21. Yüzyılda “vizyonu” olmayan bir şirket rekabette öne geçebilir mi? cevabınız “hayır” ise kendinize şu soruyu sormalısınız, 21.Yüzyılda vizyonu olmayan bir insan istediği yere ulaşabilir mi? Birçok kişi on yıl sonra nerede, ne yapıyor olacağı ile ilgili bir tahmin yürütmez, daha doğrusu bu konu üzerinde fazla düşünmez. Etrafımıza baktığımızda on yıl sonra ile ilgili bir plan yapmanın hayalcilik olduğunu söyleyenlerin sayısının fazla olduğunu görürüz. Genellikle Türkiye koşullarındaki belirsizlik nedeniyle vizyon tayin etmenin güç olduğu söylenir. Bu düşünce insanı hedeflerine ulaşmak için gayret göstermekten uzaklaştırır. Sonuçta bu kişiler ilerleyen zamanlarda kendilerini rahatlatmak amacıyla kurban rolü oynamayı seçerler. Kişilik, “nasıl” davrandığımızı, değerler ise “neden” öyle davrandığımızı belirler. Yani davranışlarımızın, seçimlerimizin, ilgi alanlarımızın, odağımızın temelinde aslında değerlerimiz yatar. Birey, çalıştığı kurumun vizyon ve değerleriyle örtüşen kişisel vizyon ve değerlere sahip olduğu durumlarda yüksek performans göstermekte ve başarı ortaya çıkmaktadır. Birey kariyerinde yol alırken, kurum bunun yansımalarını hizmet ve ürün kalitesinde çıktı olarak görebilmektedir. Vizyon ve değer ortaklığı kurumu olduğu kadar kişiyi de zirveye taşımaktadır.
21. Yüzyılda “vizyonu” olmayan bir şirket rekabette öne geçebilir mi? cevabınız “hayır” ise kendinize şu soruyu sormalısınız; 21.Yüzyılda vizyonu olmayan bir insan istediği yere ulaşabilir mi?
Kurumlar varlıklarını koruyabilmek, değişime ayak uydurabilmek ve rekabette öne geçebilmek için kendilerini vizyonlarına taşıyacak yol haritalarını çizmekte ve bu yolda ilerleyebilmek için yıllık hedefler belirlemektedir.
Birey ise kurumunun vizyonuna ulaşması için destek verirken, çoğu zaman kendi vizyonunu düşünmemekte veya hesaba katmamaktadır. Bu sorumluluğu kurumuna yüklemektedir. Oysaki istenilen noktaya ulaşabilmek için kurumların olduğu gibi bireylerin de kendilerine çalıştıkları kurumla örtüşen bir hayat planı oluşturmaları gerekmektedir.
Kurumun vizyonu önemli ancak…
Birçok kişi on yıl sonra nerede, ne yapıyor olacağı ile ilgili bir tahmin yürütmez, daha doğrusu bu konu üzerinde fazla düşünmez. Etrafımıza baktığımızda on yıl sonra ile ilgili bir plan yapmanın hayalcilik olduğunu söyleyenlerin sayısının fazla olduğunu görürüz.
Genellikle Türkiye koşullarındaki belirsizlik nedeniyle vizyon tayin etmenin güç olduğu söylenir. Bu düşünce insanı hedeflerine ulaşmak için gayret göstermekten uzaklaştırır. Sonuçta bu kişiler ilerleyen zamanlarda kendilerini rahatlatmak amacıyla kurban rolü oynamayı seçerler. Elde ettiklerinin kendilerinden kaynaklanmadığını, kurumların kendilerini desteklemediğini, koşulların kendilerini bulundukları noktaya sürüklediğini ileri sürerler. Sahip oldukları şartların oluşmasındaki katkılarını görmek istemezler ve işlerini söylenerek yapmaya devam ederler.
Diğer taraftan, yukarıdaki sorunun yanıtını net bir şekilde verebilenler “hayalci” olarak değerlendirilir. Oysa gerçekçi bir hayal, başarının ilk ölçütlerinden biridir.
Bu temel farklılık nereden kaynaklanmaktadır? Neden bazıları hayatı çıkmaz bir sokak olarak görüp hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerini düşünürken, diğerleri var olan yolları dahi seçmeyip kendilerine yeni yollar açarlar? Seçilen bu davranış kişiye bahşedilmiş olan bir hazine mi, yani doğuştan getirdiği genler mi, oluşturduğu kişilik mi, yoksa sahip olduğu değerler mi?, Sizce bunlardan hangisi?
Asıl farkı yaratan “değerlerimiz”
Kişilik, “nasıl” davrandığımızı, değerler ise “neden” öyle davrandığımızı belirler. Yani davranışlarımızın, seçimlerimizin, ilgi alanlarımızın, odağımızın temelinde aslında değerlerimiz yatar.
Bir arkadaşım oğlunun çok iyi bir kariyer istediğini söylediğinde, şimdi ne yaptığını sordum. Henüz başlamak için heyecan duyduğu bir iş teklifi almadığını söyledi. İki yıldır bekliyormuş.
Başarı, hırs ve statü kişinin öncelikli değerleri ise; vizyon oluşturma, sebat ve mücadele etme davranışlarının ortaya çıkma olasılığı artar. Keyif ve eğlence değeri yüksek olan biri ise sancılı süreçlerden diğerine göre daha uzak duracaktır. Görülüyor ki değerlerimiz, hayatla ilgili vizyonumuza ve seçimlerimize yön verebilmektedir. Bu nedenle öncelikle değerlerimiz üzerinde düşünmemiz gerekmektedir.
Kendi istediğiniz hayatı yaşamak için şunları gözden kaçırmayın;
Kendinizi tanıyın; Değerlerinizi bilin, yetkinliklerinizi nesnel olarak ortaya koyun. Görme bozukluğuna sahipseniz pilot olamayacağınızı baştan kabul edin.
Vizyonunuzu belirleyin; Vizyonla isteği karıştırmayın. İstek, gerçekleşmesi durumunda mutlu edecek bir durumken, vizyon oraya ulaşmak için belirlenmiş, somutlaştırılmış planlar dizimidir.
Olumlu ifadeler kullanın; Belirlediğiniz hedefe ulaşabileceğinize dair olumlu bir iç sesi, zaman zaman takılabileceğinizi, engellerle karşılaşabileceğinizi kabullenerek oluşturun.
Plan yapın; Planlanmamış her vizyon istek olarak kalacaktır. Bu nedenle günlük, aylık, yıllık hedeflerinizi ve stratejilerinizi belirleyin ve plana sıkı sıkıya bağlı kalarak hareket edin.
Çok çalışmayı ve sebat etmeyi göze alın; Edison, “Başarının %1 i ilham %99 u terdir”der. İçinde yaşadığımız hız ve değişim çağında fark edilebilmek için fark yaratmak, fark yaratabilmek için çok fazla ve sistemli çalışmak ve son olarak da yılmamak, sebat etmek gerekmektedir.
Kendinize yatırım yapın; Astronom Laplace, son nefesini verirken şunları söylemiş; “Bildiklerimiz hiçbir şey, bilmediklerimiz muazzam…” Kurumunuzun gelişim alanlarında kendinize yatırım yapın.
Sonuç olarak diyebiliriz ki,
Birey; çalıştığı kurumun vizyon ve değerleriyle örtüşen kişisel vizyon ve değerlere sahip olduğu durumlarda yüksek performans göstermekte ve başarı ortaya çıkmaktadır. Birey kariyerinde yol alırken, kurum bunun yansımalarını hizmet ve ürün kalitesinde çıktı olarak görebilmektedir. Vizyon ve değer ortaklığı kurumu olduğu kadar kişiyi de zirveye taşımaktadır.
İş yaşamının yeni hedefler beklediğini unutmayın…!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *