. Cayenne simülasyonu, proje ekibinde yer alanlara ve yer alacak olanlara, ekipleriyle birlikte, değişen proje koşulları ile anında, nasıl başa çıkılacağı konusunda destek olmak amacıyla tasarlanmıştır.
DEVAMINI OKUBugünün iş dünyasında şirketlerin simülasyona dayanan eğitimlere olan talepleri giderek büyüyen bir artış göstermektedir. Bu artışın en büyük nedeni ise ekipman operatörlerinden, modern teknolojik savaşlarda görev alacak kişilere kadar, birçok kişinin sürekli değişen becerilere, hedeflenen performans ve verimlilik seviyelerine uyum sağlamaları konusundaki eğitim beklentisine, simülasyonların cevap vermesidir. Geleneksel eğitim metotları öğretilmek istenilen becerilerin birer birer öğrenilmesini sağlar. Oysa gerçek dünyada, becerilere kümeler halinde ihtiyaç duyulur. Bazı kişiler tartışmalarda yetenekli, mükemmel dinleyici, fikirlerini berrak bir şekilde ifade etme özelliklerine sahip olabilirler. Ancak bu becerilerini sadece baskı altında olmadıkları zaman hayata geçirebilirler. Birçok kişi sistemlerin nasıl çalıştığı düşüncesini kavramakta zorlanır. İnsanlar çoğunlukla kendi içlerindeki çelişkinin farkında olmadan birbirini tutmayan tutumlar sergilerler. Eğitimciler katılımcılarını gerçek yaşama hazırlayarak, gerçek yaşam durumları ile karşılaştıklarında onları daha başarılı ve etkili kılacak olan eğitim programları geliştirmek için sürekli yeni yollar aramaktadırlar.
DEVAMINI OKU“Toplumun ve insanlığın gelişmesinde önemli bir yer tutan ve insanın belirli bir yeteneğini ifade eden yaratıcılık, doğuştan getirilen gizli bir güç olarak ifade edilebilir. Yaratıcılıkla ilgili olan tanımlar incelendiğinde ortak olarak kullanılan kavramın “”yeni”” ya da “”yenilik özelliği”” olduğu görülmektedir. Yaratıcılık bir düşünme biçimidir ve hayal gücü ile çok yakın ilişkisi vardır. Yaratıcılık tüm duygusal ve zihinsel etkinliklerde, her türlü çalışma ve uğraşın içinde vardır. Çocuk erken yaşlarda yaşaması gereken deneyimleri yaşamaz ise yaratıcılık potansiyelini ortaya çıkarma fırsatını kaçırmış olur. Bu potansiyel günlük etkinlikler, evde ve okulda kurulan etkileşimler sonucu oluşur. Gerçeğin tek boyutlu olmadığını, dünyadaki olayların ve olguların birden çok nedene sahip oluğunu ve bunların birden çok çözümünün var olduğunu çocuklara öğretmek, okulların sorumluluğundadır. Çocuğa buluş ve keşif dolu bir ortam sunan öğretmen, çocuğu aynı zamanda sorun çözmeye yönlendirmiş olmaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi karar verme gücünü elinde tutabilen, inisiyatif alabilen, yaratıcı sorun çözebilme gücüne sahip liderlerin yetişmesi, ancak erken gelişim yıllarından itibaren bu gelişimlerine fırsat hazırlayan aile ve okul çevresinin desteğine bağlıdır.”
DEVAMINI OKU“Kişinin tercihleri ve eğilimleri kendi geleceğini belirler. Bu süreçte ortaya çıkan sorunları ele alış biçimlerini belirleyen ise kişilik özellikleridir. Kişiliğin farklı boyutlarından biri de Yenilikçi kişilik özelliğidir. Bu kişilik özelliklerine sahip olan kişiler, her şeyin bir nedeni olduğunu düşünürler. Yenilikçi kişilik için değişim, bir stres sebebi olmaktan çok, yeni yollar denemek ve daha çok avantaj sağlamada önemli ve gerekli bir araçtır. Yenilikçi kişiliğin en önemli özelliklerinden biri de, yapılan değişimin sonuca olan katkısını belirlemek ve değişimi kontrol edebilmektir. Yenilikçi kişilik, yapıcı çatışmayı, fikirleri geliştirmeyi ve farklı düşüncelere ulaşabilmeyi gelişmek için bir fırsat olarak görür. Başka kişilerin görüş ve önerilerini tehdit olarak algılamak yerine, karşılıklı yarar sağlanabilecek bir ortam oluşturur ve sonuca odaklanır.”
DEVAMINI OKU“Bir grup yaratıcı çalışanı yönetmek zordur, ancak sonunda yüksek bir tatmin duygusu yaşanır. Birçok çalışanın yaratıcı oldukları ve yaptıkları işlerin de bir dereceye kadar yaratıcılık gerektirdiğini düşündüğümüzde, onları yönetirken göz önünde bulundurulması gereken özel yaklaşımlar olduğu gerçeğinin farkına varırız. İş yerinde yaratıcı çalışanları yönetmek için 10 ipucu: 1. Yaratıcılığı besleyin. 2. Yaratıcı olanları yönlendirin. 3. Çalışanlara hayal kurmaları için zaman tanıyın. 4. Dengenin önemini vurgulayın. 5. Yönteme güven duyun. 6. Temel problemlerinizi çözerken çalışanlarınızı yönetin. 7. Takdir ederken cömert olun. 8. Çalışanın sağlayacağı katkıya olanak verin. 9. Ekip kurun. 10. Yeni çalışma biçimlerine esnek bir yaklaşım gösterin. 11. Fazla kural koymayın.”
DEVAMINI OKUKuruluşların sürekli yenilikler yaparak rekabet üstünlüklerini sürdürebilmeleri, sadece kendi olanaklarına bağlı değil, bunun için uygun bir ortamın varlığı da gerekli. Kamu yönetiminin, akademik dünyanın, sivil toplumun böyle bir yaratıcılık ortamının oluşmasına katkıda bulunması gerekiyor yani kamuoyunun “yenilik bilincini” kazanması önemli. Eczacıbaşı topluluğunda da inovasyonu kurum içinde yönetilen, faydaları ölçülebilen ve rekabetçi avantaj yaratacak bir kurum kültürüne dönüştürmek için “İnovasyon Çalışma Grubu” başlatıldı.
DEVAMINI OKUBenchmarking, Müşteri Odaklı Pazarlama, Data Base Yönetimi, CRM, Toplam Kalite, Değişim Mühendisliği, Yalın Üretim, 5.Disiplin, Kaizen Yönetimi, Six Sigma… Bir çırpıda aklıma geliveren bir zamanların moda akımları. Hepsi bir fırtına gibi geldi geçti. Şirketleri verimliliğe, ileriye, yükseğe, karlılığa taşımayı öneriyorlar ve herkesin dilinde dolanıyorlardı. Bir ara herkes “Benchmarking”ciydi, bir ara herkes “Toplam Kalite”ci…Şimdi de moda “İnovasyon”. Artık herkes inovasyoncu. Hakkında ciltlerle kitap yazılıyor, makaleler, konferansların bini bir para. Yaratıcılığın, yeniliğin, buluşçuluğun veya moda tabiri ile inovasyonun kaynağının ne olduğunu algılamamız, anlamamız ve bunu hazmetmemiz çok önemli. Yaratıcılık bilinen iki şey arasında bilinmedik bir ilişki görebilmektir de ondan. Bunu görebilmek ise bilgi kalitesi değil, fikir ve düşünce kalitesi ile mümkündür. Konusunda oldukça bilgili ve deneyimli adamları toplayarak yenilikçi, yaratıcı bir şirket olmanız mümkün değildir.” Çünkü yaratıcılığın kaynağı bilgi ve tecrübe değil fikirdir. Yeni bir fikrin duyulduğu anda, negatif eleştiri bombardımanına tutulduğu yerler çorak arazilerdir. Oralarda yaratıcılık filizlenmez, yenilik çıkmaz. Yeni fikirler henüz embriyolardır. Bakıma ilgiye ihtiyaçları vardır. Bu bakış açısı (negatif eleştiri) onları daha doğmadan öldürür. Yeni bir fikir, ilk kez duyan herkese çok mantıklı geliyorsa, o fikrin yaratıcı bir fikir olmadığı kesindir. Her yenilik, her yaratıcı fikir risk içermelidir. Riski yoksa, getirisi de olmayacaktır.
DEVAMINI OKU“Son 20 yıldır şirketlerle yürütülen çalışmalar bize yaratıcılığın desteklenmekten çok öldürüldüğünü gösteriyor. Bu aslında, yöneticilerin yaratıcılığa karşı olduklarını göstermemektedir. Tam aksine, birçoğu yeni ve faydalı bilgilerin değerine inanmaktadır. Yöneticilere yaratıcılığın yer almamasını istedikleri herhangi bir yer olup olmadığını sorulduğunda %80 oranında cevap şu olur “muhasebe”. Bu yaklaşımları ile yaratıcılığın sadece pazarlama, araştırma ve geliştirme bölümlerine ait olduğuna inandıkları görülür. Oysaki muhasebe alanında yapılan yeniliklerin iş üzerindeki olumlu etkilerini gösteren birçok örnek vardır. Yaratıcılığın bir parçası olan hayal gücüne dayanarak düşünmenin yanında “uzmanlık” ve “motivasyon” da büyük önem taşır.Uzmanlık kişinin etkili olduğu iş ortamında neler yapabileceğini ve o alanda sahip olduğu tüm bilgisini kapsar. Yaratıcı düşünme, fikirleri bir araya getirerek yeni bileşimler ortaya koyma kapasitesidir. Bir işi geliştirmek ve rekabette fark yaratmak amacıyla ortaya çıkan yaratıcı düşüncenin temelinde, işin gereğini yerine getirmek yatar.”
DEVAMINI OKU“Her türlü insan ilişkisinin temelinde güven vardır. Birlikte çalıştığınız bir arkadaşınız verdiğiniz görevi başarmak için elinden geleni yapacağına inanabilirsiniz. Kendisine daha eğlenceli bir şeyler vaat edenlerin peşinden gitmeyeceğini bilirsiniz. Ancak acaba yetkinlikleri ondan beklenen görevi yapmaya yetecek midir? Bu fark İngilizce’de “trust” ve “confidence” kelimeleri ile anlamları kazandırılmıştır. Güven elle tutulamayan, gözle görülmeyen bir soyut kavram gibi gözükse de, gerçekte son derece somut ve maddi sonuçları olan bir kavramdır. Güven bir vergidir. Maaşlarımızın brüt tutarından vergiler çıkar ve elimizde kalan tutar bizim gerçek maaşımızdır. Verginin bize yol,su ve elektrik olarak döndüğü rivayet edilir. Oysa iş ortamındaki “güvensizlik”, iş kaybı, enerjinin işe ve rekabete değil insan ilişkilerine ve kendi yarattığımız problemleri çözmeye gitmesine neden olur. Güvensizlik, iş kaybı ve rakiplere sağladığımız avantaj olarak sonuçlanır.”
DEVAMINI OKU“Zaman algısı, yapılan iş veya vakit geçirilen kişi ile ilgili hissedilen duygu olabildiği gibi, başarı hırsı, sorumluluk bilinci, bir kuruma ait olmanın yarattığı güven etken olabilir. Bu unsurlardan en önemlilerinden biri olan işi sevmek, zaman algısını etkileyen en önemli öğedir. Sevdiğiniz bir işle uğraşırken veya bir kişiyle vakit geçirilirken zamanın bir anda anlamını yitirdiğini, akıp gittiğini hepimiz yaşamışızdır. Sevgi, yürekten adanmayı sağlayabilmektedir. Yürekten adanabilmek, sabah işe giderken yüksek isteklilik ve mutluluk duymak, akşam eve dönerken de aynı coşkuyu sürdürebilmekle mümkündür. Zamanı unutmak, yorulmamaktır. Sürekli daha iyi ne yapabileceğini, nasıl yapabileceğini sorgulayabilmektir.”
DEVAMINI OKU“Yaşamanız için gerekli olan parayı kazanabilmek için daha fazla, daha hızlı, daha uzun son sürat çalışıyor, ilişkide olduğunuz herkesin ve her şeyin bu yoğun programın içinde yer almalarını sağlamak için ölesiye çaba sarfederken, aynı zamanda bütün bunlardan zevk almayı bekliyorsunuz. İyi ama nasıl? Daha fazla çalışmak zorundasınız! Hayır… ama daha akıllı çalışmak zorundasınız. Bunu yaşamımızdaki rollerimizi tanımlayarak başarabiliriz. Zamanın değişmez olduğunu kabul ettikten sonra, içinde yaşamayı isteyeceğiniz dünyayı ancak kendimizi doğru yöneterek yaratabiliriz. Potansiyelimizi hayata yansıtmak, özel hayatımızda mutlu, iş hayatında başarılı olmak için kısacası daha kaliteli bir hayat yaşayabilmek için sorulması gereken birinci soru şudur: En derinde yer alan değerlerimle uyumlu bir hayat yaşayabilmem için enerjimi nasıl kullanmalıyım? Zaman değil enerji, zaman enerjiye dönüştüğünde anlam kazanır.”
DEVAMINI OKU“Zamanı iyi kullanmanın birinci evresini, zamanınızı nasıl harcadığınızı değerlendirmek oluşturur. Zamanı etkin harcayabilmek için zamanınızı nasıl kullandığınıza ilişkin doğru bir resme ihtiyacınız olacaktır. Fiilen ne yaptığınıza ilişkin bu bilgi, nereye ulaşmak istediğinizi gösteren bir vizyon oluşturmanıza yarar. Bu resim, şu anda yaptığınız şeylerin, yapmak istediğiniz ya da yapmanız gerekenlerin nasıl bir ilişki içinde olduğunu belirleyecektir. Zamanınızı nasıl harcadığınızı görünce hedeflerinize daha net odaklanırsınız. Bir hafta süreyle, her faaliyete ne kadar zaman harcadığınızı dikkatle inceleyip kaydını tutun. Bu size zamanınızı nasıl harcadığınız konusunda fikir verecektir. Şu noktalara ne kadar odaklanmışsınız? : En önemli faaliyetlerinize odaklanın. Çalışma zamanınız kadar kişisel zamanınızı da denetleyin. Arzuladığınız yaşam tarzına ulaşabilmek için zamanınızı iyi kullanın.”
DEVAMINI OKU“Etkili zaman yönetiminde izleyeceğiniz 7 adım, istediklerinizi gerçekleştirecek, stresinizi azaltacak ve hedeflerinize başarı ile ulaşmanızda yardımcı olacaktır. Etkili Zaman Yönetiminde 7 Adım: 1. Önceliklerinizi belirleyin. 2. Önceliklerinizi somut hedeflere dönüştürün ve hedeflerinizi tamamlayıcı faaliyetler belirleyin. 3. Hedefe ulaşmak için yapılacak işlerin zaman planını yapın. 4. “Aylık takvime” ve “planlama not defterine” zaman kazandıran araçlar olarak bakın. 5. Zamanınızı alan ve hedeflerinizin hayata geçmesine hizmet etmeyen rica ve fırsatlara “hayır” demeyi öğrenin. 6. Etkili zaman kullanımında ortaya çıkan engelleri tanımlayın. 7. “Yapmak” ve “Olmak” arasındaki dengeyi sağlamak için çaba sarfedin.”
DEVAMINI OKU“Akılsızlar hırsızların en zararlılarıdır: Zamanınızı ve neşenizi çalarlar (Goethe). Goethe’nin de dile getirdiği gibi iş yaşamında zamanımızı verimsiz kullanmamıza yol açan kişiler ister çalışanlarımız olsun ister yöneticilerimiz, ister müşterilerimiz ister tedarikçilerimiz, çoğu zaman beklenen tepkiyi almıyorlar. Oysa zaman biriktirilemeyen, ödünç verilemeyen, borç alınamayan tek değer, üstelik fiyatı da oldukça yüksek… Ölçülmesi son derece kolay olan bu kavram, onun önemini ve değerini belirlemeye gelince oldukça zorlayıcı olabiliyor… Zaman denilen paha biçilmez bu kavram özellikle iş hayatında çevrim zamanı, teslim zamanı, başlangıç zamanı, bitiş zamanı gibi pek çok performans kriterinin ölçütü olarak karşımıza çıkıyor.”
DEVAMINI OKU“Son yıllarda, temel psikoloji bilgisine sahip olmayan kişilerin piyasaya sürdüğü iki geçersiz görüş var. Bunlardan birincisi, “İstersen başarırsın”, ikincisi ise “Kendine güven, başarırsın” Bu iki görüş de sınırlı bir geçerliliğe sahip olduğu halde, psikolojide “Barnum Etkisi” olarak tanınan genelleme etkisi sonucunda “bütünüyle doğru” olarak algılanmaktadır. Hayat karşısında olumlu yaklaşımın, insan davranışları, tutumları ve elde edilen sonuçlar üzerindeki dönüştürücü etkileri artık biliniyor. Ancak olumlu bakış açısı ve iyimserliği, naif ve içi boş bir özgüven ve “istersen başarırsın” düzeyine indirgemek, konunun ciddiyetini ve önemini hafifletmektedir. Ne insan, ne de yaşam bu denli yalın ve basit değildir.
Herkes mutlu olmak ister. İnsanlar birbirlerine her fırsatta mutluluk dileyen kartlar atar, mutluluk dileklerini iletirler. Ancak mutluluğun tanımını yapmak çok da kolay değildir. İnsanın istediklerini elde etmesi midir mutluluk, yoksa elde ettiklerini sevmesi midir? Mutluluk kişinin yaşadığı hayattan genel olarak hoşnut olmasıdır. Bunun içine, içinde yetiştiği ailesi, ekonomik durumu, sağlığı, mesleği, eşi veya partneri ve varsa çocukları girer. Hayat doyum puanı, bu alanlarda kişinin kendisini ne ölçüde hoşnut hissetmesine bağlıdır.”
“Illinois Üniversitesinden Diener ve Seligman’ın yaptıkları bir araştırma, mutlu kişilerin en büyük mutluluk kaynağının, arkadaşlarına ve ailelerine bağlılık ve onlarla geçirdikleri zaman olduğunu ortaya koymuş. Uzun yıllardır mutluluk üzerinde çalışan Diener, “Şunu iyi bilin ki, hiçbir şey başkalarıyla ilişkiler, yakın insani bağlar ve sosyal destek kadar mutlu etmiyor” diyor. Psikolog Lyubomirsky mutluluğu artıran etkenler üzerinde geniş çaplı bir araştırma yürütüyor. Lyubomirsky’ye göre, mutluluğu artıran etkili yolların başında, hayatınızda varlığından ötürü şükran duyduğunuz şeyleri bir günlüğe kaydetmek. Mutluluğu artıran etkenlerden bir başkası da, başkalarına ilgi göstermek ve yardımseverlik.”
DEVAMINI OKU