Kent ortamında yaşanan ekonomik ve sosyal değişimler, ailelerin özerkliğe verdiği değeri artırmış görünmekte. Çocuk merkezli, davranışla sonuçları arasında nedensel ilişkiler kurarak ve kanıt göstererek inandırmaya dayalı aile içi eğitimin yayıldığı gözleniyor. Çocuğun ailesine ve yakınlarına duygusal bağlılığını koruyarak özerk ve bağımsız olması, Türk ailesinde giderek daha fazla değer kazanıyor (Kağıtçıbaşı, 1982). Araştırmalar, geleneksel toplumlarda, zekanın “sosyo-duygusal” özelliklerle tanımlanmasına karşılık, sanayileşmiş Batı toplumlarında tam tersine, zekanın sadece bilişsel yönünün vurgulandığını gösteriyor. Görünen o ki, gelişmişlik düzeyi arttıkça duygularla düşünceler birbirinden ayrılmakta. Yakın zamanlara kadar zihinsel yeteneği başarı ölçütü olarak öne çıkaran, duyguları olumsuzlayan bireyci Batı toplumlarında, zekanın bilişsel, sosyal ve duygusal öğelerinin bütünsel ele alınması gereği giderek önem kazanıyor. Batıda büyük rağbet gören duygusal zeka kavramının ardında belki de derin, sevecen, sürekli ilişkiler kurabilen benliğin yeniden yapılandırılması arayışı var.
DEVAMINI OKUGünümüzde kurumlar ısrarla duygusal zekası yüksek insanları arıyorlar. Çünkü çağdaş kurumların başarısı, bugün her zamankinden daha çok, “hissedarlar”, “müşteriler”, “tedarikçiler” ve “çalışanlar”dan oluşan çeşitli insan grupları arasında kurulan uyumlu ve üretken etkileşimlere bağlı. Bugünün şirketleri, tüm çabalarını müşteriyi anlamaya ve onun istek ve ihtiyaçlarını karşılamaya adamış, uyum içinde ekip çalışması yapabilen ve kendi işinin sahibi olan çalışanlar ile değişimin önünde koşan ve çalışanları peşine takmayı bilen yetkin liderler sayesinde doruklara tırmanıyor. Duygusal zeka bu oluşumun tılsımlı anahtarı olarak karşımıza çıkıyor.
DEVAMINI OKUDuygusal zekanın iş ortamına uygulanmasına Duygusal Kalite Yönetimi (EQM) de diyebiliriz Böyle bir yaklaşım, bir kurumda duygusal kalitenin de en az toplam kalite kadar önemli olduğunu vurgular. Duygusal Kalite Yönetimi, kısaca bir kurumda duygusal zeka yönetimini içerir. Bir işyerinde yönetimin kalitesi, kurumsal iklimi yüzde 70 oranında etkilemektedir. Kurumsal iklimin de iş sonuçları üzerinde yüzde 30 ölçüsünde etkisi vardır. Duygusal zeka başlığı altında yer alan yetkinlikler, kurumsal iklimi doğrudan etkileyen, özellikle de yönetim kademesinden beklenen özelliklerdir. İş yaşamında duygusal zekası yüksek kişiler, işbirliğine, dolayısıyla ekip çalışmasına daha yatkın, daha güvenilir, daha esnek, iç motivasyonu yüksek, daha iyimser ve çevrelerinde daha çok sevilen kişiler oluyorlar. Çatışmalardan uzak durabiliyor ya da çatışmaları yatıştırmakta daha ustalıklı davranıyorlar.
DEVAMINI OKUİnsanlar kendilerinin modern ve gelişmeye açık olduğunu düşünmeye yatkındır. Sokağa çıkıp değişimi sorsanız, herkes olumlu görüş belirtir. “Değişim mi? Evet, çok önemli”, “Değişim olmazsa gelişme olmaz” gibi. Bu görüşlere bakarsak, iş yaşamında da değişimi gerçekleştirmenin kolay olduğunu düşünebiliriz. Ancak aksine, insanlar çoğunlukla değişime direnç gösterir. Değişimle ilgili tutumlarla davranışlar arasında bir uçurum göze çarpar. Bu uçurumun nedenlerini bireysel ve kurumsal olarak iki grupta toplayabiliriz: Değişimin Karşısındaki Psikolojik Engeller ve değişimin karşısındaki kurumsal engeller.
DEVAMINI OKUHayatımızdaki kararları sadece biz alabiliriz, yaşadığımız şeyleri bizim için sadece biz yapabiliriz. Hayat hakkında aklımızda bulundurmamız gereken önemli kurallar bu yazıda.
DEVAMINI OKUİnsanlar vardır, değişim deyince taş kesilir, yengeç gibi içlerine kapanır ve savunmaya geçer… İnsanlar vardır, değişimde filizlenir, boy atar, çiçek açar… “Değişime uyumlu” kişiler yeni koşullar karşısında yalnızca uyum sağlamakla kalmaz, değişimden beslenir, büyüyerek gelişirler. “Hayatın her gün bir önceki günden farklı olduğu” çağımızın karmaşık iş ortamlarında, değişim ve değişime uyum kaçınılmazdır. Kurumları ve giderek toplumları ileri götüren değişimi tetikleyen ve değişime önayak olan kişilerdir. Bu tür kişilerin başarısı ise değişimi içine sindirmekte zorluk çekmeyen, değişime arka çıkan insanların varlığına bağlıdır.
DEVAMINI OKU“Kurumsal değişim projesi uygulayan şirketlerin yüzde 70’i, “insan kaynakları uygulamaları” nın çok önemli olduğunu ifade etse de, sadece %10’u insan kaynağını ve insan kaynakları uygulamalarını değişim sürecine dahil ediyor. Pek çok değişim projesinde, değişimin” finansal ve yapısal” yönüne ağırlık verilirken, aynı değişimin çalışanlar üzerindeki etkileri öngörülemediği için bu projeler çok sancılı oluyor, verimlilik düşüyor, hatta pek çoğu başarısızlıkla sonuçlanıyor.
“Değişime direnen” değil, “değişimin bir parçası olacak” çalışanlar yaratabilmenin yolu ise, bu yeni vizyonu çalışanlar için anlamlı kılacak her türlü iletişim kanallarını kullanmak, geleceğe dair soru işaretlerini ortadan kaldırmaktan geçiyor.”
DEVAMINI OKUKöklü değişim ve küçülme süreçlerinde, işini koruyabilen çalışanların yaşadığı olumsuz deneyimler geride kalan sendromu olarak tanımlanır. Küçülmeyi izleyen geçici verimlilik artışının ardından gelen hızlı verimlilik düşüşü, moral bozukluğu, sağlık sorunları ve çatışmalar bu dönemin en sık rastlanan sonuçlarıdır. Çalışanlarda şaşkınlık, korku, duygu körelmesi, depresyon, diğer zihinsel ve duygusal tepkiler gözlemlenir. Sağlıkla ilgili olarak görülen başlıca belirtiler ise, uyku bozukluğu, yüksek tansiyon, aile içi çatışmalarda artış, yüksek kaygı ve karamsarlıktır. Kriz dönemlerinde çalışanların yaşadığı olumsuzluklar uzun vadede kurumun etkinliğine ve iş sonuçlarına zarar verir. Lider davranışı benimseyenlerin alması gereken önlemler kısaca bireysel, kurumsal ve liderlik düzeyinde olmak üzere üç boyutta incelenebilir.
DEVAMINI OKUKriz dönemlerinde şirketlerde kimin kalıp kimin gideceği, küçülme sürecinin en kritik kararlarından biridir. İşten çıkarmalar görünüşte en kolay, ancak en zarar verici yoldur. Bu nedenle, bu yazıda küçülme sürecinde profesyonel uygulamalar için gözönünde bulundurulması gereken değerlendirme kriterlerini ele aldık.
DEVAMINI OKUİster tepeden inme olsun, isterse planlı olarak, bilerek başlatılsın, her değişim açık seçik bir vizyonla başlar. Bir amaç etrafında birleşilmedikçe ya da paylaşılan bir vizyon olmadıkça, kriz döneminde liderlik davranışından söz etmek zordur. Neden Vizyon? Vizyon insanların uğruna çaba göstermek isteyecekleri bir geleceğin resmidir. “Kurumun ne olduğunu ve nereye doğru gitmek istediğini anlamak isteyen herkese yol gösteren bir trafik işareti gibi” diyor, vizyoner liderlik konusunda çalışmalarıyla tanınan Nanus. Sunulan resim, kurumun çalışmalarına kılavuzluk eder. İlham veren, harekete geçiren ve insanları bağlayan çekici bir yanı vardır. Vizyon kurumda çalışan insanların hayatlarına anlam veren bir güçtür.
DEVAMINI OKUDaralan ekonomide hayatta ve ayakta kalmanın yolu gelirleri artırmaktan geçer. Ekonomi daralırken gelirleri artırmak ise zordur. Bu zorluğu aşmak, satış örgütünün her zaman yaptığından daha farklı şeyler yapmasıyla mümkündür. Alıcının kişisel özelliklerini, ihtiyaçlarını, alışkanlıklarını, beklentilerini, düşlerini öne çıkaran bir satış başarılı satıştır. Zorlayıcı satıcıdan, müşterisinin yanında olduğunu hissettiren, güven veren satıcı kimliğine geçiş, günümüzün özelliğidir. Her alıcı, aynı zamanda hem kaliteli, hem ucuz, hem de nitelikli servisi olan bir ürüne sahip olamayacağını bilir.
DEVAMINI OKUBaşarılı bir satış eğitimini değerlendirirken öncelikle cevaplanması gereken “Bu eğitim, satış temsilcilerinin daha fazla satmasını sağlayacak mı?”sorusudur. Etkili bir satış eğitimi, temel iletişim ve satış becerilerini kazandırmayı ve bunların ahenk içinde yetkin kullanılmasını amaçlar. Bir başka deyişle, “Satışta Yedi İletişim Becerisi” (etkin dinleme, empati, doğru soru sorma, beden dili, ‘neden’ ve ‘niçin’ sorularına inandırıcı cevaplar vermek, müşterinin beyninin nasıl çalıştığını anlayarak uygun çözümler önermek) ve “Dört Satış Becerisi” (uyum sağlamak ve güven yaratmak, olanakları ve fırsatları görerek, özellikleri yarara dönüştürmek, itirazlarla başaçıkmak, kendi sınırları içinde kalarak, görüşünü savunabilmek), iyi bir satış eğitiminin içeriğini oluşturur.
DEVAMINI OKU1800’lerin sonunda, ilaç şirketleri ürünlerini, çoğunlukla eczacılardan oluşan “temsilciler” aracılığıyla pazarlıyorlardı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, tıp alanındaki gelişmeler sonucunda ürün sayısı arttı. Büyük ilaç şirketleri, farmakolojik özellikleri, klinik uygulamaları ve yan etkileri içeren eğitimlerle, günümüz anlayışının temelini oluşturan “tıbbi mümessil” kadrolarını kurmaya başladılar. Bu dönemde, mümessillerin temel görevi, tıp alanındaki gelişmeleri hekim ve sağlık yetkililerine ulaştırarak pazarlama yapmaktı.
DEVAMINI OKUEğitimlerin başarısını belirleyen en kritik süreçlerin başında, kimlerin eğitime katılacağının belirlenmesi ve program içeriğinin katılımcı niteliklerine uygunluğunun saptanması gelir. Seçilen katılımcıların, eğitim programlarından kazanacakları bilgi ve becerileri geçmiş bilgi ve becerileriyle bütünleştirerek kendilerine maledebilmeleri ve iş ortamında uygulayabilmeleri için, belli düzeyde bir bilgi birikimi ve analitik düşünme yeteneği gerekir. Katılımcıların bu doğrultuda seçilmesi programın başarısında belirleyici olur. Öte yandan, eğitim programını başarı ile tamamlayanların performanslarının izlenerek saptanması, eğitim programının içeriğinde başarıyı artırıcı değişikliklere gidilmesini de olanaklı kılar. Bu iki kritik başarı faktörünün yaşama geçirilmesi, ancak o eğitim programını daha önce almış olanların izlenmesi ve ölçülmesi ile mümkündür. Doğru katılımcıların belirlenmesi ve eğitim programlarının katılımcı nitelikleriyle bağdaştırılması, verilerin analizi sonucunda sağlanır.
DEVAMINI OKUYönetimler şirket içinde yapılan işlerin maliyet/yarar hesabını bilmek ister. Her yıl şirket bütçesinden önemli pay ayrılan eğitimlerin de, işletmenin kârlılığına katkısı somut olarak bilinmeli. Aksi halde “şu kadar kişiye şu kadar saat eğitim verildi” demekle yetinmek olsa olsa “gökkubbede bir hoş seda” olarak kalmaya mahkum. A.B.D.’de yapılan araştırmalar, çalışan eğitimi arttıkça şirket gelirlerinin daha hızlı bir oranda arttığını gösteriyor.
DEVAMINI OKUBu soruya güvenle cevap verebilmek için eğitimlerin etkinliğini ölçmek gerekiyor. Baltaş Grubu’nun 1996 yılında ilk kez gündeme getirdiği bu sorgulama henüz bugünkü kadar önem kazanmış değildi. Bugün insan kaynakları yöneticilerinin ölçülebilir eğitim ihtiyaçlarına güzel bir örnek.
DEVAMINI OKUBilgi ekonomisinde rekabet üstünlüğü, şirketlerin maddi ve mali kaynaklarından çok, entellektüel sermayelerini nasıl yönettiklerine bağlı. Geleceği gören büyük şirketlerde giderek, CEO’ların (Chief Executive Officer) yanı sıra, entellektüel sermayeyi etkin ve doğru şekilde yönetmekten sorumlu CKO’ların (Chief Knowledge Officer) görevlendirildiğine tanık oluyoruz. İnsan kaynakları bölümleri de idari işlerden çok, çalışanların bilgi, beceri, ve birikimlerini stratejik olarak yönetmeye odaklanıyorlar. İnsan kaynakları uzmanlarının, bilginin elde edilmesi, kodlanması, dağıtılması, eğitim ve gelişim programları ile sürekli yeni yetkinliklerin kazanılması, iş süreçlerinin buna göre yeniden tasarlanıp düzene konulması gibi kurumun başarısını en fazla etkileyecek konular üzerinde giderek daha fazla önemle durmaları gerekmekte.
DEVAMINI OKUYeni ekonominin kanı bilgidir. Bilgi geçmişte ekonomik sürecin bir parçasıyken, bugün kendisi durumuna gelmiştir. Yaptığı işe değer katmak, doğru işe doğru insanın alınmasına, performansın adil ve objektif bir biçimde ölçülmesine ve çalışanların geliştirilmesine bağlıdır. Bunun için de anahtar “İnsan Kaynakları”dır.
DEVAMINI OKUYanlış veya yetersiz çalışanı eğitmek için çaba harcamaktansa, en başta doğru insanla yola çıkmak daha uygundur. Farkı yaratan yetenektir. Yeteneği keşfedecek olan da insan kaynaklarının yönlendirdiği süreçte kararı verecek olan yönetici. Yanlış insanı seçip nasıl geliştireceğini düşünmek yerine, doğru insanı nasıl seçeceğini öğrenmek, işi kolaylaştırır. Bir işyerini çalışanların gözünde değerli kılan nedir? Bir şirket, piyasada var olan değerli işgücünü hangi özellikleriyle kendine çeker? Gallup’un 2500 işletme ve her düzeyde 80 bin yöneticiyle yaptığı bir araştırma, bir şirketi çalışanlarının gözünde değerli kılan özellikleri ortaya koymuştur.
DEVAMINI OKUKullanım alanı amaca uygun mu? Testin hangi yılda, kimin tarafından geliştirilmiş olduğu belli mi, akademik çalışmalarda kullanılıyor mu? Sorular her kesimden insanın anlayabileceği düzeyde mi? Uygulama süresi ne kadar olmalı? Uygulanmak istenen meslek grubunda normlar tanımlanmış mı? Test bireysel ya da grup ortamında uygulamaya uygun mu? Ölçmek istediğini her koşulda ölçüyor mu ? (Güvenilir mi?) Ölçülmek isteneni ölçüyor mu? (Geçerli mi?) Yabancı bir test ise, standardizasyonu yapılmış mı? Cinsiyete, ırka, sosyo-ekonomik düzeye, yaşa göre ayrım yapıyor mu? Zayıf ve güçlü yanlara duyarlı mı? Ayırt edici mi? Adayın kendini olduğundan iyi göstermesi veya yanıltıcı olmaması için önlem alınmış mı? Raporlandırma yeterli mi? Kaç çeşit rapor hazırlanıyor?
DEVAMINI OKU